Meditasyon, latince “meditatio” kelimesinden gelmektedir ve bu kelime “derince düşünme” anlamına gelen bir terimdir, İngilizcede ise “mental development” “zihin gelişimi” anlamına gelir. Tibetçe Meditasyon; “GOM, being familiar-familarization” “aşina olmak” demektir ve meditasyon sırasında zihnimiz dış uyaranlardan uzaklaşarak, dikkat objeye, nefese yönlendirilerek aslında o şeylere aşina olunması anlamındadır. Sözlüklerde genellikle “kişinin iç huzurunu sağlamak için yapılan eylemler, zihni denetleme teknikleri veya deneyimlere verilen ad” olarak geçer. Meditasyon kavramı ve uygulamaları bir çok din ve mezhepte çok eski tarihleren beri yer almıştır.
Mindfulness ise meditasyonu araç olarak kullanan bir yaklaşım, zorlamadan ama hafif ve nazik dokunuşlarla kendimizi kabul ederek ve kendimize şefkat besleyerek günlük hayatlarımıza entregre edilmesi gereken bir felsefedir. Tıbbın ve toplumun her noktasında mindfulness temelli bir anlayışın benimsenmesi gerektiğini savunan bilim insanı, yazar ve meditasyon eğitmeni Jon Kabat-Zinn tarafından Mindfulness “Dikkati belli bir şekilde şimdiye yönlendirmek ve şimdide olanları yargılamadan, açık ve kabul eden bir tutumla fark etmek” olarak tanımlanmıştır. Jon Kabat-Zinn, Massachusettes, Worcesterda yer alan Massachusettes Üniversitesi Tıp Merkezinde verilen sekiz haftalık Mindfulness Temelli Stres Azaltma (MBSR) programına katılan ve sonrasında hayat boyu bu yolculuğa devam eden yirmi binden fazla insanla otuz dört yıllık klinik deneyime sahiptir. Kendisi emekli olduktan sonra Harvard Üniversitesi, Brown Üniversitesi gibi çok önemli üniversitelerde Mindfulness ile ilgili araştırmalar devam etmiş ve bir çok üniversitenin Tıp Fakültesinde Mindfulness ile ilgili dersler verilmeye başlanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve dünyanın her yerinde çeşitli hastanelerde, tıp merkezlerinde ve kliniklerde binlerce mindfulness temelli program bulunmaktadır.
MBSR 1979 yılında ilk kez klinikte ortaya çıkmasından sonra büyümeye devam etmiş, Tıp, psikiyatri ve psikoloji alanlarında katılımcı tıp olarak da bilenen yeni ve büyüyen bir akım ortaya çıkmıştır. Mindfulness temelli uygulamalar insanların aldıkları tıbbi tedaviye tamamlayıcı olmaktadır. Bu program, davranışsal tıp ya da daha yayın bilinen ismi ile zihin-beden ve bütünleyici tıbbın yeni bir klinik programıdır. Zihin-beden tıbbı bakış açısına göre; kişinin düşüncesi ve davranış şekli, yani zihinsel ve duygusal etmenler, fiziksel hastalıklar üzerinde etkilidir. Kişinin bir hastalık ya da yaralanma sonrası iyileşme kapasitesi de yine zihinsel ve duygusal etmenlere bağlıdır. MBSR şuan tıp alanında kullanılan faydalı bir uygulama olarak görülmekte ve kullanımı güçlü bilimsel kanıtlarla desteklenmektedir.
Mindfulness temelli programlar, budist felsefe ve modern psikolojinin birleşimi ile oluşmuş, ancak içerisinde karma yaratma, ölüm felsefesi, enerji çalışmaları gibi uygulamalar ve dini öğeler içermeyen seküler meditasyonlardan oluşmaktadır. Bu programlarda amaç; kişinin beden ve ruh sağlığı için zihni ve kalbi eğitmek ve konsantrasyon geliştirmektir. Peki bu neden önemlidir? Zihnimiz sürekli otomatik pilottadır. Zihin bir ben yaratmakta ve sürekli geçmiş ve gelecekte negatif senaryolar üretmektedir. Şuanda mevcut bulunamadığımız için zihin sürekli gezinmekte ve bu da stres ve kaygının temel nedenlerini oluşturmaktadır.
