3.1. Genel Bakış
Ortaöğretim artık insanı şekillendirilmesinin karar kazanmış olduğu, insan ve toplum odaklı yetişmiş ve hatta şahsi menfaatleri ve çıkarları ikinci planda olan bir insan yetiştiren eğitim safhasıdır.
Artık meslek edinme kararlığını kazanmış; insan, ana, baba, öğretmen, vatan, bayrak, millet sevgisi karar kılmış, saygı ve sevgi kurallarını çok iyi kullanan, devlet malını kendi malından mukaddes sayan bir kazanımın elde edildiği bir süreçtir.
Bu öğretim süresi ilk öğretimden sonra dünya ülkelerinde ortalama üç yıldır. Dört yıl olan ülkeler de vardır. Ancak bu uygulanacak plana bağlı olarak değişmektedir.
Bu eğitim döneminde öğretilen her sahada; öğrenci edindiği bilgilerin uygulamasını yaparak, teorik bilgilerini doğrulamaktadır. Artık proje nedir? Araştırma nedir? Bunlar nerelerde nasıl kullanılacaktır? Bütün bunların karar kılındığı bir orta öğretim, öğrencilerin mesleki eğitimi mi, yoksa akademik eğitimi mi tercih edeceğinin şekillendiği, tesadüflerden uzak bir boyuta sahiptir.
Bir sorumluluk üstlenildiği, yanlışlıkların ömür boyu hem kendine hem aileye ve hem de ülkeye bir bedelinin olduğu; sorumluluk aşk, sevgi ve mutluluğu ile sürdürülen bir eğitim dönemidir.
Temel bilimler ile mükemmel şekilde teçhiz edilmiş, muhakemesi kuvvetli, sağlıklı bir düşünceye sahip ve lisans eğitimine her yönü ile liyakat kazanmış elemanların yetiştirildiği bir eğitim ve öğretimdir.
3.2. Osmanlı Devlet-i Aliye’sinde Orta Öğretim
Bir kere şu konuyu kısaca nazarlarımıza vererek hemen devam edeceğim. Öğüne öğüne ve ballandıra ballandıra Osman İmparatorluğu diye bir tarih öğrendik. Bu tarihi bizim tarihçilerimiz mi yazdılar? Bunu hemen kestirip atmak istemiyorum.
Tarihçilerimiz bir araştırsınlar bakalım bu tarihin Avusturyalı Yahudi Prof. Hambel neresindedir. 1930’lu yıllarda Almanya ve Avrupa ülkelerinde 50’nin üzerinde Yahudi görevli adamı üniversitelerimize gelip, tarih, edebiyat, matematik, hukuk, kimya, kanun, resim vb. alanlarda ders müfredatı hazırlamışlar mıdır?
Lütfen araştırın ve bizleri de aydınlatın. Bunları bu faaliyetinin hedefindeki çocuklarımızın ihtiyacı olan ve layık olduğu bir eğitim alt yapısı mı oluşturdular? Yoksa bu neslimizi tarihinde koparan, köleleştiren, geçmişine düşman olan bir toplum yetiştirmeyi mi hedeflemişlerdir?
En basitinde Yüce Osmanlı Devleti yerine Osmanlı İmparatorluğu dayatması yaptıkları gibi…
Devlet-i Aliye-i Osmaniye (Yüce Osmanlı Devleti) hangi ülkeye kuvvet ve zor kullanarak dayatmada bulunmuş da onları zorla İslamiyet’i kabul ettirmiş.
Böyle bir şey olmadığı gibi, başka dinden olan milletlerin ibadethanelerini de koruma altına almıştır. Kalpleri ve gönülleri fethetmiştir. Aile haklarını koruma noktasında gösterdiği hassasiyeti inkâr edebilecek var mıdır?
