Şöyle bir soru meramı daha isabetle ifade edebilir: Batı dışı toplumlarda birilerinin seçmesiyle değil de kendisini okuyarak yetiştirdiği için ünlenen ve insanları aydınlatan kaç yazar vardır? Batı dışı toplumlar birileri sırf kitap okuyor ve araştırma yapıyor olduğu için onlara ilgi duyup saygı gösterirler mi? Öyle görünüyor ki, okumaların tek tip ve hep tamamlanmış yetkinliği tekrarlayacak nitelikte yapılmasıyla dinlerin, her şeyin mükemmelen belirli olmasından sıkılmanın da felsefelerle pek bir ilişkisi bulunmamaktadır. Bu, hayatı yaşamayı bilen insanla hayatı yaşamayı bilmeyen insan arasındaki farktan başka hiçbir şey değildir. Hayatı yaşamayı bilen insan, fabrikalaştırmanın ve standartlaştırmanın hiçbir şey yapmazsa hayatı sıkıcı hale getireceğini bilir. Sonra o bilir ki, düşüncenin güdümlü olduğu yerde bilim oluşmaz. Konusu ve kapsamı belirsiz deneme ve yazı yarışmaları neden yapılmıyor?
Luo Hui, yenilikçi bilim kültürü üzerine bir incelemesinde Çin’in bilimin gelişmesine destek veren ve inovasyonu destekleyen bir toplumsal bağlama sahip olduğunu öne sürmektedir. Ona göre, ekonomik gelişmeyle teknolojik inovasyon birbirine bağlıdır ve Çin bu konuda hayli ileridedir.[1] Hui’nin bilimden anladığı, para kazandıran kaynaklara yatırımdır. Burada paranın gelişi için bir noktaya kadar serbestiyet desteklenmektedir, ama bütün serbestiyet para kazandırmaktan ibarettir. Çağdaş Çin felsefesine ilişkin analizler de büyük ölçüde kazanmaya ve olumlamaya yönelik, ama içinde insan karakterinin pek görünür olmadığı analizlerdir.[2] Şimdi böyle bir Çin’den insanlığın ekonomik veya teknolojik nitelikli olmayan sorunlarına çözüm üretmek için yaşayan nitelikli bir aydın çıkabilir mi? İnsanlar en çok neyle meşgullerse onun bir türevi olabilirler. Para ve teknoloji dışında bir sosyal uyaranı bulunmayan insanlar materyalizm ve duygusuzluktan şikâyet edemezler. Çünkü böyle insanlar duygu ve inanç gibi insani olguları bilemezler. Ludwig Wittgenstein’ın dediği gibi, dünya güneşin etrafında dönsün veya dönmesin ya da güneş dünyanın etrafından dönsün veya dönmesin, iki bilgide veya bilimde de geçerli olan ortak doğru, insanın görmek istediğini görebilmesidir.[3]
Oryantalizm eleştirisi ve post-kolonyal çözümleme, yerli kültürün modern öncesi tarihinin değiştirilmesini ve bu değiştirmeyle ilişki halindeki güncel itaatkâr kimliği reddetmek üzere vardır. Aksi takdirde Doğunun ve yerlinin yeniden yaratılmasına karşı çıkmaktan kasıt, herhangi bir emek harcamaksızın modern ve Batılı olanı kendine mal etmek demek değildir. Nitekim küreselleşme ve bireyselleşmeyi de kullanışlı bularak plansız ve programsız davranan pek çok kültür tam da oryantalizm eleştirilerinin karşı çıktığı tembel, kolaycı ve garantici insan tiplerini çoğaltmaya başladı. Bu insanlar için bilimin ve felsefenin hiçbir önemi yoktur. Bilim ve felsefeye birer çalışma ve emek verme olarak saygı duymayan bilgisiz insanlar için din ve inançların da hiçbir önemi olamaz.[4]
Hem herhangi bir sermaye grubunun seçtiği biri olmayacak, hem de popüler meseleleri genel ve alkışlanacak nitelikte konuşmayacak. Bu arada okuduğu her şeyi kendisi seçmiş olacak ve toplum ona sorunlarını çözmek için müracaat edecek. Batı Avrupa dışı ve ABD dışındaki toplumlarda böyle sivil bir bilim alanı var mıdır? Daha doğrusu maişet derdinden bağımsız bir bilimsel koşullanma var mıdır? Çünkü öyle görünüyor ki, gelişmiş örneklerde sivillik insanların kendi zihinlerinde başlıyor, siyasi bir yönetim biçimi olarak olgusal olmuyor. Birkaç örnekle somutlaştırmak gerekirse, Frantz Fanon ve Edward W. Said, bilimsel kıymeti