İslam düşüncesi, bugün geldiği noktada çoklu yetmezliklerle mustariptir. Bir kere temel iddialarından savrulmalara uğrarken, diğer yandan entelektüalite üretememeye varan ciddi sorunlar çözülmeyi beklemektedir. Bunların ayrı ayrı analizi gerekmektedir. Fakat bunları önceleyen en temel sorun islam düşüncesini üretecek özne profilinin belirginleşmemesidir. Hatta son elli yıl içerisinde yaşanan gelişmelerin burada bazı muğlaklıklar yarattığını görmekteyiz.
Özne burada İslam düşüncesini entelektüel seviyede inşa edecek kişileri tanımlamaktadır. İlkin özne, üzerinde durduğu ve kendisini ait hissettiği dünya görüşünün net bir şekilde koordinatları içerisinde kalmalıdır. Belki bu cümlemizi çok zaid olarak değerlendirenler olabilir. Ancak bugün gelinen noktada öznenin yaşadığı iki sorun önümüzde durmaktadır.
Birincisi, İslamcılık örneğinde olduğu gibi, İslamcı öznenin önemli bir kısmının reddi miras yapmasıdır. Geçmişten bugüne büyük iddialarla gelen İslamcılığın başarısızlığı İslamcı öznelerin kendi koordinatlarını terketmesiyle daha da belirginlik kazanmıştır. Öyle ki İslamcılığın hesabı henüz ortada durmaktadır. Amel defterlerinin kritiği gerçekleşmemiştir. İkincisi, geçmişte yoğun islami söylemlere sahip öznelerin, bugün küresel, postmodern ve seküler koordinatlar içerisinden konuşmaya çalışmasıdır. Dolayısıyla nominal anlamda söylemlerin yoğun islamiliğine rağmen, ortada kendi koordinatlarında duran bir entelektüel özne kalmamıştır.
Bu bağlamda 1980 ve 90’larda az çok tartışan, dünyaya itirazı olan müslüman öznenin, bugün anlatacak bir hikayesi olmadığı gibi postmodern küresel dünyaya olduğu gibi teslim olmuştur. Dünyaya itirazı da maalesef kendi lojistiğine bakmadan yüksek sesle dile getirdiği “islami söylem” zannetmektedir. Halbuki bugün islami söylemin (öznenin) hem entelektüel bağajları oldukça zayıflamış hem anlatacak hikayesi (ütopyası) kalmamış, hem gerçeklikten kopması sebebiyle kendi rasyonalitesini kuramamış hem de düşünsel enkazı görünmez kılmak üzere koordinatlarını farklı adreslere yönlendirmiştir. Tüm bunların sonucunda geride kalan bölük pörçük hikayesine kendisi bile inanmamaktadır.
İçinde yaşadığımız dünyanın gereksinimi olan “İslam” ile müslümanların formlaştırdığı “İslam” arasındaki gerilim, dünyanın geri kalanlarının İslam’a bakışlarındaki tereddüt ve kaygıları açıklamaktadır. Bu iki islam arasındaki mesafe oldukça geniş olduğu gibi, gün geçtikçe makas farkı açıldığından dünyanın gelecek projeksiyonuna referans olma gücünü de yitirmektedir. Açıkçası “sunulan İslam” tüm dünyaya yetecek içimizdeki insaniliği harekete geçirecek bir kapsayıcılık ve çeşitliliği ıskalayarak kaygılı bir gelecek portresi çizmektedir.
İslam düşüncesinin sağlıklı gelişimini gerçekleştirmek üzere bugün müslüman öznenin inşası ilk adım olarak görülmelidir. Bu inşada iki temel şey önem taşımaktadır. Birincisi, müslüman öznenin doğru koordinatlar içerisinde kendisini tanımlamasıdır. Bu, hem durduğu yeri hem de perspektifini netleştirmesi anlamına gelmektedir. Zira doğru yerden bakmayan, doğru göremez. Fakat burada hemen ilave etmeliyiz ki, bu duruş ve bakış bağnaz bir şekilde olduğunda tehlikeli hale gelmektedir. Dolayısıyla müslüman öznenin tarih içindeki devinimini anlamlı kılan nokta hakikat arayışıdır. O kendi yorumlarıyla hakikat arasındaki kapatılamaz boşluğun farkındalığıyla dikkatli cümle kurmak durumundadır. Yoksa Tanrı’nın kendisini mutlak onayladığı edasıyla değil.
İkincisi, müslüman öznenin kendi paradigmasını (temel iddiasını) doğru dillendirmesi ve tarih içinde devinim gösterirken parametrelerini netleştirmesi bir zorunluluktur. Bu hem kendi koordinatlarının içerik ve sınırlarını netleştirmek hem de diğer düşüncelerle sağlıklı ve düzeyli ilişkiler geliştirmek bağlamında önem taşımaktadır. Şayet İslam İzzetbogoviç’in deyişiyle “olumlu, seviyeli, pozitif” şeylerin adı olacaksa, bu herşeyden önce müslüman öznenin tekrar kendi koordinatlarını netleştirmesi ile mümkün olacaktır. Başkasının arazisinde ruhsatsız bina yapmanın ismi gecekondulaşmadır.