Ortaokul (Mekatib-i Rüşdiyye) öğretiminde Kur’an-ı Kerim, Tecvid, Ulum-u Diniyye, İlm-i Ahlak, Sarf ve Nahf-i Osmani, Kitabet, İmla ve Kıraat, Arapça, Farsça, Malumat-ı Ziraiyye, Hesap, Hendese, Geometri, Coğrafya, Tarih (bakınız ilk okulda kendi Osmanlı tarihi öğretiliyor, ortaokulda da genel tarih öğretiliyor.), Hıfz-ı Sıhha (koruyucu sağlık bilgisi), Resim, Hüsn-ü Hat (güzel yazı sanatı) konularında dersler verilmekte ve insan yetiştirilmektedir.
İlk okulda yabancı dil ön planda değilken, ortaokulda Arapça ve Farsça olmak üzere o zamanın en önemli dilleri olan iki yabancı dil öğretilmektedir.
Her ortaokul öğrencisi bitki ve hayvan yetiştirmesinde ehil, arazilerini en güzel şekilde değerlendirecek alt yapıya sahip edilmektedir.
Dersleri veren öğretmenler ve notları ile müfredat kararlı olup, şimdiki gibi her önüne gelen değiştiremiyor.
3.3. Dershaneler ve Devlet Okulları
Ülkemizde hele son zamanlarda görevini tamamen test üzerine öğretim yaptıran ve eğitimden yoksun olan dershanelere bırakmış bir süreç yaşanmaktadır. Tamamen yeteneği, beceriyi, ülke ihtiyacını göz ardı eden ve herhangi bir lisans öğrenimi kazanmaya yönelik bir uygulama içindedir.
Yani bugün ülkemizde orta öğretimdeki öğrencilerin tamamının maddi imkânı yerinde olsa ve üniversiteye başlamak için bir alt basamak teşkil etmese, ne kadar ihtiyaçları olan bir eğitim merhalesi olursa olsun tercih edecekleri tartışmalıdır.
O halde neden devlet böyle bir eğitim için paralar harcanmasına imkan tanımaktadır. Çünkü faydasına inanılarak sürdürülmeyen bir eğitime yatırım yapacak kadar lükse sahip miyiz? Böyle bir eğitim bize ne kazandırmaktadır? Ne kazandıracaktır?
Ailesine, öğretmenine, ülkesine saygı kuralları içinde davranış göstermeyen; depresyon içinde kıvranan ve hele de kendine istikbal yolu kapalı duygusuna kapılmış bir öğrenci; birçok zararlı şeylere kendini kaptıran, yarı kültürlü ama amaçsız bir genç eğitim topluluğu yetiştirmekteyiz. Böyle bir gençlik yetiştirmenin bize ne faydası vardır?
3.4. Meslek Liseleri ve Ara Eleman
Düşüncelerimi istatistik rakamlarına boğmak istemiyorum. Ama ülkemizin bir yumuşak karnı da meslek liseleridir. Bu liselerde okuyan çocuklar kimin çocuklarıdır. Bunlar neden katsayı dengesizliğiyle Anayasanın tanıdığı haklar sanki göz önüne alınmadan, milli eğitimde eşitlik ilkesine aykırı olarak cezalandırılıyor.
Bu okullar gereksiz ve zararlı idiyse, bu okulları eğitime bu çocuklar mı kazandırdılar?
Bugün Türkiye’nin hatta dünyanın en büyük problemi ara eleman açığı değil midir?
Bunun için büyük holdingler ara eleman ihtiyaçlarını karşılamak için okul açmayı planlamıyorlar mı?
Çünkü mükerrer yazmamıza ve slogan haline getirmemize rağmen “test ve tost nesli” yetiştirmekten bir türlü vaz geçemedik. Hem akıl ve hem de vücut sağlığında sınıfta kaldık.
Meslek eğitimi değil de, meslekler eğitimi altında, lise seviyedeki öğrencilerimize üniversite giriş test imtihanını kazanmaları için eğitim veriyoruz.
Dolayısı ile Meslek Yüksek Okullarında yetişen öğrenciler mutsuz, hedefsiz, içine kapalı umutsuz bir nesil durumuna sokulmuştur. Oysa ara eleman duyulan ihtiyaç yanında takdir edilen ücretler, lisans eğitimini tamamlayanların neredeyse iki katıdır.
