İçinde bulunduğumuz şu günlerde Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçları açıklandı ve tercih süreci başladı. Bu yıl beklenenden daha fazla aday sınava girdi ve üç milyon iki yüz kırk üç bin dört yüz yirmi beş öğrenci, barajların kaldırılmasıyla, tercih yapma/yapabilme hakkına sahip hale geldi. Bu durum bazı öğrenciler için avantaj sağlarken, sınav heyecanı yerini doğru tercih yapma telaşına bıraktı. Aday sayısının artmış olması, bazı bölümlerin, geçen yıllara bağlı olarak, başarı sıralaması ve/veya en düşük puanlarının bulunmaması, tercih edilebilecek üniversite, fakülte ve bölüm sayısının çokluğu, il veya bölge tercihi gibi etmenler üniversite adaylarını tercih yaparken ince eleyip sık dokumaya itmektedir. Umuyorum ve diliyorum ki her isteyen istediği bölüme yerleşmiş olsun.
Bilindiği gibi, bazı fakülte veya bölümleri (Tıp, Eczacılık, Diş Hekimliği, Hukuk, Mühendislik gibi) tercih edebilmek için sıralamada belli bir aralıkta yer almış olmak şart koşulmuş bulunmaktadır. Buna rağmen tercih yaparken adaylar ve/veya aileler hislerine yenilmektedir. Bunun sonucunda tercih yapanın yeteneğine, isteğine, başarılı olup olamayacağı net olarak bilinmeyen bölümlere kayıt hakkı kazanmalarına neden olmaktadır. Bu durum, kısa süre sonra hayal kırıklığı ile sonuçlanmaktadır. Her ne kadar birinci yıl sonunda belli şartları taşımak kaydıyla bölüm değiştirme imkânı olsa da, eğitimde yeni bir aşamaya geçmiş olan ve bu tür tercih hatası yapan adayları, meslek kazandıran yükseköğretim kurumlarında bazı zorluklar beklerken, tatminsizlik ve isteksizlikler de söz konusu olmaktadır. Tüm bunlara meydan vermemek, yukarıda bahsedilen olumsuzluklarla karşılaşmamak için adayların kendilerini ve ailelerin çocuklarını çok iyi tanımaları gerekmektedir.
Bu makalede ben mühendislik meslek alanını seçecek olan üniversite adaylarına çok küçük, ipucu sayılabilecek bazı hususları hatırlatmak istiyorum. Mühendislik meslek grubu olarak kendi içinde de çok sayıda dala ayrılmaktadır. Temel olarak matematik altyapısına sahip olan, üç boyutlu düşünebilen, çizim yapabilen, kendi kendine öğrenmeyi öğrenebilen adayların bu meslek dallarını tercih etmesi beklenir. Hayat boyu öğrenme (Lifelong Learning, LL) bu tür meslekler için olmazsa olmaz denilebilir. Gerçi bu durum hemen hemen tüm meslekler için geçerlidir. Teknolojinin çok hızlı değiştiği ve geliştiği bir çağı yaşadığımız gerçeği hatırlanırsa mühendislik mesleği için hayat boyu öğrenme birazcık daha önemli hale gelmektedir. Teknolojide son beş-on yılda meydana gelen gelişmelerin son üç yüz yılda meydana gelen gelişmelerle karşılaştırıldığında daha fazla olduğu söylenebilir. Bu gerçeği yadsıyamayacağımıza göre kendi kendine öğrenme ve bunu hayat boyu sürdürme çok önemli hale gelmektedir. Bu kısa ve basite indirgenerek yazılan makalenin bundan sonraki kısmında, genel olarak mühendislik mesleği ve özelinde “Makine Mühendisliği” alanında eğitim almak ve bu mesleği bir ömür boyu icra etmek isteyen adayları göz önüne aldığımı belirtmek istiyorum. Ülkemizde makine mühendisliği eğitimi “genel makine mühendisliği” eğitimi şeklinde verilmekte ve üniversitelerin hemen hemen tümünde benzer müfredat uygulanmaktadır. Bazı üniversitelerin makine mühendisliği bölümlerinde son sınıfta “kol ayrımı” yapılıyor olmasına rağmen kol ayrımı olmayan bölümlerden çok fazla değişikliğe imkân vermeyen bir yaklaşım söz konusu olmaktadır. Yukarıda da bahsedildiği gibi makine mühendisliği mutlaka üç boyutlu tasarımı kavramayı, temel fizik, kimya ve matematik bilgisine sahip olmayı, analitik düşünebilmeyi gerektiren bir bölümdür. Makine mühendisliği çok geniş bir yelpazede yer alan alt bilim dallarına ve derslere sahiptir. Nükleer enerjiden güneş enerjisine, motorlardan motorlu taşıtlara, tasarımdan her türlü imalat yöntemine