Son zamanlarda sağlık alanında kongre, sempozyum ve toplantı furyasıdır gidiyor. Deliye her gün bayram gibi, neredeyse her ay, her gün bir toplantı. Hatta, aynı günde aynı şehirde farklı mekânlarda. Toplantısız gün geçmiyor gibi. Merhum Kayahan’ın şarkısındaki gibi, “Adresim aynı, kaderim aynı, günlerim aynı, geceler aynı”; Konular aynı, slaytlar aynı, konuşmacılar aynı, dinleyenler aynı.
Sağlık alanında sıkça yapılan toplantıları ironik tarzda işleyen Mevlithanlar başlığıyla bir yazı yazmıştım. Arkadaşlardan bazıları, “İyi ki yazdın, devamını da yaz; şunu da ekle şunu da ekle.” diye insanı stimüle, daha doğrusu harbiden insanı gaza getiriyorlar.
Sağlık alanında klinik araştırmalar, hayvan deneyleri, yayınlar, makaleler hepsi bir tarafa bırakıldı. Artık işimiz gücümüz, varsa yoksa toplantı yapmak. Hastaneler, tıp fakülteleri, eğitim hastaneleri, klinikler, dernekler, vakıflar ve enstitülerin hepsi olmasa da pek çoğu bu yarışın içinde…
Yarış işte, bu yarış. “Senin klinikte kaç toplantı yapıldı?” “Bu sene iki tane oldu.” “O da iş mi, biz bu yıl bir kongre, beş de sempozyum yaptık, altıncısı sırada.”
“Herkes kongre yapıyor. Herkes dernek kuruyor. Senin benim neyimiz eksik. Biz de bir dernek kuralım. Yedi kişi bir araya geliriz, derneğimizi kurarız. Ardından kendi kongremizi yapmaya başlarız. Sırayla birimiz başkan oluruz, hem de adımızı duyururuz. Sen, ben, bizim oğlan. Biz üç beş kişi, hem suyun başında oluruz hem de işin kaymağını hep bizler yeriz. Her zaman başkaları mı nemalanacak. Biraz da biz nemalanalım. Bak baştan söylüyorum, ileride su koyvermek yok haa…”
Memur zihniyetidir gidiyor. Nema nedir, kaymak nedir, bu kabil işlerde gerçekten bir kaymak var mıdır, bir türlü öğrenemedim gitti.
Böyle olmadı mı? Aynı alanda bir dernek varken, ikincisi, üçüncüsü “İlla da suyun başında biz olacağız.” diye kurulmadı mı?
İşin doğrusu bu işler, mevlit işleri gibi geliyor bana. Mevlithanlar aynı, cemaati oluşturanlar aynı. Slaytlar aynı, filmler aynı. Tek fark, sadece mekânlar değişik.
İş o hâle geldi ki, pek çok arkadaşım olan mevlithan, kongrelere bile, sadece görevli olduğu gün gidip, işi biter bitmez kongreden ayrılıveriyor. Uyanık mevlithan, muayenehanesine yetişebilmek için, toplantılarda oturum başkanlarına uyduruktan bir mazeret beyan eder ve kendi ilahisini herkesten öne aldırır. Duasını eder etmez bir iki soru alınır ve dahi oradan çabucacık fırtılır. Konusu, yani ilahisi-duası, mevlidi her neyse, arkaya atılanlar ise “Onun muayenehanesinde işi varsa benim de vardı.” diyerek homurdanır dururlar.
Arada bir davet sahibinin bizzat kendisi, bilmeyerek ya da hınzırlığından farklı mevlithan gruplarından bir karma yapmaya kalkarsa, işte o zaman işler bayağı karışır.
Efendim, ilk gruptaki mevlithanların başı, ya da etkili kişisi, “Burcu ve Emre geliyorsa biz yokuz arkadaş.” diyerek, toplantıları sabote etmeye çalışır.
Zordur bu işler, zordur arkadaşlar. Tüm sabotajlara, engellemelere karşılık toplantılarla kervanlar yürür gider. İş bu mevlitlere de devam edilir durulur. Severiz biz toplantı yapmayı vesselam.
Sıkılıp da işten kaytarmak, farklı mekânları, şehirleri de görmek için, iş bu mevlitler, pardon sempozyum, “workshop” ve dahi kongreler bulunmaz fırsatlardır.
Katılanlar, toplantı salonlarının yakınında, havuz-deniz-tenis-kayak, mevsimine göre durumu usulünce değerlendirirler. Her şey dâhil otellerde, gelen geçene beleşten bir şeyler ısmarlarlar.
İş bu mevlitlere, şu veya bu nedenlerle gidemeyenler de toplantıların sonrasında, katılanları, ortamı, şehirleri, internetten, “facebook”taki fotoğraflarından takip eder ve dahi hayıflanır dururlar.