Önceki bölümlerde Müslüman ve İman etmeye değinmiştim. Sözel olarak Müslüman’ım demenin yetmeyeceğini, bunu demenin o kişiyi sadece Müslüman grubun bir elemanı yapacağını belirtmiştim. Müslümanlık düzeyinde oluşun mutlaka her işte yalnız Allah’ın rızasının /sevgisinin öncelenilmesi, Allah’ın rızası için ayrıca mal ve gerekirse can ile mücadele edilmesi ile diğer gaybler /bilinmeyen, görülmeyen, elle tutulmayan Ahirete, Meleklere, bütün Vahiy kitaplarına ve bunları tebliğ etmekle görevlendirilmiş olan Peygamberlere de iman etmekle pekiştirilmesi şartını ayetlerle açıklamıştım.
Yine Evren bilimi ile uğraşan alimin (Fatır-28. Ayette Ulema denmiş) daha sağlam bir imana ulaşacağını, gerçek iman etmiş olana şeytanın musallat olamayacağını vurgulamıştım. İmanı değerlendirme yetkisinin ise peygamber de dahil, hiç kimseye verilmemiş ve sadece Allah’ta olduğunu, gerçek iman etmiş olanın olumlu amellerinin karşılıklarının henüz Dünya’da iken verilmeye başlandığını, bu kişinin bereketli bir bitki gibi etrafına da fayda sağlayacağını, şirk koşmaksızın doğrudan Allah’a yaptığı duasının kabul edileceğini ve Cehennem’de daha kısa süre kalacağını ayetler ışığında belirtmiştim.
Kur’an, Müslüman olan ile İman edeni ayırdığı gibi, Ahzab-35. Ayete göre Müslüman ile Mü’min oluşu da ayırmaktadır.
Ahzab-35. Ey insanlar! Şunu iyice bilin ki, sizlerden de Müslüman erkekler ve kadınlar, Mü’min erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, sözlerine sadık olan erkekler ve kadınlar, güçlüklere sabreden erkekler ve kadınlar, Allah’ın rızasını gözeten erkekler ve kadınlar, yardımsever erkekler ve kadınlar, oruç tutan ve kendini olumsuzluklardan uzak tutabilen erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, şirk-ortak koşmadan sadece Allah‘ı ön planda tutup anan erkekler ve kadınlar var ya, işte Allah onların da hepsine bağışlanma ve karşılık olarak büyük bir ödül hazırlamıştır”.
Mü’min olanla ilgili açıklamalara başlıca Taha-75, İsra-9, Enbiya-94, Mü’minun-1, Bakara-285, Enfal-2-4, Hucurat-15, Tahrim-5 ve Teğabun-13. ayetlerde rastlıyoruz.
Taha-75. Buna karşılık, Rablerinin huzuruna, olumlu /Salih ameller gerçekleştirmiş Mü’min olarak gelecek olanlar ise, en yüksek ödülleri, içlerinden ırmaklar akan Adn Cennetlerini hak edecekler ve orada sürelerce kalacaklardır. İşte, Allah’ı içtenlikle ananların sonu bu olacaktır.
İsra-9. Ey insanlar! Hiç kuşkusuz bu Kur’an, dileyenleri en doğru yola /hidayete yönlendirir. Salih ameller /Allah ile yapılan anlaşmaya sadakat, Muhkem /değişmez ana kurallara uygun olumlu işler gerçekleştiren ve beş gaybe (Allah’a, Ahirete, meleklere, peygamberlere ve vahiy kitaplarına) iman eden Mü’minleri karşılık olmak üzere büyük bir ödülle sevindireceği müjdesini verir.
Buradan anlıyoruz ki, Mü’min oluş, içten iman etme yanında, Salih ameller diye tanımlanan “Kur’an’da bildirilen ve 440 kadar ve her biri birer ibad ve ibadet etme yöntemleri olan Muhkem /değişmez ana kurallara uygun olumlu işler” gerçekleştirme olmaktadır. Ki bu olumlu amelleri gerçekleştiren, böylece içten imanlı gerçek Müslüman ve Mü’min olabilmektedir.
Bakara-58. ayette, sadece Salih /olumlu ameller gerçekleştirenlere “Salih Amelleriyle Güzel davrananlar” denmekte ve bunlara “Muhsin” deyimi kullanılmaktadır.
Bakara-58. Yine size; ‘Şu şehre girin. Orada bol bol yiyin ve özgürce yaşayın. Ancak şehre girerken de kimseye zarar vermeden girin ve Allah’tan af dileyin ki hatalarınızı bağışlayalım. Çünkü Biz, Salih amelleriyle güzel davrananlara /Muhsinlere daha fazlasını veririz’ demiştik.
