Müslümanların Kitabı Hz. Kur’an’dır.
Peygamberi de Hz. Muhammed (sav)’dir.
Hz. Kur’an ve Hz. Muhammed (sav) güven toplumu olarak bizlere neyi öngördü ve ne tür uygulama yaptı?
Hz. Kur’an ve Hz. Peygamber, insanlık adına emniyet ve güvendir. İMAN ve SİGORTADIR. Hz. Peygamber, bütün insanlık kendisine zimmetli, kendisi de bütün insanlıktan sorumludur.
İnsanların, emniyet ve güven toplumunda yasamaları bir nimettir. Her insanın emniyet ve güven arayışı fıtri bir ihtiyaçtır. Her canlının bir sığınağı, her hayvanın bir barınağı vardır. Her insan da tutunacak bir dal, sığınacak bir liman arar. Her canlı, kendisini tehlikeden emin, güvenli bir limanda olmak ister.
Güven, tehlike karşısında aranan bir nimet olup insana verilen bir değerdir. Güven, tehlikeden emin olmaktır. Bu bağlamda İslam, mahza emniyet ve güvendir, selamet ve sigortadır. Keza tevhit sureci de bir emniyet ve güven arayışı olup iman da bu emniyet ve güvene girmektir. İslam dinine girmek, güvene ve barışa girmektir. Bu bağlamda naslar, güven toplumu için ne tür çağrı yapmıştır ne tür araçlar önermiştir?
DEVLET / ANAYASA / KARDEŞLIK / ADALET / EMANETİ EHLİNE VERMEK / İŞLERDE ŞÛRÂ İLE İCMA / EHLİSÜNNET VE’L CEMAAT.
Allah (cc), insanlık tarihinde, yeryüzüne doğrudan ve dolaylı olarak müdahalelerde bulunmuştur. Buda genellikle insanların itikaden tefessüh ettiği dönemlerde olmuştur. Allah (cc), insanlığı sırat-ı müstakim yoluna, hidayet etmeyi murat eylemiştir. Bunun için de genel ve özel vahiy göndermiştir. Vahiy olarak aklı tüm insanlara, Kur’an’ı ise özel olarak Hz Muhammed’e göndermiştir. Bu iki araçla hakikate ulaşma hedeflenmiştir. Bunun içinde Allah, öncelikle Mekke’de ilkesel bazda insanlara öğütler vermiştir.
Kur’an-ı insanlığa göndermiştir. Kur’an, insanlığa son ilahi çağrıdır. Yeryüzünün son intizam kitabıdır. Desene uçak kalkıyor bu son çağrıdır. Öyle ki Allah, (c.c) 13 yıl süren Mekke döneminde insanın kafa yapısını, itikadını düzeltmeye yönelik ilkeler ortaya koymuştur. Önce ahlak ve maneviyat projesinin temelleri atılmıştır. Öyle ki bu naslar, dün olduğu gibi bugün de, hemen her sosyal kurumun, güven toplumu oluşturmak için önce ilke ve esaslarını belirlemesine işaret eder. Önce ilke olarak doğrunun tespiti yayılmış, rotanın belirlenmesinden sonra da pratiğe geçilmiştir. Mekke’de öncelikle güven toplumunun ilkesel temelleri atılmış olduğunu görüyoruz. Kur’an’ın getirdiği bu yeni projeler, insanlığın aklını adeta hizaya getirerek öncelikle ilkesel bir terazi kurulmasını sağlamıştır. (MEKKE DÖNEMİ)
Peygamberimiz(sav), Medine’de öncelikle Mekke ve Medine’de var olan Cahiliyet örf ve âdeti olan güven / akile sistemini revize etmiştir. Medine sözleşmesine bakıldığında görüleceği üzere her kabile ve aşiretler kendi aralarında birbirinin âkilesi yapılarak güven toplumunun temellerini atılmıştır. Farklı bölgelerden gelenler, ayrı bir çatı altında toplanılarak onlar da bu güven şemsiyesi altına alınmıştır. Peygamber (sav)’in öncelikle toplumsal güvenin bir devlet görevi olduğuna, bireye anayasal bir talep hakkı doğurduğuna vurgu yapmıştır. Buda bize toplumsal güvenliğin bir insan hakkı ve bir devlet görevi olduğunun göstergesidir. (MEDİNE DÖNEMİ) Devlet ve onu oluşturan temel ilkeler belirlenmiştir. Hz Peygamber(sav)’, halkı bireysel yönetimden, aşiret ve kabile anlayışından, devlet anlayışına güven toplumuna evirmiştir. Artık tek devletin varlığına geçilmiştir. Sonuçta birlikte yasam projesi olan devlet kurulmuştur.
Devletin, yetki ve sorumlulukları tanımlanmıştır. Keza bir devleti oluşturan temel yasa, 42 maddelik Anayasa belirlenmiştir. Bu anayasada halkın temel hak ve ödevleri tanımlanmıştır. Medine Anayasasında, Yahudiler, Müşrikler ve Müslümanlar tek çatı altında toplanmıştır. Tüm kesimlerle toplumsal sözleşme imzalanmıştır. Toplumsal bütünleşmenin sağlanması için bugün vatandaşlık kavramı olarak bilinen, kardeşlik ilkesine, tevhide vurgu yapılmıştır. Keza toplumsal kararların, toplumsal iradeyle alınması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Böylece İslam, güven toplumunun temellerini atmıştır.
Vahiyle, Allah’a, Resulüne ve seçtiğiniz idarecilere, devlete itaat zorunlu kılınmıştır.
