Her şeyden evvel şunu ifade edelim ki, emperyalist Batı dünyasının “demokrasiden, insan haklarından, hukukun üstünlüğünden ve ifade özgürlüğünden” bahsetmeye hiç mi hiç hakları yoktur.
Çünkü Amerika kıtasındaki 150 milyon Kızılderili’yi hunharca katleden ve topraklarını ellerinden alan barbarların “insan haklarından” bahsetmeye hakları yoktur.
Avusturalya kıtasındaki 20 milyon Aborjin’i hunharca katleden ve ülkelerini ellerinden alan barbarların insan haklarından söz etmeye hakları yoktur.
Afrika kıtasındaki milyonlarca insanı öldüren, 150 milyon zenciyi köleleştiren, bu ülkelerin doğal kaynaklarını kendi ülkelerine taşıyan barbarların insan haklarından bahsetmeye hakları yoktur.
Dünyanın değişik coğrafyalarındaki ülkeleri sömürgeleştiren, onların yeraltı kaynaklarını sömüren, bu ülkelerin özgür insanlarını utanmadan ve sıkılmadan “köle diye satan”, üstelik bu vatandaşlar arasında ayrımcılığı körükleyerek birbirlerine düşüren, iç savaşlar çıkartan barbarların insan haklarından bahsetmeye hakları yoktur.
Kendi dünyevî çıkarları uğruna başlattıkları I. ve II. Dünya savaşlarında 50 milyon insanın ölümüne neden olan barbarların insan haklarından bahsetmeye hakları yoktur.
Hiroşima’ya ve Nagazaki’ye atom bombalarını atıp yüzbinlerce insanın ölümüne, milyonlarcasının sakat kalmasına neden olan barbarların insan haklarından bahsetmeye hakları yoktur.
Avrupa’nın göbeğinde Bosna-Hersek’te 1992-1995 yılları arasında yüzbinlerce Müslümanı katleden, milyonlarcasını topraklarından sürgün eden, Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün korumasındaki Srebrenica’da binlerce insanın öldürülmesine göz yuman barbarların insan haklarından söz etmeye hakları yoktur.
Kendi yaptırdıkları terör saldırılarını (9/11) bahane ederek Irak ve Afganistan’ı işgal eden, orada milyonlarca insanı vahşice katleden barbarların insan haklarından bahsetmeye hakları yoktur.
Filistin topraklarını işgal eden, yüzbinlerce masum insanı öldüren, milyonlarcasını topraklarından göçe zorlayan, kalanları ise zor şartlar altında yaşamaya mahkûm eden barbarların insan haklarından söz etmeye hakları yoktur.
Suriye’de her türlü kimyasal silah kullanılarak gaddarca katledilen yüzbinlerce insanın halini görmezlikten gelen, daha çok silah satma uğruna savaşları körükleyen barbarların insan haklarından bahsetmeye hakları yoktur.
Satılmış kukla yönetimleri destekleyen, onların iş başında kalması için her türlü yolu deneyen, demokrasiyi rafa kaldıran, aşiret liderleriyle iş tutan, darbecileri seven, “sahte şeyhler/hoca müsveddeleri/din tüccarları sayesinde gelişmekte olan ülkelerin yönetimini ele geçirip mandacı hükümetler” kurduran vampirlerin demokrasiden ve insan haklarından bahsetmeye hakları yoktur.
Bu nedenle Batı dünyasının geçmişi karanlıktır ve onların demokrasiden, insan haklarından ve özgürlüklerden bahsetmeye hiç mi hiç hakları yoktur. Sadece kendilerini düşünen bu zavallıların “menfaatleri için” yapamayacakları hiçbir şey yoktur; aklı başında herkesin bunu böyle bilmesi de şarttır/elzemdir.
Görüldüğü üzere kurdukları sömürü/kölelik düzeninin yıkılmaması için değişik terör örgütlerini kullanan bu sömürgeci güçler boş durmamaktadır. İslam dünyasının muhtelif bölgelerindeki sakat İslam anlayışlarına sahip kimseleri bulmakta, önlerini açmakta, desteklemekte ve bu sefihleri kullanarak İslam dünyasına zarar vermeye devam etmektedir. Bunların oyununa gelen Neo-Haricîlik, Neo-Selefîlik, Neo-Vehhâbîlik gibi çeşitli akımların etkisinde kalan kimseler de manipülasyonlara (hileli yönlendirmelere) açık olduklarından kolayca aldatılabilmektedirler. Çünkü ayı ile yatağa girmeyi kabul edenlerin ahmak oldukları ve başka türlü hareket edemeyecekleri zaten bellidir.
