Beyindeki düşüncelerin ve aklın okunması dönemine yavaş yavaş evriliyoruz. Beyin okumak mümkün müdür derken, yeni teknolojik gelişmeler beyin okumaya çoktan başlamış olduklarını duyuyoruz. Beynin düşüncesi ve insan hayatının pratikleri okunmaya ve kâğıda aktarılma dönemine giriyoruz. Tanıklık ve kolluk güçlerinin görevleri sona mı eriyor bilemiyorum.
Desene teknolojinin ulaştığı seviye açısından önemli bir döneme giriyoruz. Aklını iyi kullanamayan insanların, beyinlerindeki düşüncelerini okumaya evriliyoruz. Kim bilir belki de düşünce israfının önüne geçmek ya da fesada uğrattığımız dünyayı korumak mı istiyoruz onu da bilemiyorum.
Bugün bilimsel yöntemlerle insanların düşünce merkezlerinin okunması sağlanıyor. Pratiklerini inkâr etme dönemine son veriliyor. Adeta el, dil ve belinin şahitliği/ konuşması doğrulanıyor. Desene yapay zekâ sonrası ve yapay zekâ öncesi bir döneme evriliyoruz. Tıpkı emek yoğun üretiminden, makine yoğun üretimine geçildiği gibi, şimdi de makine yoğun üretiminden, bilim ve teknoloji yoğun üretimine geçiyoruz. Kaptanınız konuşuyor, tekâmüle yolculuğumuz, emniyet ve güven ortamı içerisinde cennette kadar sürecektir. Kemerlerinizi sıkı bağlayınız, tekâmül sona erinceye, son durağa varıncaya kadar kemerlerinizi çözmeyiniz.
Öyle ki düşüncelerin karşılıklı etkileşmesi dönemine giriyoruz. Beynin karar verip yaptıkları yanında, düşüncesinin de okunması dönemine evriliyoruz. Keza sevgi ve nefret artık ölçülebilecektir. Böylece münafıklığa da bir çözüm bulunmuş olacaktır. İnsanlar olduğu gibi var olmasıyla ancak tehlikelerin önüne geçebilirler. Dünyayı fesada uğratanların zaten münafıkların olduğu düşünülürse, münafıklığa da bir çözüm bulunmuşa benziyor. Öyle ki yeryüzü de bu münafık insanlardan bıkmış ve yorulmuştur. İnsanlık adeta kirli bir ırmağa dönüşmüştür.
Düşünme yetisinin dahi söze dökündüğü bir dünyada yaşamak gerekecektir. Düşünce değil, düşünmek asıldır. Yıllardır insanları teyp gibi kullandılar. Ezberci bir eğitime mahkûm ettiler. Düşünmeyi değil, düşünceyi dayattılar. Belki de insanlara zülüm ettiler. İstidat ve kabiliyetlerini yok ettiler. Zülüm sadece vucüt bütünlüğüne yapılan bir işkence değildir. İnsanların istidat ve kabiliyetleri dışında bir hayata mahkûm edilmesi bir tür zülümdür. Sevmediği bir meslek ve evlilik, kim bilir belki de bir zülümdür. Fıtratına uygun olmayan bir hayat, katmerli bir zülümdür. İnsan doğasının yargılandığı bir dünyada, belki de güneş hiç doğmayacaktır.
Yenidünyada insanların MEM nakillerine son veriliyor. Yani düşüncenin nakli dönemine son veriliyor. İnsan düşünce yükünden kurtulacaktır ve özgürleşecektir. Desene tecrübe ve düşünce mirasının üzerine konacaktır. Yani beyinlerinin şartlanma ve koşullanmalarına son veriliyor. Bu mirasın üzerinde düşünecektir. Şartlanma ve koşullanmalara son verilerek beyinler özgürleşecektir. Beyinlerde mevsim değişikliği yaşanacak, beyinlerde yeni bir güneş doğacaktır. Bugün imgelenmiş taklidi gelenek, yeni bir dünyaya evriliyor bilesiniz.
Belki bir gün GEN nakillerine de son verilecektir. Doğal üreme şekli tarihe karışacaktır. Yenidünya düzeni bunu zorunlu kılacaktır. Zira üreme probleminde de sınıfta kaldık. Öyle ki maddi imkânsızlıktan evlenmenin zorlaştığı, evliliklerin azaldığı bir dünyada yeni çözümler mi aranıyor bilemiyorum. Desene evlilik ve zevkler de sanal aleme yönlendiriliyor. Fizikle eğ(v)lenme dönemi de sona eriyor. Taciz ve istismar dosyaları da rafa kalkıyor. Öyle ki birlikte yaşamayı beceremeyen toplumlar için âdeta cennete hazırlanıyor. Desene insan cennette, her istediğini yiyecek ve giyecek hazır olup ayağına geliyor.
Bugün evlilikten doğan çocuklar kendilerini beğenmiyor. Kimi kendi fiziğini beğenmez. Kimi kendi boyunu beğenmez. Her biri güzelleştirme, botoks ve estetik merkezlerine koşuyor. Yenidünya düzeninde seri üreme ve üretim dönemine mi evriliyoruz bilemiyorum. Umarım bu yenidünya düzeninde insanlar daha mutlu olurlar.
Barınma, büyüme, beslenme ve üreme problemleri çözülüyor. Ölen insan hücreleri yenileniyor. İnsanlar otuz üç yaşında sabitleniyor. Ölüme sebep olan tıkalı beyin nöronlar açılıyor. Ölümsüz bir dünyanın, yeni model insanı tasarlanıyor. Eskiyen azalarımız, yenileriyle değiştiriliyor. Desene bugün âdeta cehennemde yaşıyoruz. Öyle ki hastalık, sıkıntı ve dertler de yakamızı bırakmıyor. Cennete gidebilmek için de çok çalışmamız gerekiyor. Zira insanlık âdeta dünyada tanrıyı öldürdüğü halde cenneti de yine ondan istemesi ne kadar da gariptir bilesiniz. Bizleri hangi su arıtacak onu da bilemiyorum. Bugün adeta denizin kenara attığı insanlar gibiyiz. Saygılarımla