evrensel olan kitaplarını ana dillerinde yazabilirler miydi? Ya da diyelim ki yazmış olsalar, bizzat kendi toplumlarında kayda değer bulunurlar mıydı? Çünkü her ikisi de kitaplarını içlerinden gelerek ve kimseye hesap vermeyeceklerini düşünerek yazdılar. Nitekim 1978 Aralık’ında Bernard Lewis bir eleştiri kaleme almasa, çok muhtemelen Said’in kitabı meşhur olamayacaktı. Ama Said kitabını bunu hesap ederek yazmadı. Fanon ve Said, Çin’de yaşasa ve Çince yazsaydı, Çinli okuryazar insanlar bu iki yazara şimdi duydukları saygıyı yine duyarlar mıydı? Çin’de ve Çincede entelektüel, özgür ve özerk bir zihinsel alandan insana sesleniyor gibi görünmemektedir. En azından Eddy U’nun kitabından böyle bir izlenim edinilmemektedir.[5]
Eddy U’nun kitabının başında bulunan ve Michel Foucault’nun Le Monde’da 6-7 Nisan 1980 tarihinde yayınlanmış röportajından alıntıyla bitirelim. Zira Foucault burada şimdiye kadar söylediklerimizin tam tersini söylüyor:
“Entelektüel kelimesi bana tuhaf geliyor. Şahsen ben herhangi bir entelektüel ile hiç karşılaşmadım. Roman yazan insanlarla ve hasta tedavi eden insanlarla tanıştım. Bir kısmı ekonomi alanında çalışan ve diğer bir kısmı elektronik müzikle uğraşan insanlarla karşılaştım. Öğretici faaliyetlerde bulunanlar, resim çizenler ve hatta ne yaptıklarını hiç anlamadığım insanlarla karşılaştım. Fakat entelektüellerle hiç karşılaşmadım.
Öte yandan “entelektüel” hakkında konuşan birçok insanla karşılaştım. Sonra onları dinleyince, bunun nasıl bir canlı olabileceğine ilişkin birkaç fikir elde ettim. O, zor değil o, bütünüyle kişisel. O, güzel her şeyin suçlusudur: Açıkça konuşmak hakkında, sessizliği korumak hakkında, hiçbir şey yapmamak hakkında ve her şeye dâhil olmak hakkında… Kısaca, “entelektüel, bir hükmün, bir cümlenin, bir kınamanın, bir dışlamanın ham malzemesidir.“[6]
KAYNAKLAR
[1] Luo Hui, “China Culture of Innovation”, Cultures of Sciences; ed.: Joëlle Le Marec, Bernard Schiele, Acfas: 2018, s. 39-40.
[2] Chung-ying Cheng, “An Onto-Hermeneutic Interpretation of Twentieth-Century Chinese Philosophy: Identity and Vision”, Contemporary Chinese Philosophy; ed.: Chung-ying Cheng, Nicholas Bunnin, Malden, Oxford: Blackwell, 2002, s. 365-369.
[3] James Burke, “The Legacy of Science”, The Impact of Science on Society; James Burke, Jules Bergman, Isaac Asimov, Washington, DC: NASA, 1985, s. 3.
[4] Thomas Davidson, “American Democracy as a Religion”, International Journal of Ethics, Vol. 10, No. 1 (Oct, 1889), s. 21-41.
[5] Bkz. Eddy U, Creating the Intellectual: Chinese Communism and the Rise of a Classification, Oakland, California: University of California Press, 2019.
[6] “The word intellectual strikes me as odd. Personally, I’ve never met any intellectuals. I’ve met people who write novels, others who treat the sick. People who work in economics and others who write electronic music. I’ve met people who teach, people who paint, and people of whom I have never really understood what they do. But intellectuals, never.
On the other hand, I’ve met a lot of people who talk about “the intellectual.” And, listening to them, I’ve got some idea of what such an animal could be. It’s not difficult—he’s quite personified. He’s guilty about pretty well everything: about speaking out and about keeping silent, about doing nothing and about getting involved in everything. . . . In short, the intellectual is raw material for a verdict, a sentence, a condemnation, an exclusion…” —Michel Foucault interviewed by Le Monde, April 6–7, 1980. U, Creating the Intellectual: Chinese Communism and the Rise of a Classification.