Her dönem bir müzik enstrümanı çalamayışıma hayıflanmışımdır. Ama müzik eğitimcileri ile konuştuğumda "Öğrenmenin yaşı yoktur, azmederseniz öğrenirsiniz" derler. Geçmeyen, gecikmiş bir heves olduğunu düşünürüm. Geçen hafta sonu birlikte olduğum yine tıp bilim adamı olan ağabeyim (kuzenim) aynı hevesi taşıdığını dile getirdi. Bir müzik eğitmeni olan kayınbiraderimle bunu paylaştık, O’ da bize bunun zor olmadığını, özellikle de piyana çalmayı öğrenebileceğimizi söyledi. Hangi amaçla öğrenmek istiyorduk? Profesyonel bir kaygıyla mı, yoksa salt bir hobi olarak mı? Elbette ikincisi, hobi, biraz kendini eğleme, müziğin dinlendirici, yaratıcı, paylaşımcı ve sevgiyi çoğaltan yanlarından yararlanma amacıyla istiyorduk. Belki ilginç gelecek, belki de garipseyeceksiniz.
Şimdi sıkı durun, bir vilayet düşünün, bir vali atansın genç, dinamik, aydın kafalı, cesur, insan sevgisi her şeyin önünde olsun, insanların kendisi gibi gelişmişlik basamaklarını çıkmasını arzulamış bir vali. "Böyle bir yönetici var mı?" diye sorgulayacaksınız. Şimdi olayı ben anlatayım, siz değerlendirin geri kalanını.
Vali bir çok şey yapıyor, ama bu anlatacaklarım sizede ilginç gelecektir. Kente geldiğinde milli eğitim müdürü, tüm okulların yöneticileri ve müzik öğretmenleri ile toplantı yapıyor. Her okula bir piyano alınmasını, her okulda bir koro kurulmasını öneriyor. Bu koro yıl boyu müzik çalışmaları yapacak, yöresel ve gelenekselleşmiş, hepimizin dinlemekten zevk aldığı parçaları seslendirecek. Ayrıca okullarda hevesli çocukların müziğe yönelmesi sağlanacak. Peki, bu korolar ne yapacak? Bu korolar toplumun ortak zevki olan parçalardan oluşan repertuarı çok iyi icra edecek. Her koro bunu yapacak. Ulusal bayramlarda okullardaki küçük korolar bir araya gelip, kent korosu oluşturacak, bu koro stadyumda seyirci gibi oturacak, görev süreleri geldiğinde kalkıp repertuardaki türküleri bir ağızdan söyleyecekler.
Bu çabaların hepsi ne için yapılıyor? Ortak bir üst kimlik oluşturmak için. Bu ülkeyi sahiplenirken ortak bir amaç, birbirini anlamak, sevebilmek, ortak değerlere sahip olabilmek için. Bir arada yaşarken aynı tadı alabilmek, birbirini anlayabilmek, üzüntü ve sevinci yaşayabilmek için. İnsana ilk bakışta ütopya gibi, olmaz gibi geliyor. Zorlanmış bir davranış kazandırma çabası gibi gözüküyor.
Şimdi öykünün devamını merak ediyorsunuz. Evet korolar kuruluyor, çalışmalar yapılıyor, ortak çalışmalar yapılıyor. Herkes aynı heveste değil, aynı coşkuyla söyleyemiyor. Müzik kalitesi mükemmeliyet içermiyor belki ama toplu olarak söyleme çabası sergileniyor. Beklenen gün geliyor, bayram töreni sürüyor, bir an seyirci tribünlerinde birden bir hareketlenme oluyor. Birden altı yüz insan ayağa kalkıyor, günlük kıyafetleri içinde, hep bir ağızdan hepimizin diline pelesenk olmuş, hepimizin çok iyi bildiği, hepimizin her fırsatta kendi kendine mırıldandığı türküleri söylemeye başlıyorlar. Stadyumda farklı bir hava esiyor, insanlar şaşkınlık içinde bakıyor, bir süre sonra geri kalan seyirciler de eşlik etmeye başlıyor. Bir stadyum dolusu insan, bir kent korosu. Bir coşku, bir ortak ruh halinde insanlar birlikte söylüyorlar, pozitif, istenesi ve sevilesi bir hava oluşuyor. İnsanların birbirine davranışı değişiyor. Birbirlerine sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmaya başlıyor. Bu davranış değişikliği günlük yaşama taşınmaya başlıyor. Ne güzel kurgu, masrafsız, ama özverili bir çaba ve eğitim desteği ile toplumda sevgi tohumları ekmek, sevgiyi müzikle paylaşmayı sağlamak, üst kimlik oluşturma çabasını sürdürmek, düşünüldüğünde ne kadar takdire şayan bir davranıştır.
Kim mi bu aydın kafalı, insanlar için bilimsel tüm yöntemleri kullanma becerisi gösteren bilim insanı, yönetici, Muğla Valisi Sayın Dr. Ahmet Altıparmak. Kendilerini kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. İnsanı sevmek ve sevgi üzerine yeni projelerini bekliyoruz. Yüreğindeki sevgiyi bizlerle, tüm toplumla paylaşmasını bekliyoruz. Esenlikler diliyorum.