Her insanın yaşadığı bir duygudur mekânın ya da zamanın dışında olmak. Bir sıkıntının ya da bir özlemin sonucu olabilir bu amansız gelen istek. Bazen de sadece bir değişiklik isteğinin ortaya çıkışı. Çocukken büyük olmak isteriz, büyüyünce de çocuk. Sıcak zamanlarda ve mekânlarda serinliğin peşinde koşarken, ayaz gecelerde sıcak bir mekân isteriz. Bu bir doyumsuzluğun belirtisi midir, yoksa elde etmenin dayanılmaz hafifliği mi? Belki psikiyatrinin önemli bir konusu belki de hepsidir.
Bende çok olur mekânın ya da zamanın dışında olmak isteği ve uygulaması. Örneğin; ilkokula giderken (yaklaşık kırk beş yıl önce) belki de Ankara’nın ayazı ve yoğun yağan kar yağışı nedeni ile hep mahallemizin bakkalı Hüseyin ağabeyin yerinde olmak istemişimdir. Nedendir bilmiyorum, mesai günlerinde dinlenmek, hafta sonlarında hummalı bir şekilde çalışmak bana daha çekici geliyor.
İnsanın bulunduğu mekânın ya da zamanın dışına çıkması fiziksel olarak olanaklı olamıyor çoğu zaman. İşte o zaman beyin ve kalp başta olmak üzere organlarımız devreye giriyor. Düşünce ve hafıza gücü ile yollar ya da yıllar aşıp, bulunduğunuz mekânı ve zamanı fiziksel olarak değil ama ruhsal olarak terk edebiliyorsunuz. Yıllar önce çocukluğunuzun geçtiği mahallenin top sahasına gidip arkadaşlarınızla tek vuruş oynayabiliyorsunuz. Çok sıcak bir günde üşüyüp, ayaz bir gecede terleyebiliyorsunuz. Rahmetli annenizin teninin kokusunu almak ya da rahmetli babanızın alın çizgilerini görmek hiç de zor olmuyor.
Bu yazıyı yazarken, ben de mekânımın ve zamanımın dışına çıkıp gönlümce literatürden, rakamlardan bahsetmeyen, ahkâm kesmeyen bir şeyler yazmak istedim. Kendimce çok mutlu oldum. Belki sizin de mekânın ve zamanın dışına çıkmanıza katkı sağlamışımdır. Bu beni daha da mutlu edecektir.