Toplumu bir arada tutan en önemli unsurlar; gelenek ve görenekler, örf ve adetler, dini inançlar, kültür farklılıklarına olan saygı, hoşgörü, adalet, vicdan, özgürlük, eşitlik ve kardeşliktir. İnsanların toplum içinde birlik ve beraberlik içinde yaşaması, barış ve huzurun tesis edilmesi, toplum dinamiklerinin birbirine olan sevgisi, saygısı, hoşgörüsü, adalet ilkesi, ve merhameti ile sağlanır. Tarihe veya günümüze baktığımızda bu unsurları kendine rehber eden toplulukların barış ve huzur içinde, bunlardan uzak toplulukların ise kargaşa içinde yaşadıklarını görüyoruz.
Ülkemiz tarihinde de kargaşaların temelinde yine bu unsurlardan uzak olunması ve çeşitli ayrıştırmaların huzurunu bozduğunu görmekteyiz. Günümüzde görsel ve yazılı sosyal medya platformlarında kişilerin kutsallarına, inanç değerlerine hakaret, hatta küfür derecesine varan paylaşımları görünce ülkemizde huzurun sağlanması için en önemli adımın toplumda barışın bir şekilde sağlanması olduğu bir gerçek olarak önümüze çıkıyor.
Bunu sağlarken öncelikle toplumda barışın tesisini, huzurunu bozan faktörlerin tespitinin sağlanması, sonrasında ise bu faktörlerin düzeltilmesi yolunda atılacak adımların belirlenmesi, son olarak da bu olumsuz faktörleri düzeltecek aktörlerin belirlenip faaliyetlerinin sağlanması gerekmektedir.
Daha önce bu platformda ” Birlikte Yaşama Kültürü” ve “Toplumdaki Gerilim ve Kargaşa Karşısında Siyasi ve Akademik Görev ve Duruşumuz Ne Olmalı?” başlığı altında yazılarımda bu konularla ilgili olarak düşüncelerimi ifade etmiştim. Biraz araştırma yaptığımızda toplumda barışı bozan faktörler konusunda çeşitli araştırma merkezlerinin çalışmalarını görüyoruz. Bir kısmı objektifliği net olarak yansıtırken, bir kısmının ise kendi siyasi görüşünü, etnik yapı ve inanç değerlerini bu anketlere yansıttığını ve yanlış yönlendirmeler sebep olduklarını veya istenen sonuca veya birilerinin istediği amaca ve kriterlere uygun olarak parametreleri seçtiklerini ve anketleri bu amaca uygun olarak sonuçlandırdıklarını da görmekteyiz. Bir genelleme yapıldığında toplumda barışı sağlayan faktörlerin; Birlik ve beraberlik, birey veya toplumun kutsallarına ve bireylerarası saygı, hoşgörü, sevgi, sabır, adalet ve eşitlik gibi birçok parametreyi sayabiliriz. Yine bu bağlamda toplumsal barışı bozan unsurlar; Nefret, siyasi söylemler, çıkar için savaşmak, kin, çıkar uğruna ülkeye karşı hainlik yapma ve inanç farklılıklarından kaynaklı çatışmaları sayabiliriz. Kendi toplumumuzda siyasi söylem farklılıkları ve bireylerin birbirinin kutsallarına karşı kabul edilemez söylemleri toplumda barışı bozan ana sebepler olduğu yapılan anketlerde ön plana çıkmaktadır.
Huzurlu toplumlar; ortak mirası, ortak kültürü ve ortak bir toprak parçası olarak vatanı paylaşan bireylerin kaynaşmasından oluşur. Ve bu bağlamda toplumu bir arada tutan unsurlar; gelenek ve görenekler, örf ve adetler, dini inançlar, kültür farklılıklarına olan saygı, hoşgörü, adalet, vicdan ve özgürlüktür. Barış ve huzurun tesis edilmesi, toplum dinamiklerinin birbirine olan sevgisi, saygısı, hoşgörüsü, adalet ilkesi ile sağlanır.
Benim gözlemim günümüzde ve özellikle son dönemlerde toplumsal barışı bozan en önemli faktörün bireylerin veya siyasi parti mensuplarının veya taraftarlarının kullandığı siyasi ve ideolojik dil ve sosyal platformlarda yazılı veya sözlü olarak paylaşılmasıdır. Bu paylaşımlar sonrası linç girişimleri, hakaretler gerilimi iyice artırmaktadır.
Son dönemlerde özellikle bilinçli bir şekilde provaktif paylaşımlar yapılıp, yapılan yorumlar nedeniyle adli mercilere başvurup tazminat davası açan ve bunu bir geçim kaynağı veya bunu maalesef meslek haline getiren kişilerin sayısının artmasının da buna olumsuz katkı sağladığını unutmamak gerekir.
Akademisyenler olarak her platformda buna daha çok dikkat etmeli, özellikle üniversite gençliği ile daha çok muhatap olunduğundan hepimizin kullandığımız dile ve üsluba dikkat etmeliyiz.
