Ulusal bir gazeteden okuyoruz; namaz kılmayan öldürülebilir, böyle buyurmuş bir hoca. Sanal medya bu haber ve habere yorumlardan geçilmiyor. Gazetelerin manşetten abartmasına ve saptırmasına alışığız ya, haberin ayrıntısını okuyoruz, evet, hocanın tam da böyle söylediği iddia ediliyor. Namaz kılmayan azarlanır, dövülür ve nihayet öldürülür.
Allah Allah, kendimi Müslüman bilirim, İslam’ın, hele Türklerin İslami tarihine aşinayımdır, halifelikle yönetilen bir millettik biz, nasıl olmuştu da namaz kılmıyor diye insanların öldürüldüğünden bi haber olmuştuk.
Hele “insanlara, Dinin nedir? Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun? gibi Allah’ın soracağı soruları sormayın! İnsanlara; Aç mısınız? Bir şeye ihtiyacınız var mıdır? Bir sorunun var mı? gibi kulun kula soracağı sorular sorun” diyen Fatih Sultan Mehmet ecdadımızdan haberdarken. Bu işte bir iş var;
Merak edip hocanın bu sözü sarf ettiği konuşmayı buluyorum ve baştan sona dinliyorum. Hoca, böyle bir iddia var ne dersiniz? sorusuna cevap veriyor. Hemen her hocanın yaptığı gibi lafı gereksiz bir şekilde uzatıyor da uzatıyor. Şu alim şöyle demiş de, bu alim böyle demiş. Hatta bu alimin dediği konusunda öğrencileri mutabık değilmiş de, biz şunu esas alacakmışız falan filan.
Sahi konu neydi; biz kimiz; ne yapmak istiyoruz; nerden geldik nereye gidiyoruz diyesi geliyor insanın. Haa tamam hoca nihayet bu doğru değildir dedi adeta kısık bir ses ile, yorumu da biraz izleyicilere bırakarak. Bu kadar laf kalabalığından sonra kafası karışanlar için tekrar edeyim hoca dedi ki;
Namaz kılmayanın öldürülmesi doğru değildir bu iddia İslam düşmanlarına hizmet eder.
Bu netlikte söyledi mi, hayır. Neden peki böyle yapıyor bu hocalar; lafı dolaştırıyorlar, soruyu unutturuyorlar, konuyu karıştırıyorlar. En akla yakın açıklama şu ki; hoca önce peşrev çekiyor, diyor ki ben alimim, çok şey bilirim, onu bilirim, bunu bilirim, dayanaksız konuşmam falan filan. Halbuki bizim hocanın bilgisinin derinliğine değil, sorunun net cevabına ihtiyacımız var. Bilgi derinliğini sardedilecek yerin kitaplar olduğunu düşünüyorum. Anlatılarda konsantrasyon ve anlama sorunu olabilir. Kitap ifadelerini ise döner bir daha okuyabilirsiniz.
Tüm hocalar böyle değil elbette. İstisna da olsa, sorulara net ve kısa cevap verenler var. Onlar lafı bin yıl öncesinden getirmeye çalışmıyorlar. Doğrudan günümüzdeki insanın ihtiyaçlarına ve anlayışına uygun bir dille yanıt veriyorlar. Genellikle bu hocaların tarikat ve cemaat ehli hocalar tarafından dışlandıklarına şahit oluyoruz. Zaten en büyük sorunlarımızın başında, benim dediğim ve benim yolum doğru iddiası gelmiyor mu?
Halbuki Allah akıl vermiş, aklet, yani aklını kullan diyerek de emir buyurmuş. Cemaat hocaları cemaat dışı hocaları beğenmiyorlarsa ve insanların bu hocalar tarafından yanlış yönlendirildiklerini düşünüyorlarsa, onlara tavsiyem kendilerine soru geldiğinde kısa ve öz cevap vermeleridir. Hele video kaydı yapılıp her bilgi seviyesinden insanlara servis edilen durumlarda daha dikkatli olmak gerekir. Ağdalı konuşmayı bıraksınlar, bakın görün daha etkin olacaklardır.
Tekrarlamam gerekirse ben din alimi olsam ve sohbet toplantısında konuşuyor olsam ve bana böylesi bir soru gelse; sözlerimin başında öyle birşey yok, namaz kılmayan öldürülmez diyerek söyleyeceğimi sözlerimin başında net bir şekilde söylerim. Sonra söyleyeceklerim bu soru nerden çıktı sorusuna cevap olacaktır. Tabii açıklama konuşmasının sonunda, cevabı net ifadeler bir kere daha tekrarlarım.
Bu yazımda bu iddiayı gündeme taşıyan hangi gazete, söz konusu hoca kimdir özellikle isim belirtmedim. Zira bu ne bir gazetenin, ne de bir hocanın sorunu. Gazetenin yaptığı gerilim oluşturmaya yönelik ve doğru değil. Genel olarak bizim lafı dolaştırıp mevzuyu unutturmak gibi bir halimiz var buna dikkat çekmek istedim. Günümüz insanının, hele gençlerin anlatılar üzerinden değil, kısa mesajlar üzerinden bilgilenmeyi tercih ettiğini göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Hala bu konuları konuşuyor, tartışıyor ve ayrışıyor olmamızı aklım almıyor. Basit bir şekilde şöyle düşünüyorum. İnsan gelişme ve değişme potansiyeli olan bir varlıktır. Her kimin bir suçtan dolayı hayatı sonlandırılır ise, O kişinin değişme şansı elinden alınmış olur. Bu şansı alan kişi ya da kesim onulmaz bir suç ve günah işlemiş sayılır. Artık başkalarını yargılama, suçlama ve infaz etmeyi bırakmış olmamız gerekiyor.
Tarihimizin hiçbir döneminde öldürülmediği gibi bugün de namaz kılmayanlar öldürülmeyecektir ama, birbirimizi anlamamakta ısrar eden ve ayrıştıran bu dili kullanmaya devam eder isek, gerçekte var olmayan konular üzerinden eşinen ve patinaj yapan bir toplum olarak, radikal değişimlere gebe bir dünyada, içimize gömülüp gideceğiz.