Büyüklerimizin ahirete göçtüğü, çocuklarımızın kendi işlerine yöneldiği, evde “ıdı bıdı” dediğimiz dönemler, 17 Ocak 2020 tarihinde eşim pırıl pırıl gözlerle “bak ne aldım” diyerek eve minnacık bir muhabbet kuşu getirdi. Daha 2 aylık bile değildi; sakin, durgun, ürkek, incecik kendi halinde bir varlık. Aldığı sahibi eşime “onlarca kuşun arasından en sakinini seçtiniz” derken sanki “emin misiniz?” der gibi imada bulunarak iki defa sormuş.
Adı hemen “Yeşil” oldu; ilk günlerde aynı tabiatını korumakla birlikte biz konuştukça yavaş yavaş o da konuşmaya, bazı kelimelerimizi taklit etmeye başladı. Fakülteye gittiğimde eşim gün içinde onunla ilgileniyor, kıssalar anlatıyor, bazı programları beraber izliyorlardı. Fazla değil üç beş haftada o sakin, ürkek, cılız, narin muhabbet kuşumuz soframızın baş köşesine konur hale geldi. Öyle ki, yemek yerken bizim tarafa adeta koşar gibi geliş gidiş yapar, kafesinin tellerine yapışır, elimizden aldığı yiyecekleri büyük bir keyifle yer, bir ara kendi yemeğimize dalarsak döner kendi yemliğinden yer. Sabahları bizimle beraber uyanır, bize “Ciiiikkkkk, Çıkttt çıkttt, Hiişşştttt” diye haber verir. Yemeğe başlarken “Biiisssmmm, Biszmillah, Afffeerinn, MaaaşşşAAallaahhh, Miiinnnniiikkkk, hhhhaaanniiiimmiiişşş bennnniiimmmm küüücccüüükkk kuşşşummm” gibi sözlerle / taklitlerle bizleri şenlendirir, belki de yıllar sonra kahvaltılarımızın / yemeklerimizin neşelenmesine, hareketlenmesine, hoşça geçmesine vesile olurdu.
Eğer evden ayrılıyorsak sesli kanat çırpar, kafesinde çıldırmış gibi hızlı hızlı uçmaya çalışır adeta “beni de alınnn” diye şirinlikler yapardı. Birkaç saat sonra döndüğümüzde ise Yeşşşiiiillll” dediğimizde adeta darılıp sırtını döner, gözünü uzun uzun kapalı tutar, bizi iyice şaşırtırdı. Pandemi döneminin de devreye girmesiyle Yeşil ile olan ilişkimiz, mesaimiz çok daha fazla arttı. Artık hemen her konuşmamıza ortak oluyor, “annnnnesi onu çokkk, babası onu çokkk severrrmişşşş, sennn miinnikk bir kuşmusunnn annemmm, nerdemişşşş küççüğğümmm, affffeeerrinnn” gibi birçok kısa cümleyi kurardı. Sabah kalktığımız andan yatıncaya kadar bizimle hemen her yere omuzumuzda gelir, başımıza konar, kendi ses tonlamamızı çıkartır, telefon sesini taklit eder, gelen olursa onlarla hemen kaynaşır, kendini sevdirecek bir yol mutlaka bulurdu.
Samsun’dan yine beraber dönüşümüzde Ünye’de deniz kıyısında on dakika kadar otururken Zehra, “hadi kalkalım Yeşil üşür” dedi, apar topar kalktık, yine konuşa konuşa eve geçtik. Aynı sevecenlikler devam ederken iki hafta kadar sonra Yeşil’in bizle irtibatı yavaş yavaş kesilmeye, kafesinden çıkmamaya başladı. Onunla ilgilendikçe, neşelendirmeye çalıştıkça biraz uçar, hemen peşine kapı üstünde kafasını sırtına doğru saklayıp dururdu. Bu süreç 8-10 gün kadar böyle geçti, o ara videosunu çektik, kanatlı hayvanlar konusunda uzman bazı arkadaşlarımıza yolladık, farklı veterinerlere götürdük, neredeyse muhabbet kuşu ile ilgili bütün tecrübeleri edindik, defalarca notlar aldık, verilenleri uyguladık fakat değişen hiçbir şey yok! Sakinliği / sessizliği daha da arttı, neredeyse bizimle artık hiç konuşmuyor, günde 2-3 sefer kafesinden çıkıyor, hemen yorulup bir kapı üstünde dakikalarca saklanıyordu. Gün geçtikçe artık bizi hiç dinlememeye, köşesine çekilip sadece başını saklamaya devam etti.
Bütün çabalarımıza rağmen ne yapacağımızı bilemeden üstümüze alıp onu sıcak tutmaya, artık elden yedirmeye çalışıyorduk. Son günlerde iştahı azaldı, kafesinde paytak paytak yürür hale geldi. Şırınga ile besleme yöntemini öğrenip ince bir hortumla kursağına mama verdik, biraz toparlar gibi oldu yine denedik, yine uğraştık ama artık sanki gitme vakti gelmişti. Eşim bir yanda ben bir yanda, ısısını korumak için bebek gibi kundakladık. Neredeyse 2 gün mücadelesini sürdürdü, fakat hali iyice değişmişti, son bir saat de artık kendini tamamen bırakıp battaniyesi içinde gözlerini bize dikip derin derin bakarak ve kanatlarını da güçlüce açarak elimizden çıktı gitti… İlk geldiği günki gibi sessiz, pırıl pırıl, incecik narin bedeni göğsümüzde kaldı.
Bir kuş misali derler ya, Yeşil yuvamızdan derin izlerle ayrıldı ve hiç tahmin edemediğimiz surette gitti. Bir kuş ki, bir yıllık ömrüyle bize tarifi imkansız çok farklı duygular tattırdı. Onunla selamlaştık, oynadık, güldük, konuştuk, dertleştik, tek kaldığımızda gönlünü hoş edecek güzel nameler okuduk, o hareketlendikçe, şakıdıkça / sevindikçe heyecanlandık, neşelendirmek için şakalar yaptık, uyanmasın diye sessizce kapıları kapadık, üşümesin diye üstünü örttük, her gün kafesini pırıl pırıl temizledik, özel oyuncaklar imal ettik, sevdiği yemleri aldık, hastalanınca telaşlandık, acizlendik, merhametin değerini gördük. Ve ilginç şekilde Yeşil’le ilgili her yaptığımıza çok özel cevaplar aldık, yuvamızda yeni bir “iyilik bağı” kuruldu.
Velhasıl küçücük / minnacık bir CAN, ne zamandır ihmal ettiğimiz birçok duyguyu bize yaşattı ve gerçekten yuvamızı çok mutlu etti. Onlar sorgusuz sualsiz cennete gidecekler, şayet biz de ulaşabilirsek bizi bekliyor olacağına yürekten inanıyoruz…
5 yorum
Allah (cc) çoğu zaman bize içimizdeki güzellikleri ve unuttuklarımızı farklı şekillerde hatırlatıyor. Siz de ne kadar güzel anlatmışsınız Hocam.
Hepsinin birer Can olduğunu hatırlayabilirsek tabii bir merhamet ve sevgi ortamı doğuyor. Teşekkür ederim.
O küçücük kuş sayesinde, çok güzel günleriniz ve deneyimleriniz olmuş. Boş kalan kafese, yeni bir kuş almanızı öneririm. hatta muhabbet kuşu olursa iki tane.
Evet gerçekten bize farklı bir enerji verdi, hala dilimizde. Tekrar alır mıyız? düşündürüyor doğrusu…
Çok duygulandım..Gözlerimden yaş geldi..