Klasik Türk Sanat Müziği’nin unutulmaz üstadlarından Avni Anıl, Kaptanzade Ali Rıza Bey, Hammamizade İsmail Dede Efendi, Lemi Atlı, Münir Nurettin Selçuk hemen aklıma geliverenler ve daha niceleri ile değişik dönemlerde yaşamış olan Guillaume de Machaut (Orta Çağ), Josquin Desprez (Rönesans Dönemi, 1400-1600), Heinrich Schütz (Barok Dönemi, 1600-1750), Johann Sebastian Bach (Olgun Barok Dönemi), Wolfgang Amadeus Mozart (Klasik Dönem, 1750-1825), Piotr Tchaikovsky (Romantik Dönem, 1825-1900), Claude Debussy (Modern Dönem, 1900-1945) ve John Cage (1945 sonrası) gibi Klasik Batı Müziği’nin unutulmaz temsilcilerinin, acaba genetik yapıları da musiki yeteneği hiç olmayan sıradan insanlarınki ile aynı mıdır, diye düşünenimiz olmuş mudur ya da bunlar gibi bir müzisyen olmayı hayal etmeyen var mıdır? Elbette olmuştur ve bazıları düşünmekle kalmamış, daha ileri gidip geniş bir araştırma yaparak sonucu Moleküler Psikiyatri dergisinde yayımlamışlardır [Molecular Psychiatry (11 March 2014)| doi:10.1038/mp.2014].
Müzikal yeteneğin kalıtsallığı konusunda uzun bir süredir çalışan araştırmacılar, 76 aile ağacındaki 767 bireyi ele alarak, bu kişileri müzik yeteneği bakımından primer kapasitenin ölçü birimi olan ses diskriminasyonu (SP), süre (ST) ve ses kalıbı (sound pattern, KMT) yönünden karakterize etmişlerdir. Daha sonra, işitme ve nörobilişsel fonksiyon süreçlerini etkileyen birkaç tane tekli nükleotid polimorfizmi (SNP) adı verilen DNA belirteçlerini KELVIN bilgisayar programı paketi ile Bayesian bağlantı ve asosiasyon incelemesi yaparak müzikal yeteneğin kalıtsal yönünü aydınlatmışlardır. SP, ST ve KMT test verileri sonucunda en sıkı asosiasyon, 3q21.3 kromozomu üzerindeki rs9854612 belirteci ile bulunmuştur. Bu bölge, tonotopik haritanın çıkarılması açısından çok önemli olan “inferior colliculus (IC)” ve kohlear titrek hücreler (cochlear hairy cells)in gelişimini düzenleyen GATA protein 2 bağlama geni (GATA2)nin çok yakınına (birkaç düzine kilobaz kadar) lokalize durumdadır. En yüksek bağlantı olasılığı ise “protocadherin 7 (PCDH7)”geninin hemen yanı başındaki kromozom 4p14 ile SP fenotipi arasında bulunmuştur. Bu PCDH7 geninin de kohlear ve amigdaloid komplekslerde önemli rol oynadığına inanılmaktadır. PCDH7 genine ait iki rs13146789 ve rs13109270 SNP arasında sıkı bir asosiasyon bulunmuştur. Araştırmacılar da bu bulgularının, musiki yeteneğinin oluşumuna etkili olan işitsel gelişim genleri arasındaki önemli bağlantıyı ortaya koyan ilk çalışma olduğunu bildirmektedirler.
Yukarıda ana hatları ile açıklamaya çalıştığım musiki yeteneği ile genler arasındaki yakın ilişkiyi ortaya koyan araştırma sonucunu pek de doğru bulmayanlar da “Lost and Sound” adlı dokümanter filmden yola çıkarak fikirlerini güçlendirmeye çalışmaktadırlar (Simon Makin, Newscientist, 12.03.2014). Filmde, meninjitis sonucu iç kulaktaki hasardan dolayı sadece kohlear implantla duyabilen bir kızın muhteşem bir piyanist olabilmesi, genlerin musiki yeteneğini belirlemesini kabul etmeyenlerin dayanağını oluşturmaktadır.
Aslında her iki görüşün de haklı olduğu taraflar olmasına karşın birincisinin haklılık oranı biraz daha fazla gibi görünmektedir. Zira bir enfeksiyon sonucu işitme yeteneğini kaybeden ve sonradan çok iyi bir piyano icracısı olan kızın, sözü edilen genler bakımından durumu bilinmemektedir. Bu kızın DNA yapısı ilgili genler bakımından araştırılması belki de söz edilen çalışmayı en iyi destekleyecek bir bulgu ortaya koyacaktır.
Araştırmacıların da kabul ettiği gibi, musiki yeteneği sadece genlerin oluşturduğu bir genetik olgu değildir. Genlerin yanında yaşanılan yer ve kültür gibi çevresel faktörler de musiki yeteneğinin oluşmasında etkili olmaktadır.
Sözü edilen araştırma, sadece ilk bulguları ve musiki yeteneğinin genetik komponentini ele almaktadır. Beklenebileceği gibi, bu yeteneğin oluşmasına hem daha pek çok genin katkıda bulunması yüksek bir olasılıktır ve hem de pek çok çevresel etmenin etkili olması beklenmelidir.
Sonuç olarak, musiki yeteneği kalıtsal olmakla birlikte, bu fenomen üzerine, tıpkı zekâ düzeyinde olduğu gibi çevresel faktörler de etkilidir.
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.