Buradan yetişen genç çocuklarımızın ne olduklarını öğrenmek için hastane ve hapishane kapılarına bir gözlemci koyalım. Depresyon ve suç oranlarının yoğunlaştığı bu gençlerimize kim yardımcı olacaktır.
Ülkemizde ara elemana ihtiyaç yok mudur? Yoksa meslek yüksek okulları neden vardır? İhtiyaç var ise meslek liselerinin problemlerine neden sahip çıkılmamaktadır? Bunu yapanlar tarihi sorumluluktan kurtulabilecekler midir? Bunda hepimizin sorumluluğu yok mudur? Toplumu, gençliği, eğitim ve öğretim ordusunu sorumluluğa davet etme zamanı gelmedi mi?
3.5. Liseler
Bugün ülke genelinde dağılım gösteren liselere de bir göz atalım. Üniversiteye hazırlamak için programda tuttuğumuz bu okullar, üniversiteyi kazanamayan öğrencilerin yetiştiren bu liselerin dağılımı nasıldır ve temelinde hangi nedenler yatmaktadır?
Liselerde okutulan dersleri sorguladığınız zaman; uygulamadan, kültürden, tarihten nasipsiz; faydalanma ve ikna olma yerine kabullenme zorunda olunan ve def-i bela kabilinden ezberlenilen, faydasına inanılmayan, kullanılmayan ve zaten de öğrenirken kabul etmediğini belirten bir uygulamanın kime faydası vardır?
Bu öğretim modeli düşünmenin, mantık ve muhakemenin, çözüm geliştirmenin önünü kapamaktadır.
Bu test neslinin istemeyerek öğrendiği ve daha çok ta dershanelerde öğretildiği test tekniği nerede kullanılmakta ve hangi derdimize çözüm getirmektedir. Herkes bunun böyle olduğunda ittifak ediyor ama çözüm getirmede kimse sorumluluk üstlenmek istemiyor.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek var mı? Arzuladığımız öğretim modeline tarihimiz ışık tutacak durumdadır. Akla, ruha, duygulara hitap eden bir eğitim sistemi olmalıdır. Fen bilimleri ile dini bilimlerin birlikte öğretildiği bir sistem olmalıdır. Şayet bunlara bilinçsiz bir muhalefet güdüyorsak hiç olmazsa Avrupa ve Amerika nasıl bir yol takip ediyorsa biz de onlara tetkik ederek bir eğitim uygularsak bundan daha iyi olmaz mı?
8 yorum
çok da
Yücel Bey merhaba,
Her halde bir yanlışlık oldu? Yorum göremedim. İyi günler diliyorum.
Sayın hocam,
Yazınızı ilgiyle okudum, teşekkür ve tebrik ediyorum. Lakin bir kaç noktada bazı sorular sormak istiyorum. Osmanlı eğitiminin iyi olduğunu ve 1930’da gelen yahudilerce bozulduğunu mu söylemek istiyorsunuz?Osmanlının son döneminde nüfusun okur yazar oranının %6’larda olduğunu ve bunun da büyük bölümünün saraya çalışan ve çoğu azınlık grupların mensupları olduğunu eminim biliyorsunuzdur. Yukarıda bahsettiğiniz tatbiki eğitim Osmanlı eğitiminde olabilir ancak bunun yaygınlığı neydi? Bunu bilmezsek, belirtmezsek yanlı davranmış, hatta yanılmış oluruz. Asıl tatbiki eğitimin tabana yayılması Cumhuriyetin KÖY Enstitüleri projesi ile olmuştur. Lakin inanç eksenli karalamalarla bu okullar kapatılmış ve yerine test ve tost eğitimi düzeni konulmuştur. Keşke daha objektif bakabilsek olaylara, geçmişimize, geleceğimize dair planlarımıza.
Sinan Bey teşekkür ediyorum, şu an gençlerimizi öyle bir kulvara soktuk ki; kim nerede okursa okusun isteksiz ve mesleğini icra etmek istemiyor. Cumhuriyette yüz yılı devirdik ama eğitimde geldiğimiz yer ortada ve kapanan bölüm ve fakülteler belli. Ben tarihçi değilim ve okur oranı istatistiği yapmadım ama, Osmanlıda yapılan eğitim her kademede kullanılıyormuş. Şimdi?