Bu nedenle söz konusu İslam yorumları çok yanlış, tehlikeli ve zararlıdır. Çünkü İslam dünyasında taraftarları % 3-5 civarında olan bu zihniyeti çok iyi tespit eden Batılılar, sürekli onları güçlendirme çalışması yapmakta ve palazlanmaları için de her türlü desteği vermektedir. Onlar İslam’ın “bu katı, sert, haşin, literal, şekilci anlayışının/yorumunun” mensuplarını kolayca kandırmakta, terör eylemleri yaptırmakta ve bir taşla kuş katliamı yapmaktadır.
Bu itibarla Kur’ân ve sünnete literal (lafzen) yaklaşarak oradan kendince hükümler çıkartan, bu iki kaynağın “ne dediği ve ne demek istediği” üzerinde kafa yormayan, bir başka ifadeyle “amaç, gaye, maksat üzerinde” yoğunlaşmadan sonuca varan, aklı devre dışı bırakan bu tür zihniyet mensuplarının büyük yanlışlar yaptığı, İslâm’a çok büyük zararlar verdiği, kendilerine ve tüm Müslümanlara zulmettiği aşikârdır.
Dolayısıyla böyle sakat bir din anlayışını benimseyen sözde Müslümanların Kur’ân’ı bu tarz bir okumayla anlamaya çalışmalarının son derece sağlıksız olduğu ve bu yanlışlık karşısında suskun kalmamanın gerekliliği açıktır. Çünkü bu adamların eylemleri tüm İslam dünyasına mal edilmekte ve Müslümanlar rencide/tedirgin edilmektedir. Dolayısıyla yıllardır yazdığımız şu gerçeğin altını bir kez daha çizmemiz farz olmuştur:
Kur’ân ve sünnete bütüncül bir nazarla bakmayan, lafzi anlamlara boğulan, vücûh ve’n-nezâir’i terk eden, sebeb-i nüzûle aldırmayan, teşbih, temsil, mecaz, kinaye, istiare gibi edebî sanatları göz ardı eden, sembolik anlatımları hakikatmiş gibi algılayan, mana ve maksat eksenli okumalar yapmayan, aklı ve muhakemeyi devre dışı bırakan kimseler mutlaka yanılır ve başkalarını da yanıltmaları kaçınılmaz olur. Bu nedenle vebalden kurtulmak isteyenlerin çok dikkatli olmaları, bilmedikleri sahada söz söylememeleri ve din hakkında konuşmayı terk etmeleri gerekir. Aksi halde Yüce Allah’ı ve Hz. Muhammed’i yanlış tanıtmanın vebaliyle ahiret günü cehennemden kurtulabilmeleri mümkün değildir.
Nitekim Müslüman olduğunu iddia eden, oysa Batılı ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından maşa olarak kullanıldıklarını bir türlü anlamayan bu akımların mensupları bazı menfur eylemlere girişmekte ve İslam’a açıkça zarar vermektedir.
Diğer taraftan Batılıların bir kısmının da İslam dinine karşı hakaretleri, istihzaları, aşağılamaları, her fırsatta saygısız ve seviyesiz üslupla kinlerini kusmaları ve Batı kamuoyunun da buna suskun/sessiz kalması elbette yanlıştır. Eleştiri ayrı şeydir, hakaret ayrı şeydir. Bunların yaptıklarının ifade özgürlüğü ile hiçbir alakası yoktur. Dolayısıyla Yahudilikle olduğu gibi İslâmî değerlere ve sembollere karşı hakarette bulunmak suç kabul edilmeli ve küstahça İslam’a saldıranlar kesinlikle cezasız kalmamalıdır. Aksi halde terör saldırıların ardı arkası da kesilmeyecektir. Bu terör eylemleri nasıl meşru değilse onların da İslam’ın kutsallarına hakaret etmeleri aynı şekilde haklı ve meşru değildir.
Dolayısıyla “ifade özgürlüğü” kılıfının arkasına saklanarak Müslümanların kutsallarına hakaret edenlere hak ettikleri cezalar Batılı ülkeler tarafından verilmelidir. Aksi takdirde bu gibi eylemlere zımnen destek verdikleri için suçludurlar; haksızdırlar ve ağlamaya/sızlanmaya hakları yoktur. Zira rüzgâr ekenin fırtına biçeceği, kendi düşenin ağlamayacağı, besledikleri karganın gözlerini oyacağı, kısacası yaptıklarının karşılığını görecekleri aşikârdır.
