Eski bakanlardan Veysel Atasoy’ un MRSA etkeni nedeniyle beklenmedik kaybından sonra medyada bu konuda kısa sürelide olsa bir hareketlilik gözlendi.
Gazeteler boy boy yazdılar:
* “Etken, methisiline dirençli Staf Aureus”
* “Bulunduğu yerler: Hastanelerimiz”
Genelde sağlık ile ilgili olumsuz haberler, medyamızın pek rağbet ettiği ve reyting getiren haberlerdir. Bilir bilmez, konunun uzmanı olsun olmasın herkes ağzına geldiği gibi konuşur. Ancak kendileri hastalandığında, yine gidecekleri yerler ülkemizin sağlık kuruluşlarıdır. Acımasızca eleştirdikleri, kötülemekte en ufak bir beis görmeyenler, yine kendi hastanelerimizden ve sağlık çalışanlarından yardım umarlar.
Hepimiz sağlık takımının elemanları olarak, bir yerde sağlığın neferleriyiz. Hipokrat yemini etmişiz, hakkımızda iyide söyleseler kötüde söyleseler bizden sağlık hizmeti isteyen kerkese yardım eli uzatmak en önemli görevimizdir.
Olayın kendi hastanemdeki gelişimini göğüs cerrahisinden meslektaşlarıma sordum. Edindiğim bilgileri aktarıyorum:
“Sayın Atasoy, rahatsızlığı nedeniyle Gazi Hastanesi’ne başvuruyor, kendisinden 7 Haziran’da plevral biopsi alınıyor, 19 Haziran’da göğüs tüpü çekiliyor, 21 Haziran’da taburcu oluyor. Kontrol için hastaneye geldiği, 23 Haziran’da alınan yara yeri kültürü sonucu 25 Haziran’da çıkıyor ve MRSA etkenli enfeksiyon tespit ediliyor. Ancak hasta o esnada zaten başka bir hastanede yatmaktadır. Oradaki doktoruna tetkik sonucu iletilerek, mikroorganizmanın hassas olduğu beş antibiyotik anında rapor ediliyor.
25 Haziran’dan durumunu ciddi olduğu ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yoğun bakıma alındığı haberinin verildiği 13 Ağustos tarihine kadar, hangi sağlık kuruluşlarında ve nasıl bir tedavi sürecinden geçtiği hakkında belirgin bir bilgi olmamasına karşılık, olay nedeniyle sadece, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Kliniği suçlanıyor.”
Aradan geçen bir buçuk aylık süre içinde, hasta hangi hastanelerde, ve nasıl tedavi edilmiştir? Dosyasındaki, günlük order kağıtları, doktor ve hemşire gözlem belgeleri, ateş çizelgeleri, kullanılan antibiyotikler, yapılan kültürlerin sonuçlarıyla ilgili veri ve dökümanlar tek tek incelenmeden, 18 yıllık bir çalışanı olduğum Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi gibi güzide bir sağlık kurumunun suçlanmasını doğru bulmuyorum.
Normalde, kaybedilen her vaka sonrasında, vaka mortalite toplantısında ele alınır. Tanı, uygulanan tıbbi ve cerrahi yöntemler, ek patolojilerin varılığı, oluşan komplikasyonlar, hastanın tedaviye olan yanıtı sırasıyla tartışılır. Adli vakalarda otopsi sonuçları özellikle değerlendirilir.
Günümüzde dahi hastane enfeksiyonları maalesef hiçbir hastanede sıfırlanamamıştır. Bunu sağlamak için hastanelerin tamamını, hasta olsun ya da olmasın hastanelere her geleni sterilizatöre sokmak gerekir ki bu olası değildir. Sağlık kurumları topluma hizmet veren kurumlardır. Doğal olarak, tıbbi ve cerrahi işlemlerde kullanılan malzemeler sterilize ediliyor. Bunlara ilişkin göstergeler devamlı kontrol edilir. Hastalarımızı, ve ziyaretçilerini, sterilize etmek olanağına sahip değiliz.
Hal böyleyken ve konunun uzmanları bir tarafta dururken, idareci konumda bulunan bazı meslektaşlarımızın, başka bir sağlık kuruluşunu acımasızca suçlamaları hiç de hoş değildir. Üstüne üstlük, sağlıkla uzaktan yakından hiç ilgisi bulunmayanların bilir bilmez ahkam kesmeleri affedilir şeyler değildir.