Dünyanın en önemli akademik dergilerinden biri olan Science dergisinin yayınladığı makale başlığına bakın: “A Wandering Mind Is an Unhappy Mind” Bu çalışmada Harvardlı araştırmacılar ilk geniş ölçekli günlük hayatta mutluluk çalışması yapıyorlar ve gezinen zihin hakkında sorular sorarak, yanıtları randomize şekilde örnekleme alıyorlar. Çalışma sonucunda ise insan zihni zamanının yarısından fazlasında geziniyor, bu gezinmeler sırasında akıldan geçen düşünceler olumsuz veya nötr düşünceler ve bu durum insanların daha az mutlu olmasına neden oluyor.
İşte mindfulness çalışmaları burda çok kıymetli oluyor. Bilinçli farkındalık, zihnin gezinmesini azaltıyor. Ancak şunu da söylemek gerekir ki bu program zihnin gezinmesini engellenmiyor, düşünceler durdurulmaya çalışılmıyor. Bu program zihni izlemeyi, zihnin gezinmesini farketmeyi, mümkün olduğu kadar ve nazik bir şekilde dikkati tekrar odaklamayı ve o anda hayat getirileri ile tekrar bağlantı kurmayı, o anla yeni bir ilişki kurmayı öğretiyor. Bunu o sekiz haftalık müfredata dayalı programı ile oldukça şahane bir içerikle bilimsel bir alt yapı ile kazandırıyor. Programın mekanizması şu şekilde özetlenebilir; duyguların, bedensel hislerin ve düşüncelerin fark edilmesi, deneyimin ne hissettirdiği ve buna karşı tavrın yaklaşımın ne olacağının seçilmesi…Rahat ve nazik bir dikkatle şuanda şimdi öfke burada benimle bunu fark ediyorum, otomatik pilottan çıkıyorum ama bunla ne yapıcam?, öfke var istemiyorum, ama yüzümde gülümseme de mümkün değil, tepki yerine yanıt nasıl verebilirim? İşte burada mindfulness yaklaşımının sekiz felsefesi devreye giriyor; yargısızlık, sabır, çabasızlık, başlangıç zihni, güven, kabul, bırakmamak, özşefkat-nezaket. Bu sekiz tutum bize strese tepki yerine nasıl yanıt verebilirim, bunu öğretiyor. Bir sonraki yazılarda sizlere bu tutumlar hakkında ayrıntılı bilgiler vereceğim..
Şu anda ortaya çıkan düşüncelere ve duygulara odaklanmak, mindfulness kazanımının bir parçası, ancak gerçekten de inanılmaz bir parçası. Bu konuda gezinen zihin ile ilgili diğer önemli bir çalışma sonucunu da sizlerle paylaşmak isterim. Elizabeth Blackburn (Blackburn yaşlanma karşıtı enzimleri telomerazı keşfinden dolayı 2009 yılında Nobel Ödülünü kazananlardan biri) ve çalışma arkadaşları Kalifornia Üniversitesinde geliştirdikleri çalışmalar sonucunda; özellikle gelecek hakkında endişelenme ya da geçmiş hakkında tekrarlı ve takıntılı düşünme, duygular hücrelerin ve telomerlerin çalışmasını azalttığı belirlenmiştir. Telomerler, kromozomların ucunda yer alan, hücre bölünmesinden sorumlu ve yaş alma ile birlikte kısalan önemli ve özel DNA sıralamalarıdır. Bu araştırma kronik stres altında telomerlerin önemli bir şekilde kısaldığını göstermiştir. Ayrıca diğer önemli bir bulgu, stresin yanında stresi algılama biçimimizde telomerlerin yıpranması ve kısalması üzerinde etkili bir faktördür. Hayatımızdan bazı stres faktörlerini çıkarmak mümkün değildir, stres-kaç tepki mekanizmasını da düşündüğümüzde bir miktar stres vücut için faydalı olsa da önemli olan stresi yok etmek değil, strese karşı yaklaşımımızı değiştirerek sağlığımızda fark yaratmaktır. Burada yine strese karşı tepki yerine yanıt verebilmek ve mindfulness tutumları ile birlikte nasıl daha sağlıklı tavır ve tutum içinde olabileceğimizi gösteren mindfulness programları son derece kıymetlidir.