Toplumu huzursuz eden çatışma ve kavga ortamından çıkılması, ancak bu barış dilinin yaygınlaştırılması ile mümkün olabilir. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır sözü bunu çok iyi özetlemektedir. Kur’ani Kerim, “İnsanlara, güzel söz söyleyin” der. Herkese, her insana, her konuştuğunuza, bütün insanlara “güzel söz söyleyin!” Hitap genel ve umumi. Herkesi içine almaktadır. Hatta inanan, inanmayan, size taraftar olan, karşı gelen her insana tavsiyede bulunuyor.
Allah, Hz. Musa ile Hz. Harun’a Firavuna tebliğ için gönderirken;
“Firavun’a gidin. O iyice azdı. Ona yumuşak söz söyleyin, olur ki sizi dinler yahut Allah’tan korkar” diye uyarıda bulunuyor. Peyğamberimize hitaben; “Allah’ın bir rahmet eseridir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sen huysuz, katı kalpli birisi olsaydın muhakkak onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran Sûresi, 159), “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (İsrâ, 53) emir ve uyarısı ile yumuşak dilin önemini vurgulamıştır.
Yine İslam, toplumun veya kişilerin kutsal değerlerine hakareti yasaklamıştır. Çünkü bu durumda karşı taraf da sizin kutsallarınıza küfür edebilir. Özellikle günümüz toplumunda sosyal medya paylaşımlarında, sokak röportajlarında kullanılan dil, kutsallara ve toplumun değer yargılarına veya siyasi görüş ve liderlerine karşı kullanılan nefret dili toplumda barışı bozmakta, gerilimi artırmaktadır. İnsan siyasi tercihini yapmakta özgürdür ve bu özgürlük onun karşıt görüşteki insanlara hakaret hakkını vermez.
Şunu çok iyi vurgulamak gerekir ki; hangi siyasi görüşe mensup olursak olalım, bu girişimlere izin vermemeli, desteklememeli, saygı ve sevgi ortamını, hoşgörü ortamının sağlanmasına katkı sağlamalıyız. Bu tüm siyasi gruplar için geçerli olan bir yöntem, parti tüzüğünde olması gereken bir kural olmalıdır.. Burada mesele haklı veya haksız oluşumuz değil toplumun huzuru, barışı, ülkenin geleceği, insanımızın huzurudur. Bu noktada empati yaparak hareket etmeliyiz. Bizim için kullanılan söylem dilinden hoşnut olmuyorsak başkası için kullanılmasına da izin vermemeliyiz. Burada özellikle kendisini bu ülkenin mensubu olarak kabul eden, vatanını ve insanını seven görsel ve yazılı basına çok önemli görev düşmektedir. Elbette ki engellenemeyen provaktif eylemler, paylaşımlar, dün olduğu gibi bugün de yarın da olacaktır. Toplum olarak zor bir süreçten geçtiğimiz şu günlerde çatışmacı dil yerine barış dilini yaygınlaştırmalı, yukarıda bahsedilen paylaşım veya söylemlerin engellenmesi ile mümkündür.
Bu görev tek taraflı değil tüm tarafların üstlenmesi ile mümkündür. Bundan dolayı bu konuda en zor sorun veya soru bunu ‘ kim, nasıl sağlayacağı?’ sorusunun cevabıdır diye düşünüyorum. Kim olursa olsun, hangi inanç veya siyasi görüşe sahip olursa olsun, hangi etnik yapıyı temsil ederse etsin bu zor ve önemli görevi birilerinin üstlenmesi gerekmektedir. Bunu sağlayacak olan ise bu farklı yapıların içinde etkin, sevilen, samimi, gerekirse toplumdaki ve ülkedeki barışı bütün fikirlerinin üstünde tutan, kendini bu kutsal göreve adayacak bireylerdir.
En zor zamanlarda bu topluma liderlik yapmış, kargaşaları önlemiş her kesimden çok sayıda insanımız, fikir adamlarımız, kanaat önderlerimiz mevcuttur. Burada önemli olan bu meşaleyi ilk yakacak bir yiğidin ortaya çıkışı ve öncülüğü temsil etmesidir.
Aynı bağlamda siyasi parti liderlerine, toplumun kanaat önderlerine, fikir ve ilim sahiplerine, inanç temsilcilerine, görsel ve yazılı basına önemli görev düşmektedir. .
Bugün ülkenin birlik ve beraberliği, toplumun barış içinde yaşamasının sağlanması bütün siyasi söylem ve eylemlerden daha önemli olarak görüyorum. Çünkü bu çatışma ne topluma, ne siyasi oluşumlara ne de ülkeye bir fayda veya anlamlı manada bir katkı sağlamamış ve kesinlikle de sağlamayacaktır. Kutsallara saygı, inanç ve siyasi fikirlere saygı, hoşgörü en önemli düsturumuz olarak sağlanmalı, fikri münazaralar medeni bir şekilde ve birbirimizi kırmadan yapmalıyız.
Toplumda ne olursa olsun birlik ve beraberliğin tesis edildiği, barışın sağlandığı günlerin yakın olmasını diliyorum
Mevlana’nın dediği gibi “Sevdiklerinize gül verin;
gülünüz yoksa gülüverin…”