Tıp Fakültesi Hastanesinde çalışmam nedeniyle en iyi gözlemlerim kendi ortamımla sınırlı kalabilir. Net olarak algıladığım en önemli çıkarımım da hastanemizde çalışma motivasyonunun azaldığı, istekliliğin kırıldığı, umutsuzluğun yaygınlaştığıdır. Hayatım hep bu hastanede geçtiğinden gözlemlerimde yanılmış olamam. Tam Gün Yasası’nın mevcut ve uygulanmakta olan hali, performans sistemi, tedavide basamaklandırmanın kaldırılması, üniversite hastanelerinde devlet hastanesi sisteminin oturtulması, hekime siyasi erkin bakış çizgisi, temel bilimlerin hastaneden ve döner sermaye sisteminden koparılması, tıp fakültesi dekanlığı ile uygulama hastanesinin ayrı tutulması, eğitime verilecek puan sisteminin muğlak olması, araştırma için kaynak yetersizliğinin daha da belirginleşerek sürmesi, öğrenci sayısının kabul edilebilir rakamların üstüne çıkması, yıllardır birlikte çalıştığımız, beraber eğitim programları yürüttüğümüz, öğrenci ve tıp eğitimi için son derece yararlı olduğunu yaşayarak gözlemlediğimiz kimi öğretim üyelerinin istifa etmek ya da emekli olmak zorunda kalması çalışma motivasyonunu gerçekten negatif yönde etkilemiştir.
Geçenlerde Prof. Dr. Sayın Alaeddin Bobat’ın bir yazısını okudum. Kapitalizmin aksak giden yönlerini ele alan yazısında Sayın Bobat, şu öyküyü anlatıyordu:
“Küçük Karınca, her sabah erkenden işine gelir ve neşe içinde işine koyulurdu. Çok çalışır, çok üretir ve bundan da keyif alırdı. Patronu Aslan, Karınca’nın başında yöneticisi olmadan kendiliğinden bu kadar hevesle çalışmasına çok şaşırırdı. Bir gün kârı ve verimliliği artırmak için Aslan’ın aklına parlak bir fikir geldi. Eğer Karınca, başında bir yönetici bile olmadan bu kadar üretken olabiliyorsa, bir de başarılı bir yöneticisi olsa neler yapardı?
Bunun üzerine, müthiş bir yöneticilik kariyeri olan ve yazdığı raporlarla ünlü Hamamböceği’ni işe aldı. Hamamböceği, Karınca’nın çalıştığı saatleri tam olarak ölçebilecek, iş saatlerinde gevşekliğe izin vermeyecekti. Ancak, raporlarını düzenleyecek bir sekretere de ihtiyacı vardı. Bu nedenle hem telefon trafiğini yönetmek hem de arşiv işlerinde kullanmak üzere Örümcek’i işe aldı.
Aslan, gelişmelerden çok memnundu. Hamamböceği’nin hazırladığı raporlar gerçekten harikaydı. Hatta ondan üretim hızını ölçen ve kârlılığı analiz eden renkli grafikler de hazırlamasını istedi. Böylece bu raporları ortaklarına sunum yaparken kullanabilecekti. Hamamböceği, bu raporları üretebilmek için yeni bir bilgisayara ve donanıma gerek duydu. Artık artan ekipman için de bir bilgi işlem bölümü oluşturmanın zamanı gelmişti. Bu işleri idare etmek için Sinek’i işe aldı.
Bir zamanlar mutlu, üretken ve rahat olan Karınca bu yeni düzenden ve evrak işlerinden yılmıştı. Zamanın büyük bir kısmını sorulan soruları cevaplamak ve evrak işleri yapmakla geçiyordu. Aslan, Karınca’nın bölümünün giderek büyümesinden hoşnuttu. Bölümü daha da büyütmek üzere bir üst yöneticiye ihtiyaç olduğunu düşündü. Ve bölüm başkanı olarak başarıları ile ünlü Ağustosböceği’ni işe aldı.
Kendi rahatına ve keyfine düşkün Ağustosböceği’nin ilk uygulaması, ofisini rahat edebileceği yeni mobilyalarla döşemek oldu. Doğal olarak kendisinin yeni bir bilgisayara, bütçe kontrol ve stratejik verimlilik planı hazırlanması için kişisel bir yardımcıya ihtiyacı vardı. Bunun üzerine eski iş yerindeki yardımcısı Tahtakurusu’nu işe aldı. Karınca’nın çalıştığı yer giderek kimsenin gülmediği, neşesiz ve mutsuz bir mekâna dönüşmüştü. Ağustosböceği, patronu Aslan’ı ortamın ruh halini değiştirecek bir çalışma yapılması gerektiğine ikna etti. Bunu üzerine, Karınca’nın bölümünde olup bitenleri gözden geçiren Aslan, üretimin ve kârlılığın dramatik bir şekilde düştüğünü fark etti. Hemen, son derece saygın ve iyi tanınmış bir danışman olan Baykuş’u sorunu çözmesi için işe aldı. Baykuş, Karınca’nın bölümünde üç ay geçirdi. Bu hummalı çalışmanın ardından ciltler tutan muhteşem bir rapor yazdı.
Raporun sonucu “Bölümde aşırı istihdam var” sözleriyle bitiyordu. Aslan, raporu inceledikten sonra dramatik bir karar verdi. Ve, elbette, ilk olarak olumsuz tavırlarıyla dikkat çeken, mutsuz ve çalışma isteğini kaybetmiş olan Karınca’yı işten çıkardı.”
Öykü bana bizi hatırlatıyor sanki… Ne dersiniz? Çözüm biz hekimlerin tümünü işten çıkarmak olabilir mi?