Büyükler derdi veren dermanını da gönderir demiştir. Buna dayanarak bir derde çare olmaya vesile olmak ne doyurucudur. Hasta olanın hastalığının olmadığı eski günlerinden bile daha iyi olması gayemiz olursa değişim başlar.
Hekimlik yaşantısında ikiyle iki her zaman dört etmiyor. Bunu anlamak zaman ve tecrübe gerektirmektedir. Fakülte yıllarımızda sıkça duyduğumuz ‘’Hastalık yoktur hasta vardır.’’ sözünü bize hayat öğretiyor.
Kimi zaman çoğunluğa fayda sağlayan bir tedavinin başarılı olmadığı durumlarla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla bu deneyim bize Tıbbın bir mesleğin ötesinde bir ‘’insanı bilme sanatı’’ olduğu gerçeğini öğretiyor. Sözü edilen sanatın icrasında donanım ve bilgi her zaman önceliklidir. Fakat bizden şifa bekleyen gözlerde bazen bildiklerimizin sınırlarını aşan ipuçları gizlidir.
NASIL MÜMKÜN OLUR?
Küçük adımları atlamak bazen çok da basit çözülebilecek problemleri büyütür. Bu sebeple doğru yaklaşım ancak doğru bir durum tespiti ile mümkün hale gelir.
Mesleki pratiğimizde hastalarımıza ayırdığımız sürenin kısıtlı olması bizleri zorlayabiliyor. Tastamam bir anamnez ve özgeçmiş sorgulaması yapmamıza bazen fırsat vermiyor. Tüm bunlara rağmen sakinlik her zaman bir güçtür ve bir hekimin çok işine yarayacaktır. Acele ile yapılan değerlendirmeleri kısa vadede nicelik olarak yeterli görüyoruz. Fakat sonuçlandırılmamış iş, kapanmamış bir dosya gibi ileriki dönemde iş yükümüzü daha da artırarak hem bizi hem hastamızı mutsuz eder.
Genç hekimlerin tıbbi bilgi konusunda gösterdikleri emek ve çaba takdire şayandır. Buna katkı sağlayacak farklı ilgi alanları ve uğraşlar edinmeyi de kıymetli görüyoruz.
Naçizane bir gözlemime göre bazı durumlarda meslektaşlarımıza yeterli saygı ve desteği ver(e) miyoruz. Belirli maddi kaygılar ve kişisel algıların buna sebep olma ihtimali bile üzücü. Daha ileri gidip bir başka hekimin önerdiği tedaviye dudak büken, onu toplum içinde değersizleştirmek isteyen tutumlarla karşılaşıyoruz.
Bahsedilen davranışlar her sahada olan insanlık halleri diye düşünerek konuyu yumuşatmak elbette mümkün. Tam da burada gözden kaçırdığımız kısım insan sağlığı ile ilgili içinde kutsallık barındıran bir mesleği icra ettiğimizdir.
Şifa kelimesi Arapça kökenli bir sözcük olup ‘’iyileşme, tedavi’’ anlamlarından gelmektedir. ‘’Tedavi etti, iyileştirdi’’ fiilinin mastarıdır. Aslında tedavi etmeni ve iyileştirmenin şifa bulmanın sadece fiziksel bir bileşenini ifade ettiğini görüyoruz.
Dilerim ki bizler sadece tedavi eden değil aynı zamanda ‘’şifa buldum’’ sözünü duyanlardan oluruz.