Bursa’ya, Jinekoloji Kış Kongresi’ne gideceğim. 38 üzerinde ateşim var. Medimagazin’den aradılar gelecek haftanın yazısını göndermek gerekiyor. Bir aydır hiçbir şey yazmamışım. Kolay değil 33 yıldır tanıdığım, hocamız Mülazım Yıldırım’ı kaybedeli neredeyse bir ay oluyor. İnsanın yazı yazmak için eli tutmasa da, çaresiz yazacağım.
Hoca uzaklardan değil Ankara’ya 50 kilometre yakınlıkta, Haymana’nın Deveci köyünden. Altı kardeşinden hocadan başka ilkokulu bitiren bile yok. Birlikte asistanlık yaptık. 80’lerin başında arabasını satıp bir yıllığına Fransa’da mirkrocerrahi öğreniyor. Gazi Tıp Fakültesi’nde, 1986 yılında yardımcı doçent olarak göreve başladığımdan beri birlikte çalıştık. Pek çok doktor ve uzman yetiştirmiştir. Bunlardan bir kısmı doçentlik hatta profesörlüğe kadar yükselmişlerdir.
Kurduğu ‘Türkiye İnfertilite Vakfı’ ile, yılda bir kez Ankara’da geleneksel infertilite kongreleri düzenler. Son kongresinde jübilesini yaptığını söylemesinin üzerinden çok geçmemişti ki, iki ay sonra hayatla jübilesini yaptı. İlginç ve kendine has sanatsal özellikleri olan hoca, önce tesbih, halı, kilim koleksiyonları ile başlamış. Yazdığı şiirleri kitap olmuş, bir kısmı bestelenmiş. Toprağa merak salmış, kurduğu çiftliğinde üzümden, kayısıya pek çok meyve yetiştirmiş. Bilim alanında 3 kitap yayınlamış. Yaşamının son yılında bile üretmeye devam etmiş ve ‘Bebek’ adında bir roman yazmış, kendi resimlerinden oluşan, özel albüm çıkartmış ve arkadaşlarına dağıtmıştır.
Sanatçı özelliklerinin yanında, hoca aslında, sarsılmaz bir savaşçı idi. İnandığı fikirler uğruna sonuna kadar savaşırdı. Hatta, tek başına kalsa bile. Kadın infertilitesinde mikrocerrahinin yerini, tüp bebek uygulamaları alırken, hoca mikrocerrahiye devamda ısrar etti.
2000 yılında rektörlük seçimlerine katıldı. Bin iki yüzün üzerinde katılımdan, ancak 13 oy alabildi. Bunlardan biri de benim oyum idi. Kazanamayacağını bile bile oyumuzu verdik.
2001 yılında fakültede idari görevlere geldikten sonra, tüp bebek merkezinin yönetimini de üstlendim. Hocaya, ‘gel çalış eksiklerini gider, bilmediklerini öğren, kendini tüp bebek konusunda da geliştir’ dedim. Ancak hoca, sadece benim yerime müdür olmak istedi. Olmadı. Sonuçta, rektörlüğe bağlı olan merkez, anabilim dalımızın sade bir ünitesi haline geldi.
Hoca, kendi açısından basit saydığı rutin işlere girmedi. Oosit aspirasyonu, embriyo transferi işlemlerine ise hiç katılmadı. Bu nedenle de kendini yenileyemedi. Daha da ötesi bizlerin, yani yakın arkadaşlarının karşısına geçti. Yapacak bir şey olmadığından son 5 yılı böyle limoni geçirdik.
Kırkından sonra, kayak yapmayı, tekne kaptanlığını, amatör telsizciliği de öğrenen hocamız, fırsat buldukça, özellikle yakın tarihimizi okurdu. Kadın doğum camiasından, bir hocamız daha geldi geçti. İyi insan, iyi bir eş, olmasının yanında, iyi baba ve iyi dede olan hocamızı rahmetle anıyoruz. Mekanın cennet olsun sevgili hocam.