Dünya genelinde beklenen yaşam süresinin giderek uzaması ile birlikte kadınların menopoz sonrası yaşam süreleri de uzamış ve gelişmiş ülkelerde kadınların ömürlerinin yaklaşık üçte birinden fazlası menopoz sonrası dönemde geçmeye başlamıştır. Menopoz, kadınlar için pek çok endişe ve sorun yaratır ve en önemlilerinden biri, olası kilo alımıyla ilgili korkudur. Kadınların menopozdan sonra menopoz öncesi döneme göre üç kat daha fazla obezite ve metabolik sendroma maruz kaldıkları bilinen bir gerçektir. 1 Menopoz sırasında artan yaşla birlikte vücut kompozisyonunda bazı değişiklikler meydana gelir. Vücut ağırlığında toplam vücut yağı yüzdesinde bir artış olur. Adipoz doku, özellikle karın bölgesinde artarken artan yaşla beraber yağsız doku kitlesinde azalma olur. Genellikle istenmeyen abdominal obezite şeklinde olan menopoz dönemindeki bu kilo alımının mekanizması hala netlik kazanmamıştır. Vücut kompozisyonunda meydana gelen tüm bu değişikliklerin temel nedenleri, genetik etkiler (genetik yatkınlık, etnik köken, epigenetik değişiklikler, hormonal seviyelerdeki değişimler (östrojen seviyelerindeki ani azalma, androjen seviyelerindeki göreceli artma) ve çevresel değişkenler (yetersiz ve dengesiz beslenme, fiziksel hareketsizlik, ilaç kullanımı ve hastalıklar) ile açıklanmaktadır. Bu tür vücut kompozisyonu değişiklikleri menopoz sırasında başlıyor veya hızlanıyor gibi görünüyor ve vücut ağırlığındaki artışla birlikte kardiyovasküler hastalıklar, bazı maligniteler, osteoporoz gibi sağlık problemlerine sebebiyet oluşturabilir.2
Kadınlar için önemli bir dönem olan menopozda, yaşam kalitesini arttırmak için yaşam boyu yeterli ve dengeli beslenme, ideal kilonun korunması, aşırı hayvansal kaynaklı ve tuzlu besinlerin tüketilmesinden sakınılması gerekmektedir. Dengeli bir diyet ile doymuş yağ ve rafine karbonhidrat alımının azaltılması ve daha fazla meyve-sebze ve tam tahıl tüketimi önerilir. Kardiyovasküler hastalıklardan korunmak için yağ tüketim miktarı ve kullanılan yağ dağılımını dengeli olması gerekmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar ile Batı tarzı diyetinin (ağırlıklı kırmızı işlenmiş et, tereyağı ve yüksek yağlı süt ürünleri, rafine edilmiş tahıllar, patates, yumurta, hidrojene yağlar, tatlılar ve şekerle tatlandırılmış içecekler) inflamatuar kardiyovasküler hastalık göstergelerini artırdığı düşünülmektedir. Buna karşılık Akdeniz diyeti damar tıkanıklığı riskini azaltan daha düşük inflamasyon seviyeleri ve kardiyovasküler hastalık riskini azaltan daha düşük kan yağları düzeyleri ile ilişkilendirilmektedir. Geleneksel Akdeniz diyeti, ağırlıklı olarak meyve ve sebzeler, tahıllar ve tam tahıllı ekmekler, fasulye, fındık ve tohumlar olmak üzere yüksek miktarda bitkisel kaynaklı gıda alımını içerir. Yerel olarak yetiştirilen, taze ve mevsimlik işlenmemiş gıdaları içerir. Taze sebze ve meyveler günlük ve bol miktarda tüketilirken, konsantre şekerler veya bal haftada birkaç kez daha düşük miktarlarda tüketilir. Akdeniz diyeti, ana yemek içeriği ve yağ kaynağı olarak zeytinyağı içerir, ana öğünlerde az ve orta miktarda peynir ve yoğurt, az miktarda kırmızı et ve yüksek miktarda balık tüketimine dayanır.3
Menopoz döneminde kadınların yaşadığı diğer bir önemli bir sorun da osteoporozdur. Osteoporoz, klinik olarak kemik kitlesinin azalması sonucu kırık riskinin artması olarak tanımlanırken, fizyopatalojik anlamda kemik yapım ve yıkım dengesinin yapım aleyhine bozulmasıdır. Yaşlanmanın fizyolojik sonucu olan bu durum, menopozdan sonraki yıllarda hızlanmaktadır. Osteoporozda kemik yapısı ve mineralizasyonu normal iken yoğunluğu azalmıştır. Besin alımının kemik mineral yoğunluğuna etkisi hala tam olarak bilinememektedir. Çalışmalar, özellikle çocukluk ve ergenlik döneminden itibaren yeterli kalsiyum alımı ile kemik yoğunluğunun en yüksek seviyeye çıkarılmasının önemini vurgularken aşırı miktarda hayvansal kaynaklı protein, tuz ve kafein tüketiminin azaltılması gerektiği üzerinedir. Aşırı posa alımı kalsiyumun biyoyararlılığıını azaltacağından günlük posa alımını orta düzeyde tutmak önemlidir (25-30 g). Menopoz döneminde istenilen kan yağları ve kemik yoğunluğunun sağlanmasında medikal tedavinin yanı sıra, uygun fiziksel aktivite, ideal vücut ağılığına ulaşılması ve bu ağırlığın korunması, yeterli ve dengeli beslenme gibi tüm önemli etmenler göz önüne alınmalıdır.4
Kaynaklar:
- Kwaśniewska, M.; Pikala, M.; Kaczmarczyk-Chałas, K., et al. (2012). Smoking status, the menopausal transition, and metabolic syndrome in women. Menopause 19, 194-200.
- Kozakowski, J.; Gietka-Czernel, M.; Leszczyńska, D.; Majos, A. (2017). Obesity in menopause – our negligence or an unfortunate inevitability? Menopause Rev 16(2), 61-65.
- Massaro, M.; Scoditti, E.; Carluccio, M.A.; De Caterina, R. (2010). Nutraceuticals and prevention of atherosclerosis: focus on omega-3 polyunsaturated fatty acids and Mediterranean diet polyphenols. Cardiovasc Ther. 28, e13–19.
- Gülşen B. Postmenopozal kadınların kan lipit düzeyleri ve kemik mineral dansitelerinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi üzerine bir araştırma. Hacettepe Üniversitesi, Bilim Uzmanlığı Tezi, Ankara, 1999.