kadar çok geniş bir platformda oyun kurabilmek, hızlı karar alabilmek gerektirirken, bilimsel ve teknik alt yapıya hazırlıklı olmayı beklemektedir. Özellikle ülkemizde bu kadar geniş bir platformda bütün yönleriyle mükemmel teori ve pratiğe sahip olarak mezun olmak herhalde ütopya olsa gerek. Yurt dışına baktığımızda, özellikle USA’de, bizim makine mühendisliği alanı içinde gördüğümüz bazı alt dallar ayrı bir mühendislik mesleği niteliğinde olup müstakil bölüm hüviyetindedir. Örnek vermek gerekirse, İmalat Mühendisliği çok klasik bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Halbuki bizim ülkemizde bu mühendislik alanı “Konstrüksiyon ve İmalat” anabilim dalı olarak makine mühendisliğinin bir alt birimidir. Ülkemizde makine mühendisliği bölümü mezunları ağırlıklı olarak tasarım ve imalat alanında çalışmaktadır. Bu konuda her ne kadar bir istatistiki bilgiye sahip değilsem de sanayiden edindiğim tecrübe ve aldığımız geri beslemeler bu sonucu ortaya koymaktadır. Tasarım üç ayaktan oluşur: Parçaya uygun malzeme seçimi, bu malzemeye bağlı olarak (kullanma yerine de bağlıdır ancak burada detaya girilmeyecektir) parçanın şekil ve boyutlarının belirlenmesi ve imalat yönteminin belirlenmesi. Bu üç aşamanın çok fazla detayı olduğunu vurgulayarak konuyu kısa keselim. Pek çok makine mühendisliği bölümünde “malzeme seçimi, tasarım ve malzeme ilişkisi, ileri ve özel imalat yöntemleri gibi” dersler okutulmaktadır. İşte analitik düşünme, hızlı karar verebilme, karşılaştırma yapabilme gibi yetenekler burada devreye girmektedir. Burada hemen küçük ama çok önemli bir örnekle hem gülümseyelim hem de işin esasını karikatürize etmeye çalışalım. Pek çoğumuz görmüş ve izlemişizdir. YouTube’ta “İstiklal marşını kim yazmıştır?” adıyla bir mizansen Abdallar tarafından kısa film haline getirilmiştir. Herkesin bildiğini veya izlediğini sandığım bu mizansen, gerçek bir olayın belli bir senaryo ile kısa film halinde az sayıda oyuncu ile hayat kazanmış halidir. Bana göre kısa ama alınacak o kadar çok dersin bulunduğu bu kısa filmde, oyuncuların başarısı kadar senaryonun başarısı da etkili olmaktadır. Abdalların arifane sözleri, mütevazi davranışları, polis memurunun sorularına anlamlı ve yerli yerine oturan cevapları bir ders niteliğindedir. “İlim başka irfan başka, arif başka alim başkadır” deyişi burada bir kere daha hayat bulmuştur. Kısa filmdeki tüm diyalogları burada incelemenin gereksiz olduğu açıktır. İşin sosyal ve kültürel yönü dikkate alındığında şu diyaloğun önemli olduğunu söylemek bile gereksiz olacaktır. Polis memuru “Hayrola göçüyor musunuz?” diye sorduğunda Abdallardan birisi, “Horasandan beri çok göçtük, şimdi düğünden geliyoruz, yorgun argın evimize gidiyoruz efendim” cevabını irdelemeyi sosyal bilimcilere bırakalım. Bu arada trafik cezası, fazla yükün olduğu, yolcu sayısının fazlalığı, ehliyet ve ruhsat vb. konularla ilgili diyalogları atlarsak bizim açımızdan çok önemli diyaloğa sıra gelmektedir. Polis memuru “Size kolay bir soru soracağım, beni iyi dinleyin, bilirseniz de sizi göndereceğim; İstiklal marşını kim yazmıştır?” dediğinde, Abdalların kendi aralarında okula gidip gitmedikleri, gidenlerin hangi sınıfa kadar okuduğu gibi ifadelerin yer aldığı konuşmalardan sonra en eğitimlisi, sadece bir buçuk yıl kadar okula gitmiş, “Şu bizim istiklal marşı” diyerek söze başlıyor ve mantık süzgecinden geçirip “olsa olsa” metodunu uygulayarak sorunun cevabını bulmaya çalışıyor. Bana göre tam bir analitik düşünce örneği olan cevap aynen şöyledir: Muharrem Ertaş emmim yazdı desem okumuşluğu yoğudu, Hacı Taşan emmim yazsa gırtlağı bu böyle şiirlere uygun değilindi, Çekiç Ali emmim de yazsa ben gomşusuyum, yakın gomşusu, bilir duyardım. Bunu yine (yazsa yazsa) Neşet Ertaş yazmıştır (cevaptaki kelimeler mahalli söyleniş haliyle