MBSR programının etkilerini inceleyen binlerce çalışma bulunmaktadır. Sizlere araştırma sonuçlarını her hafta düzenli olarak instagram hesabımdan aktarmaya devam edeceğim, oradan takipte kalın.. Bazı çalışma sonuçlarını aktarmam gerkirse; Araştırmalar, farkındalık eğitimini içeren müdahalelerin, anksiyete (Roemer ve diğerleri, 2009; Hofmann ve diğerleri, 2010), depresyon (Teasdale ve diğerleri, 2000; Hofmann ve diğerleri, 2010), dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (Zylowska ve diğerleri, 2008; van de Weijer-Bergsma ve diğerleri, 2012) dahil olmak üzere çeşitli bozuklukların semptomlarını olumlu yönde etkilediğini göstermiştir. Ayrıca, klinik popülasyonlarda uyku ve beslenme düzenlerini olumlu yönde etkileyebileceğini düşündürmektedir (Baer ve diğerleri, 2005; Winbush ve diğerleri, 2007; Dalen ve diğerleri, 2010)
Sara Lazar, Massachusetts Genel Hastanesi ve Harvard Tıp Okulu’nda nörolog, meditasyonun ve farkındalığın anekdotsal iddialarını alan ve onları beyin taramalarında test eden ilk bilim insanlarından biridir. Uzun süreli meditasyon yapanlara karşı kontrol grubunu incelediği yaptığı çalışma sonucunda, Uzun süreli meditasyon yapanların insula ve duygusal bölgelerinde, işitsel ve duyusal kortekslerinde artan miktarda gri yapı/doku sahibi olduğunu bulmuşlardır. Bu gri cevher neden önemli? Yaşlandıkça azalan bu gri madde, beynin kas kontrolü ile ilgili bölgelerini ve görme ve duyma, hafıza, duygular, konuşma ve karar verme ve kendini kontrol etme gibi duygusal algıları içerir. Meditasyon yapan kişilerde bu maddenin artması son derece önemli bir bilimsel kaynaktır. Aynı çalışmada meditasyon yapan kişilerin insula ve prefrontal korteksinde kalınlaşma meydana gelmiştir. Bu neden önemlidir? Biz yaşlandıkça korteksimiz küçülmektedir ve bir şeyleri anlamak ve hatırlamak daha zordur. Ancak bu çalışmada prefrontal korteksin bu bir bölümünde, 50 yaşındaki meditasyon yapan kişi ile 25 yaşındaki biri aynı miktarda dokuya sahiptir ve bu bilgi yine son derece önemli bir bilimsel bilgi olmaktadır.
Son zamanlarda, nörogörüntüleme çalışmaları, meditasyon uygulamasıyla ilişkili sinirsel yapı ve işlevdeki değişiklikleri keşfetmeye devam etmektedir Bir dizi anatomik MR çalışması, MBSR seyrini takiben serebellar vermiste, kolinerjik sistemi, norepinefrin ve serotonin sentezini aktive eden beyin bölgelerinde gri cevherde artış belirlemiştir. Bu bölgelerdeki gri madde değişikliklerinin, farkındalık uygulamasını takiben gelişmiş iyi oluşa katkıda bulunabileceği çok kıymetli bilimsel bir bilgidir. (Singleton O,et al. Front Hum Neurosci. 2014; Allen, et al.. BMC Psychol, 2021).
Sonuç olarak bir çok bilimsel araştırma sonuçları ile birlikte, mindfulness yaklaşımı ile meditasyon yapmak bu hayatta kendinize vereceğiniz en büyük armağandır, çünkü sadece meditasyon sayesinde gerçek doğanızı keşfedebilirsiniz. Meditasyon yapmanın esas amacı rahatlamak, zihni boşaltmak, mutlu olmak değil, kendini tanımaktır. Kendine yakından bakan, hislerini, duygu ve düşüncelerini izleyen, fark eden kişi zaten mutluluk ve huzurla dolar. Meditasyon zihnin için soğuk bir duş gibidir, onu yıkar, temizler, kendine getirir. Zamanla algıların açılır, anlayış kapasiten artar, zihnin daha esnek hale gelir. Kalbinde sevgi ve şefkat ortaya çıkar.
Meditasyon “dalınç” olarak tanımlanır. Dalınç, “ dalmak” kelimesinden türemiştir. Peki, neye, nereye dalmalı? İçindeki sessizliğe, bilgeliğe, A’na, kısaca kendine…İçinde mevcut olan bu gerçekliğe dalmak için mindfulness uygulamaları içinizde çiçek açsın, hayatınızı beslesin…
Sevgiyle…