Geçenlerde internette hastaları tarafından öldürülen hekimlerle ilgili bir yazıyı içim yanarak bir kez daha okudum.
Dünyada ilk kalp naklini gerçekleştiren Dr. Christiaan Barnard’ın asistanlığını yapan Topkapı Hastanesi Başhekimi ve tanınmış Türk Kalp Cerrahı Doç. Dr. Edip Kürklü’nün 5 Haziran 1988 tarihinde arabasının içinde kurşunlanarak öldürülmesini anlatıyordu o yazı… Bir gazinocu hastanın bir yakınının, bu kıymetli insanı hiçbir suçu ve ihmali olmadığı halde nasıl da katlettiğinden bahsediyordu. Ya Dr. Göksel Kalaycı? Önce genel cerrahi, sonra göğüs cerrahisi ihtisası yapmış, profesör olmuştu. Ameliyat ettiği hastası “Ben ölürsem, sen de öleceksin!” diye tehdit etmişti. Hastanın yakını tarafından, yıllarını verdiği İstanbul Tıp Fakültesinin bahçesinde 11 Kasım 2005’te vuruldu…
15 Ocak 2008’de, Dr. Ali Menekşe elli bir yaşındayken Giresun Göğüs Hastalıkları Hastanesinde elli birinci doğum gününde, bir hastası tarafından öldürüldü… Dr. Ersin Aslan ise henüz otuz yaşındaydı. Gaziantep Devlet Hastanesinde göğüs cerrahisi uzmanı olarak çalışıyordu. Daha önce ameliyat ettiği hastanın ölümünü nüfus sistemine bildirmek zorunda olduğu ve bu nedenle 700 liralık emekli aylığı kesildiğinden, bu parayı usulsüzce almaya devam etmek isteyen on yedi yaşındaki torunu tarafından bıçaklandı… Dr. Aslan, 17 Nisan 2012 günü hayatını kaybetti… Bu doktorlar, hastaları veya hasta yakınları tarafından öldürülenler.
Bir de hekimlik mesleğini icra ettikleri için ölenler var. Örneğin; Dr. Cengiz Çetin. Henüz yirmi üç yaşındaydı. Sualtı Hekimliğinde asistandı. Uzmanlık eğitimine başladığının yirminci günü, iki dalgıcın tedavisi için basınç odasına girdi. İstanbul Tıp Fakültesindeki İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma alet patlayınca 27 Temmuz 1998 günü hayatını kaybetmişti… Dr. Mustafa Bilgiç ise yirmi altı yaşındaydı. Samsun On Dokuz Mayıs Üniversitesinde Acil Tıp Ana Bilim Dalında asistandı. Eşi de aynı tıp fakültesinde çocuk ihtisası yapıyordu.
Tedavi ettiği Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastasının iğnesi eline battı… 21 Eylül 2012 günü hayatını kaybetti…
Ya darp edilenler, hakarete uğrayanlar, itilenler, kakılanlar?..
Vallahi çabuk unutan bir milletiz. Bu yüzden de bazı şeyleri hep hatırlatmak gerekir bizim insanımıza ve kendimize. Yani hafızalarımızı tazelemek gerekir.
Örneğin; Kenan Evren’in “Mecburi hizmete gelen doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar.” dediğini, “Askerden fazla para alıyorlar.” diyerek sağlık personel yasasını iptal ettiğini ve tüm sağlık çalışanlarını 657 sayılı Yasa’ya tabi kılarak o günkü parayla 90 bin lira maaş alan bir pratisyen hekimin artık 18 bin lira maaş almaya başladığını ve aynı dönemde bir teğmen maaşının 35 bin lira olduğunu…
İmren Aykut’un Çalışma Bakanı olduğu dönemde “Ne verirseniz verin, bu doktorların gözü doymaz.” dediğini ve hatta halen siyasetçilerimizin, hekimlerimizin ellerinin hastaların cebinde olduğunu ifade ettiklerini unutmamamız gerekir.
Hiç kimse kusura bakmasın, gönül koymasın. Kibirden değil yazdıklarım, haksızlığa karşı durmamdan. Üniversiteye giriş sınavlarında en yüksek puanları alan ve bunun için çok disiplinli ve özverili bir orta öğretim yaşamını tamamlayan bizleriz. Hiçbir fakültede olmayan ağırlıktaki dersleri alarak bir yılın bir tek ders kabul edildiği bir eğitime tam altı yıl emek veren bizleriz. Hiçbir sivil memurda olmayan zorunlu devlet hizmetini çoğunlukla doğu ve güneydoğuda ailesinden uzakta yaşayan bizleriz. ÖSYM’den daha zor bir sınav olan TUS sınavını geçerek uzmanlık eğitimi için diğer meslektaşlarımızla yarışan bizleriz. Uzmanlık eğitimi süresince insani koşullardan uzak, çok çalışmalı, bol nöbetli en az dört senelik az maaşlı, çok çileli dönemi yaşayan bizleriz. Uzman olduktan hemen sonra yine zorunlu devlet hizmeti için Türkiye’nin yaşaması en zor bölgelerine gitmek üzere yollara düşen yine bizleriz.
Sonra mı? Erkekseniz, uzun dönem askerlik sizi bekliyor. Kadınsanız, yaşınız 33’e çoktan ulaşmıştır. Evliyseniz gecikmiş bir gebelik, evli değilseniz gecikmiş bir evlilik ile karşı karşıyasınız. Bir de bunun yan dal uzmanlığı var, yan dal uzmanlığı sonrası zorunlu devlet hizmeti var, eş durumunun kollanmadığı tayini var… Aldığınız maaşın hâlâ polis maaşına denk olması var. Riski var, gecesi gündüzü olmayan bir çalışma düzeni var. Ailenden ve kendinden çok şey vermesi var…
Vallahi çabuk unutan bir milletiz biz.
Bir de, hekimlerimiz o kadar da akıllı değil herhalde!..