Onun için yazmaya devam edeceğim. Ulaşabilirsem yüksek öğretime de bakmak istiyorum. Önemli olan okuma oranı çokluğu değil, ihtiyaç olan alanlara ruhu da ihmal etmeden adam yetiştirmek.
Yazılmasını istediğiniz hususlar ve osmanlı yüksek öğretimi ile ilgili kaynak varsa değerlendirilebilir. Sağlıklı günler diliyorum.
Sinan hocam.
Teşhisi doğru koymaz iseniz, tedaviyi de yanlış yaparsınız.
Eğitim konusunda düşünce eksersizleri yaptığınızı ve bu konuda you-tube videoları dahi çekip
meramınızı anlatmak istediğinizi anladım. Sizin ve Kurnaoğlu’nun çabalarını takdir ettiğimi bildirmek isterim..
https://www.youtube.com/results?search_query=sinan+olkun
” Asıl tatbiki eğitimin tabana yayılması Cumhuriyetin KÖY Enstitüleri projesi ile olmuştur.
Lakin inanç eksenli karalamalarla bu okullar kapatılmış ve yerine test ve tost eğitimi düzeni konulmuştur.
Keşke daha objektif bakabilsek…” demişsiniz.
Köy Enstitüleri projesi; fikir babaları, Tonguç ve Yücel zamanında 1940 yılında kanunu da çıkarılarak başlatılmıştır. Yücel ve Tonguç görevden İsmet İnönü tarafından görevlerinden alınarak fiilen bitirilmiştir.
Kapatılma sebebi inanç eksenli olmayıp, Millî Şef İsmet İnönü’nün 1945- ve 1946 yıllarında ABD ile imzaladığı gizli anlaşmalarla, eğitimi ve müfredatı –FULBRİGHT ANLAŞMASI — ile Amerikalı eğitimcilere terk etmesidir.
‘Talim ve Terbiye’ye yapılan en büyük suikast budur ve sizin tespitiniz ile sabit olduğu üzere talebelere “matematik öğretme” imkanı ortadan kaldırılmıştır. Sadece matematik değil… Her şey….
İnanç eksenli olduğunun söylenmesi ve Türk münevverinin de bu fikre inandırılması ABD propagandasıdır.
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu; hem yazmış hem de söylemiş. Buyurun:
https://www.youtube.com/watch?v=Z7pqNP-ficQ
5 dakikanızı ayırıp dinleyin lutfen. Oktay Sinanoğlu;
Hastalığın teşhisini koymuş. FULBRİGHT MİKROBU. Bünyeye girmiş 80 senedir çıkaramıyoruz.
Not: Yazdıklarım ‘inanç’ savunusu değildir.
Saygılarımla.
Bülent Demirbek
Merhaba Kıymetli Hocam,
Türk Eğitim Sisteminin temel sorunlarından bir kısmını ortaya koymuşsunuz. Maalesef bu sorunlar başta olmak üzere, sistemle ilgili pek çok sorun gittikçe derinleşmekte…sözgelimi, müfredatla ilgili kaygılar, öğretmen atamaları, özel okul öğretmenlerinin maddi manevi mağduriyetleri… tüm bunların çözümü için işin uzmanlarının yer aldığı komisyonlar oluşturulmalıdır. Aksi halde eğitim sisteminin hedeflerine ulaşması ve nitelikli insan, yetkin vatandaş yetiştirme hususunda sınıfta kalacağız..kaldı ki yaşanan toplumsal sorunlar bu noktaya geldiğimizi göstermekte…
Teşekkür eder, saygılar sunarım..
Teşekkürler Emine Hanım
Yazılmasını istediğiniz konuları değerlendirebilirim. Bana göre öğretmenlerimiz en , önemli, zeki vb. değerlerimiz olmalı. Sağlıklı günler diliyorum.