Geçenlerde, çocuklara matkap almak için bir süpermarkete gittim. Reyon görevlisi matkapların, Çin’de ya da Macaristan’da yapıldığını anlatıyor. Çok tanınmış bir markayı konuşurken, aynı markayı -1974 yılında aldığımı ve şimdiye kadar hiç arıza yapmadığını- övünerek söylediğimde, görevli arkadaş, eski cihazların çok daha sağlam olduğunu, şimdikilerin ise miatlı olduklarından, belirli yerlerinin 3-5 yıl sonra bozulduğunu, bu nedenle yenisini almak gerektiğini içtenlikle anlatıyor. Firmaların yeni cihazlar satmak için bu yola başvurduklarını söylüyor.
Gerçekten çok doğru. Kırk yıllık buzdolabı, tık demeden çalışıyor. On yıllık olanını ise bozulduğunda atıp, yenisini almak zorunda kalıyor insan. Çünkü servisler tamir etmeyip, yenisini almamızı öneriyorlar.
Tıbbi aletlerde de, işler aynı mıdır acaba? diye kendime soruyorum. Maalesef evet öyle, ilaçlar, tıbbi malzemeler, protezler, velhasıl her şey miatlı.
Takılması için ayrı bir girişim, ameliyat. Miadı dolduğunda, çıkartılıp yenisiyle değiştirilmesi için ayrı işlem, ayrı ameliyat, ayrı zaman kaybı. Artısı da var, ayrı bir masraf, malzeme ve para harcanması gerekiyor.
Her şeyde, her sanayi ürününde olduğu gibi, sağlıkta da çark böyle döndürülüyor arkadaşlar. Aletlerin, cihazların, miadını kim biliyor? Birkaç araştırmanın sonunda gerçeği kim bilecek? İşin doğrusu cihazı, protezi, ilacı imal eden ve piyasaya sürenlerden başka kimse bilmiyor.
Eskisini çıkartın, atın gitsin. Siz iyisi mi, eskisiyle yenisini değiştirin. Yeni, en yeni modelini koyun, koydurtturun. O da gider, ancak üç beş sene.
Gün gelir değiştirirler yine.
SKT diye bir şeyler yazıyor tüm ürünlerin üzerinde (Son kullanma tarihi). Neredeyse, utanmasalar, naylon torbaların üzerine bile SKT’sini yazacaklar.
Cihazın raf ömrü, ‘üç sene’ diyelim. Vücuda konulunca aynı cihaz ‘beş-on sene’ süreyle rahatlıkla kullanılıyor. Bu nasıl iştir? Bir bilen varsa, gidip ona sormak lazım.
Şimdilerde, makarna paketlerine bile SKT yazıyorlar. Sanki miadı geçince kimyası değişecek. Eskiden ninelerimizin elleriyle yaptıkları erişteleri yıllar sonra afiyetle pişirip yemişizdir. Olsa olsa bayatlar. Hepsi o kadar. Vah vah, biz ölmüşüz de ağlanımız yok.
İşte böyle arkadaşlar. İki binli yılların dünyası böyle. Baştan sona, her şey miatlı, yaptığın, sattığın her şeyin miadı ne kadar kısa ise yaşadın gitti. Miadın sonunda gelsin çil çil paralar. Ovuştursun ellerini, yapanlar da, pazarlayanlar da, aracılık edenler de, cihazları insanımıza monte edenler de.
Geçenlerde akşam yorulmuşum, ağrım da var. Aspirin alayım dedim, bir de baktım, miadını üç gün geçmiş. Kafama çok takıldı. Miadı üç gün geçince, salisilik asit, malisilik asidemi dönüştü ya da asitliği mi bitti acaba? Dönüşür mü dönüşür, biter mi biter. Şeytan diyor, kutuyu at gitsin, üç kuruş zaten, git yenisini al. Sudan ucuz atıver, bir yenisini alıver gitsin. Sudan ucuz, üç kuruş üç kuruş diye düştük bu hallere zaten. Bir türlü bilemedim.
Bu ülkede miatlı malzemelere birileri kafa yormalı, diye düşünmeden edemiyor insan. Araba yedek parçalarına Sanayi Bakanlığı, tohumlara, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bakması gibi, ilaçlar, tıbbi cihazlar, vücudumuza konulan protez-stent ve benzeri aletlerin miatlarına bakmak görevi de, bir yerde Sağlık Bakanlığına düşüyor.