Sağlık hizmeti sunumunu iyileştirilmesi için sürekli yeni düzenlemeler yapılıyor. Son bir genelge ise mesai dışı poliklinik uygulaması. Öncelikli hedef, Bakanlığa bağlı yataklı tedavi kurumlarında sağlık hizmetlerinin ihtiyaç ve talepler doğrultusunda daha etkin, kaliteli, ulaşılabilir ve zamanında verilmesi. Ayrıca gereksiz olduğu düşünülen acil servis başvurularının azaltılması.
Genelgedeki uygulamaya ilk bakışta poliklinik hizmetlerinin ulaşılabilir olacağı düşünülebilir. Çünkü hizmet alım saati uzamıştır. Ancak hizmetin daha etkin ve kaliteli olacağının bir ön çalışması ve kanıtı var mıdır? Pilot bir uygulama ve bilimsel veri analizi yapılmış mıdır da, bu uygulama tüm ikinci basamak hastanelerine önerilmektedir? Bir dönem vardiya sistemi uygulanmaya başlamıştı: acaba bu uygulamanın verileri ile hizmet kalitesi artmış ve acil servis hasta başvuru sayıları mı düşmüştü? Mesai bitiminden sonra saat 24:00’e kadar hizmet sunmak etkin, kaliteli ve verimli olsa idi, bankalar bu işi çoktan yapmaz mıydı?
Genelgede mesai saati sonrası acil servis başvurularının yoğun olduğundan ve hizmetin verilmesinde aksaklıklara yol açtığından bahsedilmektedir. Doğrudur ve bu bir sorundur. Ancak bu sorunun ortaya çıkması tek yönlü değildir. Sağlık hizmet sunumunun yıllardır süren eksikleri ve hatalı uygulamaları ile oluşmuştur. İnsanlar her zaman kolayına geleni tercih etmektedir. Gündüz işi ile ilgilenmekte, sağlık sorununa çözümü boş zamanlarında, akşam saatlerinde veya tatil günlerinde arama yoluna gitmektedir. Zaman içinde bu davranış alışkanlığa dönüşmüştür. Talep var diye de yanlışı yine yanlış bir yöntem ile çözmeye çalışmak sorunu ortadan kaldıramayacaktır. Vardiya uygulaması ile de ne polikliniklere yoğun hasta başvuruları olmuş ne de acil servislerin hasta sayısı azalmıştır. Ancak şimdi bir fark var: Tam Gün. Yoksa bu uygulama ile "Ne kadar hasta o kadar performans" denen hekime herkesten çok para kazanma fırsatı mı veriliyor?
Mesai dışı polikliniği kimin yapacağı da ilginç: Öncelikle pratisyen hekimler. İkinci basamak bir sağlık kurumunda pratisyen hekimlerin hangi uzmanlık dalının poliklinik hizmetini vereceği belirtilmemiş. İç hastalıkları mı? Nöroloji mi? Ortopedi mi? Kardiyoloji mi? Kalp-damar cerrahisi mi? Yetkileri var mı? Yeterlilikleri var mı? Kaliteli hizmet sağlanacak mı? Bedel etkin tetkik istemleri yapılmış, etkili tedaviler verilmiş mi olacak? Yoksa hastanede aile hekimliği polikliniği mi yapacaklar? Ya da sadece reçete tekrarları için mi poliklinik yapmaları isteniyor?
Genelgenin ardında yatan asıl amacın hastalardan katılım payı almak olduğunu görmemek mümkün değil. Uygulamanın, birinci basamak hizmeti sunamadığımızı kabul edip, pratisyen hekimleri ikinci basamak sağlık kuruluşları içinde ve kısmen de tetkik olanaklarını kullandırıp, ücretsiz acil servis başvurusu yerine halktan bir şekilde poliklinik ücreti alınmasını sağlayacak bir çözüm arayışı olduğu görünüyor. Polikliniklerden katılım payı alınmaya başlandıktan sonra düşen hasta sayılarını artırabilmenin başka bir yöntemi daha denenecek gibi duruyor.
Gündemdeki bir söylenti de renklenen acil servislerde, durumu acil olmayan hastalardan katılım ücreti alınmasının planlandığı. Nasıl şekilleneceği ise belli değil. Muhtemelen triyajda yeşil olarak belirlenen hastalardan ücret alınabilir. Ya da bu hastalar acil servise yakın pratisyen hekimlerin yaptığı polikliniklere yönlendirilebilir. Acil servise başvurusunu yapan bir hastadan aciliyeti ne olursa olsun katılım payı almak çok tehlikeli bir uygulamadır. Bu hem triyajın hem de acil servis hizmetinin mantığına aykırıdır. Ayrıca kendisinden para talep edileceği endişesi duyan ve yakınmasının önemini fark edemeyen hastaların, acil durumda başvurmaması veya geç kalması ile çok sayıda istenmeyen durum da karşımıza çıkacaktır.
Hizmetin mutfağında olan bir kişi olarak söyleyebilirim ki, çelişkiler içinde birbirini takip eden düzenlemeler ile sağlık hizmeti iyiye gidemiyor. Hele ki deneme-yanılmalarla ve halkın katılım payını daha fazla nasıl alırız diye yürütülen uygulamalar ile hizmetin kalitesi çok daha fazla düşüyor.