Kamu sektöründe işe girmek için bilindiği gibi, yılda bir kez yapılan , ‘Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS)’nı geçmek gerekiyor. Sınav test usulü, bilgisayarlarda okunuyor ve puanınızı öğreniyorsunuz. Yabancı dil sınavı da (KPDS) benzer şekilde yapılıyor. Sonuçta sınavlarda kaç doğrunuz olduğu, kaçıncı sırada olduğunuz, başarılı olup olmadığınız net şekilde ortaya çıkıyor. Sınav sonuçlarına göre uygun kadrolar açıldığında usulünce başvurunuzu yapıyorsunuz. Beklersiniz ki işe alınacaksınız. Yok bizde işler öyle değil. Adına ‘Mülakat sınavı’ denilen başka bir sözlü sınavı da başarıyla almak gerekiyor.
İşte ne oluyorsa oluyor, bütün kadrolara tayinler bu mülakat sınavına göre yapılıyor. Ülkenin en itibarlı üniversitelerinden en yüksek derecelerle mezun olmuşsunuz, ya da yurt dışında eğitim almışsınız ve birden fazla dili çok iyi biliyorsunuz, KPSS’de binlerce kişi arasında ilk 10, 20 kişi içine girme başarısını göstermişsiniz hiç mi hiç önemli değil. Çünkü bir de bakıyorsunuz sınavı 200. sırada kazanan, sizden çok daha az puan almış, geçerli bir yabancı dili olmayan, mezuniyet derecesini zar zor tutturabilmiş birileri girmek istediğiniz kadroya atanıvermiş.
Adına mülakat dedikleri, sınavlarda, işe girecek olanlar, işte böyle cımbızla ayıklanır gibi seçiliveriyorlar. Yeni kurulmuş, üniversiteye giriş puan sıralamasında çok çok gerilerde bulunan yabancı dil eğitimi yeterli olmayan, hatta yeterli sayıda deneyimli öğretim üyesi, çalışma ortamı ve kütüphanesi, laboratuvarları bile bulunmayan üniversitelerden gelenler, fakültelerini kala geçe zar zor bitirebilenler, nedense mülakatlarda pek başarılı oluveriyorlar. “Yazılı sınavda kaçıncı olursa olsunlar, ben bildiğimi yaparım. Zaten elimde atanacakların listesi ve yanında torpilleri var. Benim yapabileceğim, uyduruk bir mülakat yapıp, neredeyse tamamı önceden belli olan kazananların listesini yazıp veririm” demek kolay da. Bu işin sonrasında, akşam evinde huzur içinde uyumak çok zordur. Haksızlığı yapanların bunu bilmesi lazım.
İlçe, il başkanlarından tutunuz, milletvekili, hatta bakan tavassutu bulunanların kadroları doldurdukları hep söylenegelen bildik uygulamalar. Ülkemizin en önemli bilim kurumlarından olan ODTÜ, Bilkent gibi üniversitelerden gelenler nedense mülakatta daha az başarılı oluyorlar! Yüksek onurla mezun olmuşsunuz, ilk üçe girmişsiniz hiç önemli değil.
Resmi sektörde kadro bulmayan süper beyinleri ise zaten özel sektör havada kapıyor. Daha fakültede okurken onları bulup karşılıksız burs veriyorlar. Özellikle işletmelerinde, fabrikalarında, idari bürolarında staj yaptırıyorlar. Onların ilerisi için neler verebileceğini çok iyi biliyorlar. Çünkü onların seçme kriterleri daha üniversal ve daha rasyonel.
Devlet sektörünün bunlardan pek haberi olmuyor. Sonuçta siyasal iktidara yakın olanlar kadroları dolduruyorlar. Dolduruyorlar da bilgi ve yabancı dil eksiklikleri nedeniyle kamu sektöründe işler bir türlü istenilen hız da gitmiyor. Bu nedenle basit bir iş için 3-5 kişi alınıyor. Esasta işi bilenler, bizden sayılan gruptan değillerse bir türlü etkin görevlere gelemiyorlar. Bu nedenle devlet işletmelerinden istenilen randıman alınamıyor. Sonuçta satılmaları gündeme geliyor. Yazık olan yine bize oluyor. Acısını, toplum olarak bizler çekiyoruz. Ülkeye yazık oluyor.