Öte yandan bir fikri çürütecek olan ondan daha sağlam fikirdir. Müslümanlar her türlü görüş ve düşünceye açıktır ve savunamayacakları fikirleri de yoktur. Ancak tahkir/alay/küçümseme/psikolojik baskı/fiili saldırı söz konusu olunca fikirleri konuşmak imkânsız hâle gelmektedir. Bu bakımdan özellikle yazılı, sesli, görsel veya sosyal medya aracılığıyla Hz. Peygamber’e tahkirde bulunanların yaptıkları doğru değildir. İslam’ı da, Hz. Muhammed’i de ilmî üslupla hakaret etmeden eleştirmeleri mümkündür. İslam âlimleri ise onlara gereken cevapları elbette vereceklerdir.
Diğer taraftan karşıt görüşlere fikirle değil de kendi kişisel görüşüne dayanarak şiddet ve terörle karşılık vermek de doğru değildir. Kaldı ki böyle bir kararı ancak devletin karar mekanizmalarında bulunan yöneticiler “ortak aklı devreye sokarak verir ve ilgili/yetkili kişiler” de bunu uygular. Bir kimsenin kendi kafasına göre eline silahı alıp İslam’a hakaret edenleri cezalandırması daha en baştan İslam’ın temel ilkelerine aykırıdır.
Öte yandan söz konusu teröristler insanlık dışı eylemleriyle “bir insanlık suçu” işledikleri için tüm Müslümanları bundan sorumlu tutmak ve “dinci terör” diye İslam’ı yaftalamak son derece yanlıştır; aptalcadır ve hastalıklı bir ruh hâlinin dışa yansımadır.
Zira kerameti kendinden menkul teröristlerin cinayetlerini İslam’a mal etmek art niyetli bir yaklaşımdır. Bu teröristlerin İslam ve Müslümanlarla hiçbir alakası yoktur. Bu eylemleri İslam ile ilişkilendirmeye çalışanlar sadece şeref ve namus yoksunlarıdır.
Bu nedenle Müslümanları suçlu göstermeye çalışan bu türlü algı operasyonlarına karşı dikkatli olmak ve bu oyunları bozmak gerekmektedir. Çünkü bu eylemleri bahane eden şer odakları bütün suçu İslam’a ve Müslümanlara mal etmekten çekinmemekte, Türkiye içerisindeki işbirlikçileri/algı operatörleri/etki ajanları da bu fırsatı değerlendirmekte, büyük bir zevkle İslam’a saldırmakta, iplerini ellerinde tutan Batılı abileri gibi sürekli havlamakta ve sağa sola çifte atmaya devam etmektedir. Burada atalarımızın “eceli gelen itin cami duvarına işeyeceği” sözünün bir kez daha hatırlatılmasında yarar olduğu ifade edilebilir.
Bu itibarla, nasıl cinayet işleyen bir Hristiyan nedeniyle tüm Hristiyanlarım ve Hıristiyanlığı suçlamak doğru değilse, aynı şekilde Müslüman olduğunu iddia eden birilerinin cinayetleri nedeniyle de İslam’ı ve Müslümanları suçlamak/karalamak yanlış ve anlamsızdır.
Öte yandan kendi kafasına göre karar vererek bu cinayetleri işleyen katiller veya satılmış sahte şeyhler/yarım hocalar/sahte halifeler tarafından cennet vaadiyle kandırılan cahil teröristler/caniler/beyni yıkanmış zavallılar/kurşun askerler/haşhaşîler de kesinlikle suçludur. Bu uyuşturulmuş beyinlerin cinayetlerini tüm Müslümanlara mal edip onları suçlu ilan etmek, ayrımcılık yapmak, ötekileştirmek, nefret söylemleri yaymak ve düşmanlığı körüklemek ise asla doğru değildir. Çünkü terör sadece Müslümanların değil, insanlığın ortak sorunudur. Kaldı ki yapılan bu eylemler doğrudan ve dolaylı olarak “hem İslam’a hem de bütün Müslümanlara” zarar vermektedir. Hz. Peygamber’in intikamını aldığını iddia edenler aslında bu saldırılarıyla en büyük hakareti/haksızlığı da ona yapmışlardır. Dolayısıyla terör eylemlerini meşru gösteren bir kimsenin Müslüman olması söz konusu değildir. Çünkü göz göre göre dinine bu şekilde zarar veren sefihlere sahip çıkmak, bütün uyarılara rağmen yapılan yanlışları onaylamak “o kişinin zaten Müslüman olmadığının” bir delilidir. Çünkü Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen birinin Müslüman olduğu iddiası yalandır/palavradır; o kişi olsa olsa sadece nifak ve fısk ehlidir.