Kur’an’da İman ediş ile Muhsinlik demek olan “Salih Ameller gerçekleştirme” ayrı, fakat her ikisi birlikte, birbirlerini tamamlayacak şekilde “Ya eyyuhal leziyna Amenu ve ‘amelus Salihati” şeklinde yer almaktadırlar. Bu şekilde ifade ilk olarak 13. iniş sırasındaki Asr suresinin 3. ayetinde yer almıştır.
Asr-3. İllelleziyne amenu ve ‘amilus Salihati vetevassav bil hakkı ve tevassav bissabr.. /3. Ancak içtenlikle iman edip, Salih ameller /Muhkem /değişmez ana kurallara uygun olumlu işler gerçekleştirenler ve birbirlerine Kur’an ile bildirilen gerçekleri tavsiye edenler, güçlüklere karşı sabretmeyi önerenler, Allah ile yapılan anlaşmaya sadakat demek olan doğru yoldadırlar. Onlar hüsrana uğramazlar”.
Aynı kullanım, ayrıca Buruc-11, Fatır-7-10, Meryem-60, Şuara-227, Hud-23, Nahl-97, Secde-19, Ankebud-9, Bakara-277 ve Maide-69. ayetlerde de yapılmıştır. Çünkü iman ettim demenin, sadece 5 gaybe inanmak ve bunlara inandım demekle eksik kalacağı ve mutlaka Salih ameller diye tanımlanan Kur’an’daki Muhkem /değişmez ana kurallara uygun olumlu işlerle pekiştirilmesi gerektiğini hem bu birlikte kullanımdan hem de Bakara-277. ayetten anlıyoruz.
Bakara-277. İman edip Salih ameller /Kur’an’daki Muhkem /değişmez ana kurallara uygun olumlu ameller gerçekleştirenlerin, salâtı ikame edenlerin /birlik bilinci oluşturma ve sosyal yardımlaşma faaliyetlerini kurumlar oluşturarak devam ettirenlerin /uygulayanların ve elde ettikleri imkânlarından zekât /vergi ve /veya yardım olarak verip toplumu faydalandıranların Rableri tarafından belirlenmiş ödülleri vardır. Onlar için bir korku ve bir üzüntü olmayacaktır.
Yine imanı pekiştirip içselleştirecek olan bu Muhkem /değişmez ana kuralların, iman etmenin pratik uygulamaları olduğu Fatır-10 ve Meryem-60. ayetlerle açıklanmıştır.
Fatır-10. Şunu da bilin ki, her kim onur ve şeref istiyorsa, bunlar tamamen Allah‘a aittir. Allah için kullandığı içten ve güzel sözler, olumlu /Salih amellerle birlikte olunca kişiyi daha da makbul kılar. Allah için kötü ve uygunsuz sözler söyleyenler ve planlayanlar ise, şiddetli bir azaba uğratılacaklar ve ne planlamışlarsa hepsi başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Meryem-60. Ancak hatalarını fark edince tövbe edip iman edenler ve imanlarını olumlu /Salih ameller gerçekleştirerek pekiştirenler hariç. Bunlar, en ufak bir haksızlığa uğratılmadan Cennete gireceklerdir.
Konuyu toparlayacak olursak, Müslüman oluş, iman ediş ile pekiştirilmekte ve gerçek Müslümanlığa ulaşılmaktadır. İman ediş, Salih ameller /Muhkem /değişmez ana kurallara uygun olumlu işler gerçekleştirmekle, diğer bir ifade ile Muhsin olunmakla pekiştirilmekte ve Mü’minliğe erişilebilmektedir. Sonuç olarak gerçek Müslüman olma, içten İman etme, Muhsin ve Mü’min olma dörtlü aşama sonucunda ancak 5. Aşama olan Makbul Kişi veya diğer bir tanımlama ile Kâmil insan /Arınmış İnsan aşamasına varılmayı sağlamaktadır.
Gerek Mü’min kişi ve gerekse İnsan-ı Kâmil konumuna ulaşmayı başarmış kişiler, Dünya okulundan mezun olmayı hak etmişlerdir. İnsan-ı Kâmil’liğe ulaşmış olan da SEVGİ-HİZMET ve ADALET uygulamalarını içselleştirmiş demektir.
Ancak Furkan-71. ayette, Mü’min ve Makbul kişi olabilmek için, yapmış olduğu Tövbelerinin mutlaka kabul edilmiş olması şartı üzerinde de durulmaktadır.
Furkan-71. Çünkü her kim içtenlikle iman ve tövbe edip, olumlu ameller de gerçekleştirirse, şüpheniz olmasın ki, artık onun tövbesi kabul edilmiş ve Allah’a yönelmiş demektir.
Bundan sonraki bölümde sadece Muhsin olan, Mü’min ve Makbul kişi veya Kâmil İnsan olabilen hakkında Kur’an’ın neler söylemiş olduğuna değineceğim.
