Akademisyenlik farklı bilim dallarında uzmanlaşmayı esas alan bir meslek alanıdır. Bu özelliği itibari ile Dünyadaki sosyal, siyasi ve bilimsel alandaki gelişmelerde büyük oranda etkili olanlar akademisyenlerdir. Akademisyenliğin nasıl olması gerektiği sorusuna cevap verebilmek için ise akademisyenliğin amacına ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için izlenecek yol ve yönteme bakmak gerek. İyi bir akademisyen alanındaki gelişmeleri takip ederek, bu gelişmelere olumlu yönde katkı yapabilen akademisyendir. Bu katkının olumlu olabilmesi için genel ahlaki değerlerle beraber meslek ahlakının gerektirdiği değerlere de bağlı kalınmalıdır. Bu yüzden akademisyenliği genel ahlak ile meslek ahlakından bağımsız düşünmek mümkün değildir.
Adalet, dürüstlük, sevgi ve saygı gibi genel ahlaki değerlere bağlılık hissetmeyen akademisyenin insanlığa karşı vicdani sorumluluk duygusu da olmaz. Bu duygu ve sorumluluktan yoksun olarak yapılan akademik öğretim ve bilimsel çalışmalar ise büyük oranda insanlık için faydadan çok zararlara sebep olur. Akademisyenler sistemlerin kurucuları ve sistem içerisinde uzmanlaşanların yetiştiricileri oldukları için tüm çalışmalarında genel ahlak kurallarının yanı sıra meslek ahlakına da bağlı hareket etmeleri gerekir. Aksi takdirde hem sisteme hem de sistemin yürütülmesinde sorunlar yaşanması kaçınılmaz hale gelir.
Meslek ahlakına sahip olunması ise mesleki liyakata sahip olunması demektir. Liyakat, kişinin mesleki bilgi ve birikiminin yanında meslek ahlakının gerektirdiği etik değerlere de sahip olunmasını ifade eder. Bu değerler görev sorumluluğu olarak da ifade edilen değerlerdir. Meslek alanının değişmesine göre bu değerler bazı değişiklikler göstermektedir. Doktor, hakim, avukat, öğretmen sporcu veya farklı bir meslek sahip olmak bu mesleklerin doğası gereği bazı farklı mesleki sorumlulukları gerekli kılmaktadır. Meslek unvanına sahip olmakla mesleki liyakata sahip olmak arasındaki fark burada ortaya çıkar. Meslek sahibi olmak insana bir statü kazandırsa da mesleki liyakat olmadan icra edilen meslekler, mesleğin gerektirdiği hizmeti vermek yerine kişisel egoların ve çıkarların bu statü altında gizlenmesi gibi bir davranış biçimi ortaya çıkarır.
Farklı meslek alanlarında yetişen akademi mezunları, akademisyenlerin eğitim ve öğretim sürecinden geçtikten sonra mesleğe atılmaktadırlar. Bundan dolayı da her akademisyen genel ve meslek ahlakı gereği öğrencilerin dürüstlük ve adalet duygularını sarsacak tutum ve davranışlardan uzak durmalı, öğrencilerin zihinsel ve duygusal gelişimlerini olumsuz etkilememelidir. Mesela bir yargıç, akademik unvan sahibi olmasa da akademi mezunu olduğu için genel ahlak ve meslek ahlakına daha da fazla bağlılık hissederek mesleğini icra etmelidir. Mesleğini icra ederken ideolojik, dinsel ya da etnik sebepler gibi genel ahlakın da gereği olan adalet ilkesini ihlal edecek tutum ve davranışlara girişmemelidir. Bir doktor da akademik sıfata sahip olmanın gerektirdiği profesyonellikten uzaklaşarak hastanın durumundan istifade etmeye çalışmamalıdır. Aynı şekilde siyasete yön veren akademik çalışmalarda genel ahlaki değerler yanında toplumun hukukunu korumayı esas alan kamu yararının ya da temel insan hak ve hürriyetlerinin ihlalini meşrulaştıracak olumsuz etkiler oluşmaması için dikkat edilmelidir.
İnsanlığın ve milletlerin yaşadığı sorunların büyük bir kısmı bilimsel gelişmişlik ile akademik ahlak ve genel ahlak arasındaki bağın kopmasından kaynaklanmaktadır. Mesleki gelişim sürecinde genel ve mesleki ahlaki değerlere bağlılık yönünden de kendini geliştiremeyen akademisyenler edindikleri mesleki bilgiyi insanlığın faydasına değil, şahsi veya grup çıkarları doğrultusunda kullandıkları için insanlık adına faydadan çok zararlara sebep olabilmektedirler. Bu yüzden de iyi bir akademisyen, mesleki bilgi ve becerilere sahip olmanın yanında genel ahlaki değerlerle birlikte meslek ahlakının gerektirdiği değerlere de bağlı kalmalıdır. Çünkü bilim ile genel ahlaki değerler arasındaki bağ koptuğu ölçüde bilim insanlığın lehine değil aleyhine sonuçlar doğurmaya başlar. Bu konuda sorumlu olanların başında akademisyenlerin olduğu malumdur. Elbette akademisyenler, baskı altında kalmadan bilimsel etik ve genel ahlak kurallarına bağlı kalabilmeleri için ekonomik ve siyasi güvencelere sahip olmalıdırlar. Böyle bir sitemin oluşmasına da öncülük edecek olanlar yine akademisyenlerin kendileridir.
Günümüzde akademisyenler büyük ölçüde sistemlerin kurucuları olmalarına rağmen halen kendi rektör ve dekanlarını seçememektedir. Bu durum akademisyenlere güven sorununu gündeme getirmekle beraber bilimsel özerkliği de zedelemektedir. Özellikle geçmiş dönemlerde bazı akademisyenlerin aşırı siyasallaşmaları sebebiyle üniversiteleri siyasal ve ideolojik kaleler gibi algılamalarına ve akademisyenliği gerektirdiği genel ahlaki değerler yanında meslek ahlakından kopmalarına yol açmıştır. Bu yüzden de iyi bir akademisyen, genel ahlaki değerlerle birlikte meslek ahlaki ve çağın gereği olan demokratik değerlere de bağlı akademisyendir.