Milli güvenliğin geleneksel tanımları, devletin toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını ve vatandaşlarının can ve mal güvenliğini tehdit eden dış ve iç unsurlara odaklanmıştır. Ancak 21. yüzyılın getirdiği karmaşık jeopolitik ve sosyo-ekonomik dinamikler, bu tanımı kökten değiştirmiş ve milli güvenlik kavramını çok daha geniş bir yelpazede ele almayı zorunlu kılmıştır. Bu yeni perspektifte, bir ülkenin en temel güvencesi, sadece askeri gücü veya ekonomik istikrarı değil, aynı zamanda nitelikli, donanımlı ve etik değerlere sahip insan kaynağıdır. İşte bu noktada, “liyakatli insan yetiştirme” meselesi, salt bir eğitim veya istihdam politikası olmanın ötesine geçerek, doğrudan milli güvenlik sorunumuzun merkezine yerleşmektedir.
Liyakat ilkesinin derinlemesine irdelenmesi, öncelikle bu kavramın çok boyutluluğunu anlamayı gerektirir. Liyakat, sadece bireysel bilgi ve beceri düzeyini değil, aynı zamanda etik değerleri, sorumluluk bilincini, problem çözme yeteneğini, iş birliğine yatkınlığını ve sürekli öğrenme arzusunu da kapsayan geniş bir yelpazeyi ifade eder. Dolayısıyla, liyakatli insan yetiştirme süreci, sadece formal eğitimle sınırlı kalmayıp, aileden başlayarak tüm toplumsal yapıyı içine alan uzun soluklu bir yatırımı zorunlu kılar.
Eğitim sistemimiz, bu yatırımın en kritik halkalarından biridir. Ezberci ve tek tipçi bir eğitim anlayışı yerine, eleştirel düşünmeyi teşvik eden, farklı yeteneklere hitap eden, merak duygusunu besleyen ve öğrenmeyi öğrenme becerisini kazandıran bir eğitim modeli, liyakatli bireylerin yetişmesinin temelini oluşturur. Mühendislik ve teknoloji alanlarına yapılan vurgunun yanı sıra, sosyal bilimler, sanat ve beşeri bilimlerin de ihmal edilmemesi, çok yönlü ve donanımlı bireylerin yetişmesi için elzemdir. Ayrıca, öğretmenlerin niteliğinin artırılması, mesleki gelişimlerinin sürekli desteklenmesi ve onlara saygın bir statü kazandırılması, eğitim sistemimizin başarısı için vazgeçilmezdir.
Ancak liyakatli insan yetiştirme süreci, okul sıralarında sona ermez. Yükseköğretim kurumlarının bilimsel özerkliği, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine yaptığı katkı, uluslararası iş birlikleri ve sanayi ile entegrasyonu, ülkenin bilgi birikimini ve rekabet gücünü artıran temel unsurlardır. Üniversitelerin, sadece diploma veren kurumlar olmanın ötesine geçerek, yenilikçi fikirlerin üretildiği, toplumsal sorunlara çözüm arandığı ve geleceğin liderlerinin yetiştirildiği merkezler haline gelmesi, milli güvenlik açısından stratejik bir öneme sahiptir.
İstihdam politikaları da liyakat ilkesinin hayata geçirilmesinde kritik bir rol oynar. Kamu ve özel sektörde atama ve yükseltme süreçlerinin şeffaf, adil ve objektif kriterlere dayanması, yetenekli bireylerin hak ettikleri konumlara gelmesini sağlar. Kayırmacılık, nepotizm ve partizanlık gibi uygulamalar, liyakat ilkesini zedeleyerek, kurumsal verimliliği düşürür, adaletsizlik duygusunu yaygınlaştırır ve en nihayetinde toplumsal huzuru ve güveni sarsar. Bu durum, özellikle stratejik öneme sahip kamu kurumlarında ve güvenlik teşkilatlarında telafisi mümkün olmayan zaafiyetlere yol açabilir.
Liyakatli insan yetiştirmenin milli güvenlik açısından bir diğer önemli boyutu da beyin göçü sorunudur. Yetiştirilen nitelikli gençlerin, daha iyi fırsatlar ve adil bir rekabet ortamı bulamadıkları için yurt dışına yönelmesi, ülkenin insan sermayesi açısından ciddi bir kayıptır. Bu kaybın önlenmesi için, sadece ekonomik teşvikler değil, aynı zamanda liyakatin esas alındığı bir yönetim anlayışının tesis edilmesi, şeffaf ve hesap verebilir kurumların oluşturulması, hukukun üstünlüğüne olan inancın güçlendirilmesi ve düşünce özgürlüğünün teminat altına alınması gerekmektedir.
Sonuç olarak, “liyakatli insan yetiştirme” meselesi, sadece bireysel başarı hikayeleriyle sınırlı bir konu olmanın ötesinde, ülkenin ekonomik kalkınmasından teknolojik ilerlemesine, toplumsal huzurundan uluslararası rekabet gücüne kadar pek çok alanda doğrudan etkili olan stratejik bir milli güvenlik sorunudur. Bu sorunun çözümü, topyekün bir yaklaşımla, eğitim sisteminden istihdam politikalarına, adalet mekanizmalarından etik değerlerin yaygınlaştırılmasına kadar geniş bir yelpazede yapısal reformları ve uzun vadeli bir vizyonu gerektirmektedir. Aksi takdirde, liyakat ilkesinin göz ardı edildiği bir ortamda, milli güvenliğin temelleri zayıflayacak ve ülke geleceğin zorluklarıyla başa çıkmakta güçlük çekecektir. Bu nedenle, liyakatli insan yetiştirme konusuna gereken önemi vermek ve bu doğrultuda kararlı adımlar atmak, ülkenin yarınları için hayati bir zorunluluktur.