Demokrasi, halkın örgütlenerek kendi kendini yönetmesidir. Demokrasi sivil bir kavramdır. Demokrasi, sivil bir felsefedir. Demokrasi insan haklarını yaşam biçimi olarak algılatan, sosyolojik temeli olan, evrensel ilkeleri sürekli dinamik tutan bir metodolojidir.
Demokrasi, evrensel insan haklarının çatısını oluşturduğu sivil anayasa, sivil anayasanın denetlediği hukuk devleti, hukuk devletinin teslim olduğu hukukun üstünlüğünün uygulamada hayat bulduğu yasalar ve yasaların toplum dengelerine göre hakları koruduğu kuvvetler ayrılığı orkestrasının bir tezahürüdür.
Ve demokrasi bir milletin dengesini, bütünlüğünü, birliğini, farklılıklarını kaynaştıran çağdaş bir yöntemdir.
Demokrasi sivil örgütlerden örülmüş bir toplumun adıdır. Demokrasilerde dokunulmaz olan insandır, insanın haklarıdır.
Demokrasilerde devlet, şiddet içermeyen, başkalarının haklarının sınırını koruyan tüm örgütlerin şemsiyesi durumundadır ve en büyük örgüttür.
Demokrasilerde en büyük örgüt olan devlet, toplumsal çeşitliliğin, farklılığın evrensel haklarını güvence altına alan bir toplumsal sözleşme ile çağdaş gelişme ve değişmelere göre yenilenmek kaydıyla, millet tarafından millet adına görevlendirilir.
Demokrasilerde görevlendirme, insan kökenli, bireyin serbest iradesiyle tabandan tepeye doğru işleyen bir sistematikle temsilcilerini seçen ve kurumsallaşan bir yapılanmadır.
Muhafazakar Demokrasi bu yapılanmayı koruyan, yaşayan ve yaşatan siyasi bir metodoloji geliştiren görüş olmalıdır. Muhafazakar Demokrasilerde sorun kavram sorunudur. Muhafazakarlık tutuculukla eş anlamlı alındığında, mevcut düzeni muhafaza etmeye indirgenerek yorumlanırsa, daha da kötüsü uygulanırsa, siyasi kavram olarak niteliğini kaybeder.
Dinamik, çağdaş ihtiyaçlara göre sürekli yenilenen ve yenileyen niteliğini sürdürmek kaydıyla evrenselliği yaşama geçiren bir yöntem olabilirse yaşanabilir.
Önce gelişen ve gelişmeye dayalı değişim felsefesini yakalayıp hayata geçiren bir dünya görüşü olarak demokratik kalabilir.
Muhafazakar Demokrasinin bir başka sorunu, “Devrim” (Bilimsel metodolojiye göre kurumsallaşma) felsefesiyle kavramsal düzeyde çelişkili görünmesidir. Devrim kavramının tarihsel süreç içinde, toplumsal gelişme ve değişmelere göre nitelik olarak aynı nicelik olarak farklı tanımları yapılmıştır. Ancak amaçlar ve hedefler değişmeden, araçlar farklılığı söz konusudur.
Devrimci projelerin özünde, yerleşik, gelenekçi, tutucu ve halktan kopuk statik yapılanmaya karşı çıkma vardır. Özünde, doğrudan demokrasi yapılanması olmayan bir statükoya karşı çıkış söz konusudur. Ancak devrim felsefesinin projesi kolektif aklı öne çeken ve projesini kolektif olarak uygulamayı hayata geçirmeyi hedefleyen projedir.
Devrim felsefesi doğası gereği toplumsal değişimi kucaklayarak her şeyi aşar ve değiştirir. Devrimci proje, insanı bütünlüğü ile, evrensel insan hakları ve toplumsal konumundaki yapısı ile ele alır. Toplumsal gelişme ve değişim projesini, işin başından itibaren evrensel değerlere göre vurgulayarak yönlendirir.
Devrim felsefesine göre uygulanacak projeyi omuzlayanlar, toplumsal bütünlüğü ve evrenselliği hedefleyerek hareket etmek zorundadırlar. Dünya görüşlerinin temeli değer yargılarıdır. Bu değer yargıları ne kadar evrensel ilkelerle örtüşen nitelik taşırsa o dünya görüşü o kadar başarılı ve uzun solukludur.
Geleneksel muhafazakarlığı demokrasiden soyutlayarak ele alırsak, öne çektiği değerler, idealist, gelenekçi, bireyci, düzene saygılı, istikrar yanlısı olma gibi niteliklerdir.
Gelenekçi sosyalizmi demokrasiden soyutlayarak ele alırsak, öne çektiği değerler, modernizm, rasyonalizm, maddecilik, kolektivizm gibi niteliklerdir.
Her iki zihniyet demokrat bir kimlikle ve demokrasi felsefesi içinde yeniden üretilirse liberal Muhafazakar Demokrasi ve liberal Sosyal Demokrasi üretilmiş olur (ABD örneğinde olduğu gibi).
Yeni bir dünya görüşü, yeni bir sistem içerisinde, temel değerlerin yeni bir düzenlemeye tabi tutulmasıyla kotarılabilir.
İşte tam da bu noktada, Türkiye örneğinde, Atatürk’ün felsefesinin toplumsal projede yerini aldığını görüyoruz.
Atatürk, sol hassasiyetleri gözeterek kolektivizm ile (topluluğun değeri) partikularizmi (farkların değeri) bütünleştiren; sağ hassasiyetleri gözeterek bireycilikle, evrenselciliği birleştiren bir misyonun kurucusudur.
İşte bu sistemin değişmeyen değerler olarak anayasada yerini bulan sentezi:
“…Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.”
Bu süreç tamamlanmalıdır. Muhafazakar demokrat kimlikle ve muhafazakar demokrasinin dünya görüşü ile bu devrim sürecinin tamamlanması için devrim felsefesine göre hiçbir engel yoktur.