· Muhsin olan, Kur’an’da belirtilmiş ve 440 sayıda olan Muhkem /değişmez ana kurallara uygun olumlu /Salih ameller /işler gerçekleştirme çabasında olan demektir. Zaman zaman bazı kişiler bana şu 2 soruyu sormuşlardır:
1- Ben Allah’a inanıyorum, fakat din diye bir şeye inanmıyorum. Yani diğer 4 gaybe (Ahirete, Meleklere, Vahiy kitaplarına ve Peygamberlere) inanmıyorum, şekilsel olan Namaz, Oruç ve Hac şeklinde ibad ve ibadet etme yöntemlerine inanmıyor, fakat ahlâka yönelik durumlara elimden geldiği kadar uyuyor ve kendimce iyi bir insan olmaya gayret ediyorum, muhtaçlara yardım etmeye ve vergimi de doğru vermeye çalışıyorum.
2- Ben Allah dahil hiçbir dine inanmıyorum ve hiç ibad ve ibadet de etmiyorum. Fakat sizin Muhsin’lik demek olan ahlaklı olmaya, muhtaçlara yardım etmeye de çalışıyorum.”.
Bu kişilerden ilki, Müslüman, fakat diğer 4 gaybe İmanlı olmadığından, eksik imanlı ve içten Mü’min de değil, sadece Muhsin Müslüman gruptan olmakta ve Deist olarak tanımlanmaktadır. Bu kişi, olumlu işlerini yaparken sadece Allah’ın rızasını /sevgisini ön planda tutar ve şirke ve riyaya da sapmazsa, yapacağı olumlu amellerine hem Dünya yaşamında hem de Ahirette nimetler verilecek, fakat eksik imanından dolayı, Ahiret’te bu eksik iman edişi nedeniyle hesap verecektir diye düşünüyorum.
İkinci gruptaki kişi ise Ateist diye tanımlanmakta olup, bu kişiye Dünya yaşamı sırasında olumluluklarına karşılık nimetler verileceği, fakat bu yaptıklarının Ahirete yansımayacağı, iman etmeyişinden de hesaba çekileceği, özellikle şirk-ortak da koşmuşsa, azap karşılığının Cehennem şeklinde fazla olacağı belirtilmiştir. Ateist olanın, şirk koşmaması nedeniyle Salih amellerinin tam olmasa bile kısmen de olsa Ahirete yansıyabileceğini düşünüyorum.
Kaf-26. “Ayrıca o, Allah’ı inkâr edip başka bir ilah edindi veya Allah’a inandığı halde başka bir ilah da edinerek O’na şirk-ortak koştu. Bu nedenle de hak ettiği o şiddetli azabın içine sokun” denecektir.
İsra-18. Tam bir imanının olmaması sonucu kim sadece acele eder ve bu geçici Dünya için istekte bulunur ve çaba gösterirse, uygun bulduğumuz üzere ona istediklerini veririz. Ancak Ahirette, ortak-şirk koşup bildirilenleri inkâr ederek küfre de saptığı için, huzurumuzda kınanmış ve kovulmuş bir şekilde onu Cehenneme sokarız““.
· Hucurat-10. ayette;
Hucurat-10. Ve bütün Mü’minler kardeş olduklarına göre de, kardeşleriniz arasında barışı adaletle sağlayın ve Allah’a karşı takva sahibi olun ki, merhamet edilesiniz” denmektedir.
Bu duruma göre sadece Müslümanım diyen veya sadece 5 gaybe İman ettim diyen de bu kardeşliğe hak kazanmamış olmaktadır. Çünkü Mü’min olan hem Müslüman’ım diyen hem içten İman etmiş olan, hem de İman edişini Salih amellerle /Muhkem /değişmez ana kurallara uygun olumlu amellerle, diğer bir ifade ile Muhsin olmakla pekiştiren kişi olmaktadır. Dolayısıyla da Din Kardeşliği olabilecek kişi sayısı çok azdır diyebiliriz.
· Dünya okulundan takdir ile mezun olabilen kişi Makbul kişi, yani Kâmil İnsan aşamasına ulaşabilen kişi demektir. Ve Makbul olan kullar, 5 gaybe içten iman etmeleri yanında, Allah ile yapılan anlaşmanın 7 sözüne sadık olma ve Muhkem /değişmez ana kurallara uygun ameller gerçekleştirmeyeceğim diye korku, endişe içinde /takva içinde olan kişilerdir. Çünkü bunlar, Allah’ın korkulacak değil, sevgi olduğunu, korkulacak olanın “Kendinden ve Allah’ın beklediklerine uyamayacağından korkmak” olduğunun bilincindedirler.
NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız inşallah artar:
“DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLȂNA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”, “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ”, “HADİS VE SÜNNET GERÇEĞİ” ve “KUR’AN-İNCİL-TEVRAT ORTAK OLAN VE OLMAYANA MUHKEM KURALLAR”
1 yorum
Hocam teşekkürler sayenizde bilğileniyorum.