değiştirilmeden verilmiştir). Evet cevap bir harika. Bu tür yaklaşımlar mühendislikte gerçek problemlerin çözümünde, malzeme seçiminde yaygın olarak uygulanmaktadır. Hafifliğin önemli olduğu bir uygulamada yoğunluğu düşük malzemelerin seçilmesi için benzer bir yaklaşım takip edilir. Günümüzde mühendisler tarafından kullanılmakta olan dört yüz bin civarında mühendislik malzemesi olduğundan bahsedilmektedir. Bu kadar malzeme içinden bir mühendislik uygulaması için en uygun malzemeyi seçmek gerçekten büyük bir çabayı gerektirdiği gibi zaman alıcı yönü de bulunmaktadır. Bunun için malzeme seçimi yapmak amacıyla hazırlanmış pahalı, profesyonel paket programlar mevcuttur. Bu tür programların genel anlamda çalışma prensibi aynen yukarıdaki diyalogda geçen esasa dayanmaktadır. Öne çıkan özellik nedir? Bir özellik için gerekli mertebe, birim ve büyüklük nedir? gibi sorulara verilen cevaplara bağlı olarak çok sayıdaki malzemeden en uygun beş-on malzeme alternatifli olarak malzeme seçimi yapan mühendise verilir. Mühendis sonuçta bu kadar az sayıdaki malzeme içinden seçimini yapabilir hale gelmektedir. Abdalların istiklal marşını yazan kişiyi belirlemede adayların okumuşluğunun olup olmaması, gırtlak yapısı, yakın komşu olup olmaması gibi özellikler malzemenin yoğunluğu, korozyon direnci, yorulma dayanımı, tokluk ve sünekliği gibi pek çok özelliğe ne kadar benzemektedir. İşte mühendislik bölümlerinde öğretilmesi gereken bu olsa gerektir. Mühendisin mantık süzgecini iyi kullanıp kullanmaması, temel mühendislik bilgilerini uygulamaya sokup sokamaması meslek hayatındaki başarıyı birinci dereceden etkilemektedir. Benzer bir yaklaşım bir Hint filminde de geçmektedir. Orijinal adı “ 3 idiot” olan ve Türkçeye “3 aptal” olarak çevrilen bu filmde mühendislik eğitiminde uygulanan bazı eksiklikler, hiç kimse incitilmeden eleştirel bir bakış açısı ile verilmektedir. Mühendislik eğitimi almak için ilgili bölümlere kayıt yaptıran tüm öğrencilere bu tür film veya kısa filmleri izletmek ne kadar yasa ve yönetmeliklere uygundur bilemiyorum ancak çok yararının olacağına inanan birisi olduğumu ısrarla belirtmek isterim. Benim görev yapmakta olduğum makine mühendisliği bölümünde ilk yıl ilk dönem “Makine Mühendisliğine Giriş” dersi okutulmaktadır. Bu dersi belli bir süre ben okutmaya çalıştım. Bu derste bazı öğrencilerin kafasındaki makine mühendisliği ile bölümde verilmeye çalışılan makine mühendisliği eğitiminin çok fazla uyum içinde olmadığını gözlemledim. Seksenli yılların başında İTÜ Makine Fakültesinden değerli hocam Doç.Dr. Yusuf TEKİZ (kendisini saygı ve minnetle anıyorum) bölümdeki biz öğrencileri ilgili olarak gözlemlerini şu ifadelerle dile getirirdi: “Biz hocalar dört yıl içinde bu öğrencilere (size) ne yapıyoruz? Bölüme yeni geldiklerinde gözlerinden zekâ fışkırırken dördüncü senenin sonunda gözleri ölü balık gözü gibi oluyor”. Bu sözde bir öz eleştiri olduğu kadar eğitimde uygulanan müfredata da negatif yönde atıf yapılmış olduğu açıktır.
İşte sevgili genç üniversite öğrencisi adayları, basitçe ve karikatürize ederek anlatmaya çalıştığım genel anlamda mühendislik, özelde makine mühendisliği eğitimi ve meslek seçimi ile ilgili bazı deneyim ve örneklemeleri yukarıda vermeye çalıştım. Tüm meslek grupları için benzer durum/lar söz konusudur. Bu hususlara önem vererek bölüm ve dolayısıyla meslek seçimini yapmanızı önerir, her üniversite öğrencisi adayına yeni bölümünün hayırlı olmasını dilerim.
1 yorum
Hocamızın tespit ve görüşlerine katılıyorum. Mühendislik eğitimi, öğrencinin içindeki cevheri adeta sömürmekte ve adeta mezuniyet heyecanı bırakmamaktadır. Bu soruna bir çözüm önerisi olarak, artık atıl kalan müfredatın ivedilikle güncellenmesi ve öğrencilere bilgi yüklemekten ziyade bilgiyi kullanabilme yeteneğinin kazandırılması verilebilir.