Yaşamak, hayatta kalmak ve türünü devam ettirmek tüm canlıların hücrelerine kodlanmış mucizevi bir formüldür. Tanrı’nın bu formülü, insan aklıyla – daha uzun ve daha iyi bir yaşam adına dinin sınırlamalarına rağmen- hep kurcalanmıştır. Birey, aile ve toplumun hedefinde mutlu, huzurlu ve sağlıklı yaşamak vardır. İyi insan olmak yani dürüst insan olmak, insana, doğaya ve yaşama faydalı -zarar vermeyen-bireyler olarak yetişmek ve çocuklarımızı yetiştirmek insanlığın ortak hedefidir. Bu hedef eğitimin özünü oluşturur. Çocuklarımızın kişiliğinin gelişiminde başta ailesi olmak üzere okulu ve yaşadığı ülkenin dini, kültürü ve idare sistemi önemli rol oynar.
Düşünce, davranış ve tutum geliştirmede ana ve babalar, öğretmenler, arkadaşlar, liderler, kahramanlar ve günümüzde ise sosyal medya fenomenleri rol model olurlar. Çocuğumuzun ya da gencimizin- dediği ile yaptığı bir olmayan- büyüğüne gözlerini koca koca açıp şaşkın şaşkın baktığı zaman; “İmamın dediğini dinle, yaptığını yapma,” diyerek kendimizi mazur göstermeğe çalışırken çocuklarımızı sözü özü sağlam birey ya da evlat olarak yetiştiremediğimizi, maalesef hep göz ardı ederiz.
Çocukların büyüklerini örnek alarak yaptıkları‘mış’ gibi davranışlar, genelde büyüklerin hoşuna gider ve aile sohbetlerinde neşe kaynağı olur. Ve bu çocuklar; yetişkin yaşamın sorumluluklarını aldıkları yaşa gelince de yanlışlarında doğru‘imiş’ gibi ,yapmadıklarını yap’mış’ gibi, kendisini değil diğerini düşünüyor’muş’ gibi yaparlar:
Çocuğum hasta deyip işinden kaytaran babayı duyan çocuğun, babam hasta olduğu için çalışamadım diyerek öğretmenine kendini iyi evlat ya da iyi öğrenciy’miş’ gibi göstermesi,
Sınavda kopya çeken öğrencinin öğren’miş’ gibi yapması,
Devamsızlıktan dolayı okul ile ilişiği kesilen öğrencinin okuyor’muş’ gibi ailesinden para istemesi,
Görevde ihmali saklayarak her şey yolunda ‘imiş’ gibi davranması,
Yetkin ve yeterli olmadığı konuda en iyisi ’miş’ gibi davranması,
Yaşamı tehdit eden konularda yetkililerin her şey yolunda’ imiş’ gibi davranması,
Ölmek üzere olan hastaya- aile ile sözleşerek– uzun yıllar yaşayacak’ mış’ gibi konuşması,
İlgili kurum, kuruluşların ve bilim insanlarının raporlarına rağmen riskli bölgelerde riskli inşa edilen binaları sağlam’mış’ ya da risksiz’miş’ gibi göstermesi,
Bencil(egosentrik) düşünüp, davranıp sencil ‘miş’ (alturistik)gibi görünmesi…
Uzun lafın kısası; ‘mış’ gibi yapmak,’mış’ gibi yaşamakla ilgili bir “tutum” hastalığımız var. Yaşamın tekrarı olmaz, ‘mış’ gibi ölünmez, gerçekten ölünür!!!
2 yorum
Atatürk’ün orta öğretim müfredatında zorunlu olarak okutulan Finiandiya’nın problemlerini çözerek bugüne gelme hikayesini anlatan Grigory Petrov’un
“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitabını yeniden müfredata koymak yeni nesillere ilham verici olur diye düşünüyorum. Atatürk’ün ölümünden sonra kitap müfredattan çıkarılmış ve unutulmaya terk edilmiş.
Sayın Türkeş Günay,yorum ve değerli katkınız için teşekkür ederim.Keşke Önderimizi dinleyip okullarımızda gençlerimize ders olarak bu değerli eseri okutabilseydik.Bu sayede dûnün Finlandıya bataklığından bu gûnün mutlu ve refah düzeyi yüksek Finlandiya yolculuğundaki başarının insan sevgi ve saygısı ile harmanlanmış akılcı yaklaşımlardan kaynaklandığını öğreneceklerdi.Saygılarımla..