(DEVLET, ANAYASA, KARDEŞLİK)
Anayasada sosyal güvenlik araçlarından biri olan âkile, bireylerin tek başına üstesinden kalkamayacağı rizikolara karşı topluca bir tedbir ameliyesi olarak görülmüştür. Bireyi korumasız bırakmamıştır.
Günün şartlarında daha çok savaşta esir düşenler için “fidye” veya hataen öldürme durumunda mağdurun taraflarına ödenecek olan “diyet” veya müessir fiillere karşı ödenecek olan “erş” adındaki tazminatlar bireylerin tek başına üstesinden kalkamayacak ağır bir yükümlülük getiriyordu.
İşte insanları ihtiyaçlarının esaretinden kurtarmak için geliştirilen bu toplumsal güven projesi, insanlık için pratiğe sokulmuştur.
“Kasıtlı suça avâkilden bir teminat sağlanmaz” ilkesiyle de kasıtlı suç kapsam alanı dışında tutulmuştur. Bugün her sigorta sektörü de aynı ilkeyi temel esas almıştır. Kasıt dişi rizikolara teminat sağlanmıştır. Kasıtlı sigortalara yapılan hileli ödemeler, riba kapsamına sokulmuştur. Kutlu doğum münasebetiyle sosyal güvenlik kavramından kaçınılarak, güven toplumu kavramı kullanılmış, kavram kargaşasına yol açılmıştır. Daha acısı konuyla ilgisi olmayan, konunun uzmanı olmayan kişilerin, pratisyen hekim misali kutlu doğum programlarında boy ölçüşmesidir. Öyle ki halkın zamanını israftan öteye geçmeyecek pek çok programın varlığıyla, halkın iyi niyetleri istismar edilmektedir. Bu konularda yetkililerin daha duyarlı, maksada uygun hareket etmeleri beklenir. İsraf sadece ekmek israfı değildir.
İnsan hayatı, yüzde elli her daim rizikoyla karşı karşıyadır. İnsanlık, yetim, yoksul, dul, şehit, fakirlik, ölüm, hastalık, sakatlık gibi her daim tabi ve sosyal nitelikli tehlikelerle karşı karşıyadır. Bu biyolojik ve iktisadi tehlikelere karşı, güven toplumuyla, hem bireysel hem de toplumsal güvence sağlanmıştır. Böylece insan ve toplumların sürekliliği ve huzuru, temin edilmiş olmaktadır. Bunun için ilk dönem sosyal güvenlik teminatı, akile sistemiyle yürütülmüştür. Bu teminat, Medine Sözleşmesiyle anayasal güvence altına alınmıştır.
Akile sigortası, İslam dininin de en önemli projelerinden biridir. Nitekim Allah (cc), “Ey iman edenler…! Topluca barışa ve huzura girin buyuruyor…” Sosyal güvenlik topluca huzura ve barışa girmenin adıdır. Medine’de sosyal güvenlik alanında pek çok pratik uygulamaları görüyoruz. Biz pratikte sahibelerden bir kaçının uygulamasını örnek vermemiz yerinde olacaktır. (MÜTESELSILEN SIGORTA / AKİLE)
Sahabe anlatıyor:
Yoksul düşmüştüm.
Medine bahçelerinden bir bahçeye girdim.
Karnımı doyurdum biraz da evdekilere götüreyim diye terekeme almıştım.
Bahçe sahibi beni yakaladı.
Biraz tartakladıktan sonra Rasulullah (sav)’e getirdi.
Benim halimi anlattı. Rasulullah (sav) durumu dinleyince şöyle buyurdu:
“Açken doyurmadın cahilken eğitmedin” dedi.
Bu hadis hemen her Müslümanın önemli bir ilkesi olsa gerektir.
Açlık deyince biz genellikle biyolojik açlığı anlarız.
Ancak bu kavramın bunun ötesinde bir anlam taşıdığının farkına varmalıyız.
Bugün açlık sadece biyolojik değil bilakis fizyolojik açlığın önemi daha da artmıştır.
Bu alanda ciddi projeler üretilmesi kaçınılmazdır.
Sahabe anlatıyor:
Rasulullah (sav)’le gazveye çıkmıştık. Rasulullah (sav) buyurdular ki, yanında fazla yiyeceği olan kardeşine versin.
Fazla giyeceği olan kardeşine versin. Fazla biniti olan kardeşine versin.
İşi o kadar ileri götürdü ki biz daha sonra sahabeler bir araya gelip toplandık ve şöyle bir karara vardık.
“Dünyada bize yetenin dışındakilerinin bizim olmadığına hükmettik.”
Sosyal güvenliğin boyutlarını düşündürmesi açısından oldukça manidar bir söylem olduğu herkesçe malumdur.
Yine Sahabeden biri anlatıyor:
Birgin devemi salmıştım.
Öylesine tevekkül ediyordum.
Allah Rasülü (sav), deveni salarak tevekkül etme, “deveni bağlayarak tevekkül et” buyurdular.
Sosyal güvenlik bir tedbir ameliyesi olarak bir öngörü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Problemler başa gelmeden alınacak tedbirlerin lazım geldiğinin en güzel örneğini bu uygulamada görüyoruz.
Gerçi her ne kadar tedbir alsan da;
Beyhudeymiş boş yere bu kadar tedbir eylemek.
Bir kulun karı değildir takdiri tebdil eylemek.
Ancak bize yüklenen görev tedbirimizi almak takdiri ise sahibine bırakmaktır. Saygılarımla.