Habil ve Kabil ile başlamış bu birliktelik. İyi ile kötü, güzel ile çirkin, siyah ile beyaz, gece ile gündüz hep yan yana ve dahi iç içe olagelmiş. Hep birisi diğerine galip gelmeye çalışmış. Ve Tanrı evrene bu nizamı koymuş. Bilgeler ve peygamberler insanlara iyiyi ve doğruyu vazederken, şeytan ve avaneleri kötülüğü aşılamak istemiş, yeryüzünde fitne-fesat hakim olsun diye.
Zamanın birinde, bir ülkede yiğit bir delikanlı yaşarmış. Güçlü-kuvvetliymiş, ama o zamana kadar gücünü kimseye zarar vermek için kullandığı görülmemiş. Vatanını milletini sever, topraklarının değer ve inançlarıyla barışık yaşarmış. Bir gün bu ülkeye bir başka delikanlının geldiği ferman edilmiş. O da güçlü kuvvetli ve mütenasip vücutluymuş. Ama o aynı zamanda dövüş, sanatını bilirmiş ve Avrupa da eğitim almış. Kendini çok iyi yetiştirmiş olan bu delikanlı herkese meydan okurmuş. Karşısına geçmeye cesaret edecek birisini ararmış.
Bu meydan okuma Anadolu delikanlısının kulağına gelmiş, ama hiç kulak asmamış. Avrupai genç bunu bir hakaret olarak algılamış ve bir gece Anadolu delikanlısına gece karanlıkta arkadan yanaşıp iyi bir benzetmiş. Anadolu delikanlısı kendine geldiğinde bunu yapanın o olduğunu anlamış, ama vakit çok geçmiş. Bakmış böyle olmayacak, Avrupai gençle karşılaşmayı kabul etmiş. Anadolu delikanlısının "kapışmak"tan anladığı karakucak güreşmek veya yumruk yumruğa dövüşmekmiş. Ama Avrupai genç, "Onların modası geçti, şu eldivenleri giy, seninle boks yapacağız." demiş. "Ben boksu bilmem, kurallarından da anlamam" dese de kendini ringin ortasında bulmuş Anadolu’nun yağız delikanlısı.
Gong çalmış ve Avrupalı gencin yumrukları Anadolu çocuğunun yüzünde ve sinesinde patlamaya başlamış. Ringi çeviren ipler, elindeki kocaman eldiven, her hareketine "faul" deyip duran hakem, her şey yabancıymış Anadolu çocuğuna. Bilmediği bir alanda, bilmediği bir mücadelenin içine atıldığını geç anlamış. İşin kötüsü, kazanan ülkenin hakimi olacakmış. Yani, ülkesinin kaderi söz konusuymuş.
Böylece 10 rauntluk maçın 7 raundu bitmiş. Perişan haldeymiş Anadolu çocuğu ama oyunun kurallarını öğrenmeye başlamış, eldivene alışmış, hakemi de çözmüş. Hakem en önemlisiymiş, çünkü adalet duygusundan yoksun, tarafgir bir adammış. Olacak bu ya 8. raundda Avrupalının yumruklarından birisi yanlışlıkla hakeme gelmiş ve hakem sakatlanmış. Böylece orta hakem değişmiş, fakat yan hakemler hâlâ aynıymış. Dolayısıyla rakibini nakavt edip, yerden kalkamaz hale getirmekten başka çaresi olmadığını biliyormuş. Yumruklarını balyoz gibi kullanıyormuş artık. Daha önceki hakemin her türlü yanlış kararına sessiz kalan yan hakemler sürekli maça müdahale ediyormuş. O zaman Anadolu çocuğu bir defa daha anlamış her şeyin bir düzmece olduğunu ve bütün planların kendisinin yenilgisi üzerine yapıldığını. Ama morali yüksekmiş, çünkü artık daha fazla insan onun tarafını tutmakta ve onun adına tezahürat yapmaktaymış. Yani zaman onun lehineymiş. Bu yüksek moral ile başlamış 9. raunda
Bu masal da burada bitmiş. Sonunu merak edenlerin biraz daha beklemesi gerekecek. İyi ile kötünün, zayıf ile güçlünün, hak ile batılın mücadelesi gibi bu mücadele de hâlâ devam ediyor