Tıp fakültelerimiz yeni mezunlarını vermeye hazırlanıyorlar. Altı yıl süren uzun bir eğitim ve öğretimden sonra yeni mezunlarımız “Tıp Doktoru” unvanını alacaklar ve toplumumuza, mecburi hizmetin gerektirdiği ülkemizin değişik yörelerinde hizmet yapacaklar. Onlar için gerçek sınav başlamış olacak. Biz öğretim üyeleri için de sınav olacak. Bizler öğrenciler nazarında sınava tabi tutuluyor olacağız.
Tıp eğitimi boyunca hemen her fakültede, az ya da çok değişikliklerle fakültelerin yapmış oldukları program kapsamında öğrenciler eğitilmekte ve altı yılın sonunda da bir unvan sahibi olmaktalar. Tıp eğitimi programının çok yüklü olduğunu bilmekteyiz. Bu öğrencilerimizi de çok sayıda sınavlarla test etmekteyiz. Sınavlarımızın ölçme ve değerlendirme açısından çoğu zaman tartışılır olduğunu da bilmekteyiz. Öğretim üyeleri olarak pek azımızın iştirak ettiği törenlerde programımızın ve eğitimimizin mükemmelliğinden bahseder dururuz. Böyle bir kanıya varabilmek için elimizde mezunlarımızın sahada başarı durumları, verdiğimiz bilgi ve becerinin yeterli olup olmadığı gibi konularda yeterli verilerin olması gerekir. Bizler, öğrencilerimize hasta hizmeti vermede yeterli beceri kazandırabilmiş miyiz, ülke ve bölge hastalık durumuna göre programımızın önceliklerini belirleyebilmiş miyiz, yoksa “Benim dersim ve saati kutsaldır, değiştirilemez” düşüncesiyle lisans üstü bilgiyi lisans seviyesinde anlatmaya mı çalışmışız.
Genelde doğruya ulaşma yolunun hep sorgulamak olduğunu zanneder, sorgulanmayı asla kabul etmeyiz. Bunun için de çoğu zaman yanlışlarımızla yaşar, kendi yanlışlarımızı düzeltme şansını heba ederiz. Aynı hataları maalesef eğitimciler olarak bizler de yapmaktayız. Bilgi çağı bizi sırça köşklerden dışarıya, gerçek hayatın içine sürüklüyor. Bizim bilgi olarak sunduğumuz materyaller, iletişim kaynaklarından bir tıkla elde edilecek materyallerle eşleştirilerek değer biçilir durumdalar. Özellikle ülkemizde en zeki yüzde 1-5’lik öğrenci diliminden seçilerek gelen tıp öğrencileri için bu eşleştirme basit bir işlemdir. Tıp eğitimi sürecinin neresinde olursak olalım. İster idari konumda ister eğitim hizmetleri planlaması isterse yalnızca eğitim sürecinde olalım. Mutlaka eğittiğimiz öğrencilerin bizleri, modern sorgu kaynakları yoluyla sorgulamasına sonuna kadar açık olmak durumundayız. Kafalarımızdaki geçmişten kalan tabuları yıkarak araştıran-sorgulayan-sorgulanan ve bunun sonucunda gerekli değişimi gösterebilen eğiticiler konumunda olmalıyız.
Mezuniyet törenlerinde öğrencilerimizin mutlu yüzleri, görev yaptıkları yerlerde de aynı olmalı. Unutmayalım ki, onların yaşayacakları her olumsuzluğun büyük ölçüde sorumlusu bizler olacağız. Sorunlarımız ne olursa olsun, öğrencilerimizi hayata hazırlamanın bizlerin asli görevimiz olduğu gerçeğini unutmadan gereğini yapmalıyız. Şimdiden yeni mezun olacak öğrencilerimizi kutluyorum.