Hem Medimagazin’de hem de ulusal bir gazetede (19 Haziran 2014) bana göre çok önemli olan bir haber vardı: “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Geliyor.” Hemen arkasından alt başlık olarak da “Sağlık Bakanlığı doktor ve sağlık personeli açığını gidermek için Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’yi açıyor. Tıp fakültesi, dünyanın en büyük üniversite hastanesi olacak.” diye haber devam ediyordu. Ayrıca, Türkiye’deki tıp fakültelerinin ve ilk kuruluş yıllarını anlattıktan sonra bugün için Sağlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmesi düşünülen “Sağlık Üniversitesi” konusunda bilgiler aktarılıyordu.
Öncelikle bu projeyi kim düşündüyse ve kimler hayata geçirecekse onları gönülden kutlamak isterim.
Anlaşıldığı kadarıyla, bu, Sağlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmesi planlanan bir düşünce.
Bakanlığın Türkiye’nin yükseköğretimini planlayıp uygulamaya koymakla görevli Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’ndan önce bu eksiği görüp ülke açısından büyük bir değer taşıyacak olan böyle bir yapılanmaya olanak sağlayacakları için de kendilerine teşekkür borçlu olduğumuzu belirtmek isterim. Keza adının tarihi bir önem taşıyacak olması, ulusumuzun vefa duygusunun kaybolmadığını göstermesi bakımından çok önemli bir yaklaşımdır.
Yeri gelmişken, Medimagazin’de yazan ben ve birdiğer arkadaşımız için şöyle bir yorum yapılmıştı, ilgili kısmını aynen alıyorum: “Sayın Başaran’ın önerdiği konu iyi. Ancak Sayın Prof. İsmail Hakkı Bey ile Sayın Prof. Başaran, YÖK’ü belirleyen siyasi akıma sempati duyduğunu düşündüğüm kişiler (Bu benim tahminim, yanılıyor olabilirim).Yani, YÖK sizin yakınlık duyduğunuzu sandığım siyasi erkin belirlediği bir yapı içinde sayılır.”
Kendi adıma konuşacak olursam; siyasi görüşüm şöyle olur böyle olur, o ayrı bir konu, ama bugünkü YÖK tarafından ülke yararına yapılan çok iyi şeyleri benim olduğu kadar herkesin rahatlıkla söyleyebilmesi gerekir. Aldığımız eğitim ve profesörlük unvanı objektif davranmamızı zorunlukılmaktadır. Şimdi de YÖK’ün eksiğini söylediğim için YÖK’ü belirleyen siyasi iradenin karşısında mı oluyorum? Her neyse geçelim, zira konumuz bu değil.
Düşünülen bu üniversitenin daha başlangıçtan itibaren çok iyi planlanması gerekeceği konusunda herkesin hemfikir olduğunu sanıyorum. Buradaki en önemli parametrelerden biri ve başta geleni öğretim üyesi sorunudur. Sağlık Bakanlığı hastanelerinde görevli doçent ve profesörler ile başasistanların da yardımcı doçent olarak atanmaları ile öğretim üyesi ihtiyacının karşılanacağının düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Fakat burada üzerinde durulması gereken önemli konu, doçentlik sınavları ile ilgili binbir dedikodunun dolaştığı gerçeğidir. Ne tür araştırma istiyorsanız ve hangi dergide yayımlanmasını arzu ediyorsanız isteğe uygun yayın hazır, siz sadece parasını ödeyin. Böyle olunca da şimdiki yayın sistemine dayalı doçentlik sınavının başka verilerle desteklenmesi zaruret hâlini almış demektir. Onun için YÖK’ün doçentlik ve yardımcı doçentlik sınavlarının nasıl olması gerektiği konusunu acilen ele alması gerekmektedir. Böyle yeniden yapılanma tarzında bir düzenleme olmazsa bir süre sonra hiç içinden çıkılamayan bir kaosa sürüklenmiş oluruz.
Tam rakamları bilemediğim için yaklaşık rakamlarla Türkiye’de 200 kadar üniversite ve 100 kadar da tıp fakültesi olduğunu belirtmek istiyorum. Yani, sayısal olarak artık yeterince üniversite ve tıp fakültesine sahibiz. Şimdi artık kaliteye bakmamız gerekir ve bunun yolu da kaliteli öğretim üyesi yetiştirmektir. Bunun planlamasını yapacak olan da YÖK’tür ve bu işin günahı da sevabı da onlara ait olacaktır.
Bir diğer konu da, kurulacak olan üniversitenin öğretim dili. Yeri geldiği zaman bölgenin yön veren ülkesi olduğumuzu söylüyoruz ve 300 milyonluk Türkçe konuşan devletlerle manevi ve kültürel bağlarımız var, o halde öğretim dilimiz Türkçe olmalıdır. Eğer diğer dillerde eğitim verilmesinin gereğine inanılıyorsa, o dili konuşan bir ülkede bu üniversitenin o dilde eğitim veren bir şubesi açılabilir. Artık Türkiye’nin kendi ayaklarının üzerinde durma planlarını yapması ve bunu gerçekleştirmesinin zamanı geldi, hatta geçti. Yetişmiş insan gücümüzü kendimiz koruyamayıp başkalarına peşkeş çekmemizin zamanı da çoktan geçti. Onun için işi baştan sıkı tutmamız gerekmektedir. Bunu gerçekleştirmesi gereken kurum da YÖK’tür.
Ayrıca, bu üniversitenin kuruluş yerinin İstanbul olarak belirlenmesi de çok doğru bir seçimdir. Nedenlerini herkesin çok iyi bildiğini tahmin ettiğim için malumu ilan etmiyorum.
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.