Bu itibarla, oynanan oyunları ve algı operasyonlarını tarumar etmek ve etkisizleştirmek için dünyada yaşayan tüm Müslümanların alçakça terör saldırıları karşısında “terörü telin mitingleri ve yürüyüşleri” düzenlemeleri elzemdir. Hiçbir kimse İslam’ı hedef alan bu tür saldırılara karşı sessiz, suskun ve tepkisiz kalmamalı, net tavır ortaya koymalı ve onurlu ve ilkeli duruşundan asla taviz vermemelidir. Zira hiçbir kimsenin İslâmî değerleri ve sembolleri hoyratça tüketmeye/rencide etmeye, terör eylemleri meşru ve mazur göstermeye hakları yoktur.
Bu itibarla, terör eylemlerini yapan bu sözde Müslümanlarla İslam’ın ve diğer Müslümanların hiçbir ilgilerinin olmadığı tüm dünyaya kararlılıkla gösterilmeli, ölenlerin yakınlarına ve cinayetlerin işlendiği ülkenin halkına başsağlığı dilenmeli, aynı acıların tekrar yaşanmaması için “ortak adımların atılması gerektiği yönünde işbirliği çağrıları” yapılmalıdır. Ayrıca dünyanın neresinde olursa olsun ve kim yaparsa yapsın her türlü şiddet, vahşet ve barbarlığa aynı tepkiler gösterilmelidir. Tüm dünyada barış, huzur ve adaletin egemen olabilmesi için “birlikte yaşama kültürünün inşasına” hız, önem ve ağırlık verilmelidir.
Sonuç olarak, Batılı ülkeler sütten çıkmış ak kaşıklar değillerdir ve geçmişleri de oldukça karanlıktır. Bunlar dönüp kendilerine bakmak yerine İslam dünyasındaki bazı sakat/problemli/sapkın/yanlış din anlayışlarını/yorumlarını destekleyerek İslam’ı sekteye uğratacaklarını zannediyorlarsa yanılmaktadırlar. Zira gelecek asırlarda da en güçlü ve en gür ses İslam’ın sedası olacaktır. Onların tüm bu uğraşları zaten bu gelişmeyi/ilerlemeyi/büyümeyi akamete uğratmak içindir. Ancak burada asıl görev her zaman olduğu gibi aklı başında Müslümanlara düşmektedir. Bu oyunları bozmak için ortak aklı devreye sokarak dinlerini korumayan ve bu hususta ellerini/gövdelerini taşın altına koymayanlar ahiret günü vebalden kurtulamayacaklardır.
5 yorum
Değerli kardeşim, yazınızı baştan sona okudum. Batılılarla ilgili olarak yazdıklarınız doğru ve bilinen gerçekler. Hatta, eksiği bile var, İspanyol ve Portekizlilerin Güney Amerika kıtasında yaptıkları katliamları yazmayı unutmuşsunuz. Günümüzde, üzüldüğümüz gerçekler ise, teröristlerin büyük çoğunluğunun, geri bırakılmış Orta Doğu toplumlarından ve müslüman ülkelerden çıkmış olmasıdır. Tek tek örgüt isimlerini yazmıyorum. Üzünülen konu, bunların bir kısmının batılılarca, bir kısmının da, maalesef petrol zengini Arap ülkeleri tarafından finanse ediliyor olmalarıdır. Ülkemizde bile, pek çok masum vatandaşımızı kaybettiğimiz bombalı eylemler yaptıklarını hatırlayın. Batılıların bu bölgeye olan ilgileri, yer altı kaynakları ve özellikle bölgedeki petrol bitinceye kadar hep devam ediyor olacaktır. Bu nedenle yazınızın başlığına katılamıyacağım. Emperyal ülkeler, kendi illegal işlerini gördürmek ve oralardaki ticari faaliyetlerini devam ettirebilmek için, yörede faaliyet gösteren ajanlarıyla elde ettikleri, hırslı ve yarı cahil kişileri maşa olarak kullanıp, müslümanı müslümana kırdırıyorlar.
Haldun kardeşim,
Her ne kadar yazımın başlığına katılmadığınızı ifade etmiş olsanız da yorumunuz tam aksini söylüyor….
