2.7. Bölge İlköğretim Okulları ve Kesintisiz Eğitim
İlk öğretimde bir de sınıflara bakalım ve bölge okullarını, taşıma ile eğitim ve öğretimi göz önüne alalım. Öğrencilerimizin kışın kar altında yol ve iz olmayan kesimlerde okullara yayan gidip gelerek, öğrenimlerini sürdürmek istedikleri o sadece dört duvar arasında bir öğretmene ortalama 40-60 öğrencinin düştüğü sınıflara bakalım.
Bu sınıflarda okumakta olan öğrencilerin mevcut şartlarda başarısızlığını öğretmende mi arayalım, yoksa öğrencide mi?
Normal standartlarda öğretim veren okullarda bir öğretmene 20-25 öğrenci düşmedikçe; ezbere dayanmayan aktif eğitim yaptırmak mümkün müdür?
Sekiz yıllık kesintisiz eğitim mutlak gerekli midir? Bu konu her yönüyle enine boyuna tartışılmalı, gerekli şartlar hazırlandıktan sonra uygulamaya koyulmalıdır. Pireye kızıp yorgan yakmanın zararı yine bize dokunmaktadır.
Beş veya altıncı sınıfta daha iyi şartlarda bir okulda okuyacağı hayalı ile yaşayan ve her şeyin o yıldan sonra daha iyi olacağını düşünen geri kalmış yöremizdeki bir çocuğumuzu, üç yıl daha o imkanları sınırlı ortama mahkûm etmek onun ümitlerini söndürmez de ne yapar?
2.8. İlköğretimde Yetenekler Öne Çıkarılmalı ve Okulların Ağırlığı Artırılmalı
İlköğretimde öğrencilerimiz uygulama ve laboratuvar ortamlarında öğretime tabi tutulursa, sekizinci sınıfa gelinceye kadar kendisinde bir meslek görüşü belirmeye başlar. Zaten yetişmiş öğretmenlerimiz ve özellikle rehber öğretmenlerimiz de bunu takiplerinde belirleyeceklerdir.
Öğrenci ile görüşler çakışırsa yedinci ve sekizinci sınıflarda öğrencinin gideceği lise ortaya çıkacaktır.
Öğrencilerimiz test temelli çalıştıkları için; okudukları okulların eğitim üzerinde payı , özel dershanelerin , öğrencinin aile ve çevresinin etkisidir.
O halde Türk Milli Eğitimi üzerine düşeni yapmakta mıdır?
Etkinliğini kayıp mı etmiştir?
Şayet böyle ise nasıl kazanacaktır?
Bunun sorgulanması neden siyaset sermayesi yapılmaktadır, bunları düşünmek ve dile getirmek nasıl önemsiz olsun ve nasıl milli bir görev olmasın?
2.9. İlköğretimin Vazgeçilmez Hedefleri
İlköğretimde mademki temel bir kültür seviyesi kazandırması hedeflenmektedir. Okumayı seven, araştırmayı seven, merak eden, çözüm bulmadan hoşlanan, kendini ve düşüncelerini ifade etmekten korkmayan bir özellik kazandırmalıdır.
O halde bu eğitimin mutlaka olmazsa olmazları vardır.
Nedir bunlar; insan, aile, toplum, ülke, bayrak, kültür, din, dil, ahlak ve görev sorumluluğu vb. bu değerler bu devrede kazandırılacaktır.
Bu zorla değil severek verilecektir. İnanılarak verilecektir.
Buna öğretmen de, öğrenci de, veli de inanacaktır.
Öğretmenin inanmadığı ve öğrenciye öğretmeye çalıştığı bilgi ne kadar tutarlıdır.
Öğretmen kendisi sigara içecek ve öğrenciye bunun zararlı olduğunu söyleyecek, bu inandırıcı olur mu?
Baba trafik kurallarını ihlal edecek ve çocuğuna kurallara uymasını tavsiye edecek, bu ne kadar tutulur?
Toplum olarak bir takım sorgulanması gereken davranışlarımız vardır. Bunları da eğitimin tutarlı olması için düzeltmemiz gerekecektir.
2.10. Kültürümüzü Yansıtabilmek
Üzerinde durmamız gereken bir konu da kültürümüzü geleceğimize yansıtabilmemizdir. Burada çok önemli bir konu var. O da annenin, babanın kendisi normal şartlarda yapmış olduğu bir davranışının, çocuğundan yapmamasını beklememesidir.
Bu ne kadar gerçeği yansıtır veya bu konuda sözü tutulur.
Onun gibi öğretmenin de her haliyle sınıfta öğrencilere örnek olacağı söz konusu iken, öğretmen kılığına kıyafetine dikkat etmez de öğrenciden kılık ve kıyafet noktasında beklentileri olursa; ne kadar sağlıklı olur ve o söz dinlenir.
Hatta öğretmen telefonu elinden bırakmıyorsa, öğrenciye telefonla meşgul olma diye istekte bulunursa, öğrenci tarafından ne kadar dinlenir. Ya da öğretmen öğrenciye nasıl örnek olur.
Burada üzerinde durmamız gereken çok önemli bir konu bizim hal ve hareketlerimizi çocuklarımız taklit edeceği için, davranışlarımızın nesillerimize aksettirmemizdir.
Yani kültür nasıl yaşar?
Biz yaşayarak ve göstererek nesillerimize aktarmamızda yaşar.
Aksi takdirde sözle kültür yaşamaz. Yani biz yaşayarak yaşatacağız. Onun için neden zaman zaman bunu dile getiriyorum?
“Lisan-ı hal, lisan-ı kalden evladır.”
Japonlar çocuklarına kültürlerini aktarmaları için dede ve torun 60 metre karelik evde bir arada yaşamayı kabulleniyorlar.
Ta ki kültürleri kaybolmasın, yaşasın.
Peki biz ne yapıyoruz maalesef kendimizi televizyona, telefona hapsetmişiz ve kılık ve kıyafette bize ve tarihimize yakışmayan bir kıyafet çocuklarımıza sergiliyoruz. Tekrar tekrar yazıp duruyorum. Hoca yatak kıyafeti ile sınıfa gelecek ve yetiştireceği öğrencilerine örnek olacak öyle m? Bunun adına da moda diyecek, bu moda bize tarihimizden mi geldi? Kültürümüzde böyle bir şey var mı? Bu bizim bilim ve yeteneğimizi mi artırıyor? Bu mahkumiyet maalesef bizi atalet ve tembelliğe atabilme ve benliğimizden koparmak, kişiliğimizi kaybetmek için başkaları tarafından içimize sokulan hastalıktır.
Biz geçmişimizi sözümüz ve halimizle yansıtmayıp, sonra da diyoruz ki; sen niye böyle giyiniyorsun? Niye böyle yiyorsun ve neden telefonu elinden bırakmıyorsun?
Bu telkinatlarımızın maalesef geçerliği olmaz.