Hasta olmayı cazip hâle getirip herkesi hasta sınıfına sokmak için, gerek ulusal gerekse uluslararası boyutta öyle gayretler sarf ediliyor ki, berbat, beleşçi, cimri, çapulcu liseli ve her şeyin altında bir mana arayan kıskanç sevgililer gibi davrananlar bir yana, hiçbir şikâyeti olmayan ve tamamen normal ve sağlıklı olan insanların bile hasta olası geliyor. İşte, “Millet hasta olmak için can atıyor!” başlığını kullanmamız da bu sebepledir.
Kapitalist dünyanın esaretine girmiş bazı medya organlarında ve özellikle televizyonlardaki uyduruk sağlık programlarında, doymak bilmeyen muhteris kartelin uydusu ve esiri, mütetabbib, şarlatan ve şark kurnazları öyle cazip kelime oyunları ile sözde ilaç ya da ürünlerini(!), ölümcül ve kronik hastalıklar bir yana, yine öyle uyduruk hastalıklar(!) ihdas ederek garantili, mucizevi tedavi reçeteleri(!) ile takdim ediyorlar ki, saf vatandaşlar ile beraber okumuş yazmış, mektep medrese görmüş münevver(!) insanlar bile hastalanmak ya da hasta kategorisine girebilmek için can atar ve yarışır hâle geliyorlar.
Ayrıca, normal olarak sayılabilecek durumları anormal göstererek, laboratuvar tetkikleri üzerinde oynayarak(!), yeni çıkan alet-edevat ve tıbbi ürünlere daha çok müşteri kazandırabilmek için kontrol ve “check-up”(!) adı altında promosyon mahiyetinde teklifler sunan bazı sağlık merkezleri ve hastaneler(!), insanların duygularını sömürüp suistimal etmekte ve meydanı boş bularak at koşturmaktadırlar.
Her gün, iç dünyalarına gizlenmiş, paçalarından sızan çekememezlik ve aşağılık komplekslerinin bir ifadesi olarak doktor düşmanlığını provoke ve teşvik edici yayın ve beyanlarla, hekim meslektaşlarımızın aleyhine yeni bir düzenleme getirebilmek veya getirtebilmek için gecesini gündüzüne katarak gayret sarf edenler, keşke biraz da, yukarıda mevzubahis edilen irin ve cerahat dolu beyinlerin kokuşmuş ve malign metastatik faaliyetleri konusunda da toplumu uyararak, aydınlatıcı yayın ve programlar yapsalardı.
Ancak bütün bunlara, “Yeter… Allah’tan Korkun!” diyebilmek için, Ziya Paşa’nın ifadesinde olduğu gibi,
“Âdem’e Âdem gerektir, Âdem etsin Âdem’i
Âdem Âdem olmayınca, Âdem netsin Âdem’i”
beyiti kulaklarımızda çınlamakta ve bizi, bu erdemdeki insanları mumla arar duruma getirmektedir.
Diğer taraftan, namuslu, dürüst, mesleğini seven ve idealist hekimleri huzursuz etmek, canlarından bezdirmek, mesleklerinden soğutmak, sanatını icra ederken heyecan duymak ve zevk almak bir yana, acı, korku ve ıstırap hissettirebilmek, zelil ve rüsva duruma düşürebilmek için dört koldan her türlü provokasyon, gayret ve faaliyetlerin yaşandığı bir başka ülke daha yeryüzünde var mıdır, bilmiyorum!
Biz yine moralimizi bozmayalım. Müstakbel Rubâiyyat, “YÂ HAYY”dan bir rubâi ile herkesin kendi müktesebatınca, kâarilerimizin muhayyilesine girmeye çalışalım.
SEBEBSİZ NAZ
(Mefâîlün, Mefâîlün, Mefâîlün, Mefâîlün)
Sitemler ettiğin demler, gözüm hasretle hep nâlan,
Hicab etmem bu hâlimden, perîşan can sana hayran,
Ne bir kâküle reftârız, ne bir ebrûya giryanız,
Gönül vuslat niyaz eyler, sebepsiz nâz eder Hicran.