Yazımın başlığı şu: Müslüman Terörist Olamaz, Terörist de Müslüman Olamaz!
Siz “Emperyal ülkeler, kendi illegal işlerini gördürmek ve oralardaki ticari faaliyetlerini devam ettirebilmek için, yörede faaliyet gösteren ajanlarıyla elde ettikleri, hırslı ve yarı cahil kişileri maşa olarak kullanıp, müslümanı müslümana kırdırıyorlar” diyorsunuz…
Biz de zaten kendilerini kullandırtan bu aptalların müslüman olmayacağını, İslam’ı temsil edemeyeceğini, zira yaptıkları eylemlerle hem İslam’a hem de müslümanlara zarar verdiklerini söylüyoruz.
Dolayısıyla aynı şeyleri söylüyoruz ve yazımızın başlığı ile içeriği son derece uyumludur.
saygılarımla…
El Kaide, Boko Haram, Müslüman Kardeşler, DAİŞ, FKO, Hamas, FETO, Taliban ve digerleri, hepside müslüman terör örgütleri. Bunların tamamı müslüman ülkelerde örgütlenmiş olup, üyelerinin tamamı müslümandır. Görüldüğü gibi başlığın tam tersine, ‘müslümandan terörist de oluyor, teröristden de müslüman’. Maalesef üyelerinin hepsi de müslüman olup eylemlerini mübarek ve kutsal dinimiz adına gerçekleştirip, binlerce masumu katletmeye devam ediyorlar.
Haldun hocam,
Saydığınız bu terör örgütlerinin bazıları (El Kaide, Boko Haram, DAİŞ, İŞİD, FETO vs.) süper güçlerin istihbarat örgütleri tarafından kurulmuş ve bu “sözde müslümanları” kullanmaktadır.
Dolayısıyla bunlar kendilerine müslüman diyen ama fasık olduklarını gerçeğini unutanlardır.
Kendilerini kullandırtan bu aptalların müslüman olmayacağını, İslam’ı temsil edemeyeceğini, zira yaptıkları eylemlerle hem İslam’a hem de müslümanlara zarar verdiklerini yukarıda söyledik.
Özetle münafıklara, fasıklara, facirlere, mücrimlere, bir başka ifadeyle “sözde müslümanlara” bakarak İslam’ı ve samimi müslümanları suçlamak doğru değildir.
Biz bu tür teröristlerin müslüman olamayacağını makalede söylüyoruz…
ama onlar kendilerinin samimi müslüman olduğunu iddia edebilir…
siz veya başkaları bu iddiaya inanabilir…. ama benim inanmam mümkün değildir.
zira ben samimi mü’minlerle bu sözde müslümanları (münafık, fasık, facir, mücrim vs.) birbirinden tamamen ayırıyorum ve diyorum ki,
Müslüman Terörist Olamaz, Terörist de Müslüman Olamaz!
Saygılarımla…
Yukarıda yazdığım şu paragrafı tekrar dikkatinize sunuyorum:
“””Öte yandan kendi kafasına göre karar vererek bu cinayetleri işleyen katiller veya satılmış sahte şeyhler/yarım hocalar/sahte halifeler tarafından cennet vaadiyle kandırılan cahil teröristler/caniler/beyni yıkanmış zavallılar/kurşun askerler/haşhaşîler de kesinlikle suçludur. Bu uyuşturulmuş beyinlerin cinayetlerini tüm Müslümanlara mal edip onları suçlu ilan etmek, ayrımcılık yapmak, ötekileştirmek, nefret söylemleri yaymak ve düşmanlığı körüklemek ise asla doğru değildir. Çünkü terör sadece Müslümanların değil, insanlığın ortak sorunudur. Kaldı ki yapılan bu eylemler doğrudan ve dolaylı olarak “hem İslam’a hem de bütün Müslümanlara” zarar vermektedir. Hz. Peygamber’in intikamını aldığını iddia edenler aslında bu saldırılarıyla en büyük hakareti/haksızlığı da ona yapmışlardır. Dolayısıyla terör eylemlerini meşru gösteren bir kimsenin Müslüman olması söz konusu değildir. Çünkü göz göre göre dinine bu şekilde zarar veren sefihlere sahip çıkmak, bütün uyarılara rağmen yapılan yanlışları onaylamak “o kişinin zaten Müslüman olmadığının” bir delilidir. Çünkü Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen birinin Müslüman olduğu iddiası yalandır/palavradır; o kişi olsa olsa sadece nifak ve fısk ehlidir.””””
Saygılarımla….