Bizim Trabzon’da yöresel kültürün dili çok zengindir.
Bir şeyi anlatmak istiyorsanız, kelime bulma zorluğu çekmezsiniz. Kavramsal zenginlik kültürü sizi kurtarır. Bazen uydurma, bazen Rumca diye bilinen yöre kültürüne evrilen kelimeler, bazen de yüzyılların yerleştirdiği kullanıma hazır sözler, Türkçeyle harmanlanarak kullanılır. Bu kültürel ‘’söz’’ zenginliği, yöresel ‘’espri’’ zenginliğini de üretiyor.
Bu kültürden üretilen bir fıkra: Yöremizde sobaya ‘’beşko,’’küçük testiye ‘’kafega,’’ soba üstünde su dolu testinin kaynamasına da ‘’koğlaçis’’ derler.
Günlerden bir gün, ev sahibine yabancı bir misafir gelmiş. Ev işlerinde yardımcı olmak isteyince: ev sahibi çay demleme için kaynar suya ihtiyacı olduğundan şu şekilde yardım istemiş:
“Peşko’yu yak, üstüne kafega’yı koy, koğlaçis ettiği zaman çayı demleriz.” diye ricada bulunmuş. Doğaldır ki misafir hiçbir şey anlamamış.
Misafir, “Söylediklerini anlamadım.” deyince ev sahibinin cevabı şu olmuş:
“Neyini anlamadun? Peşko peşko, kafega kafega, koğlaçis’i de mi anlamadun?”
Ben, en azından 1968 yılından beri siyonizmin, kapitalizmin, emperyalizmin ne demek olduğunu ve ne yaptığını anlamaya ve anlatmaya çalıştım.
Söyledim, yazdım, tartıştım.
Türkiye halkının ‘sol’una siyonizmin ne demek olduğunu, sağına da kapitalizmin ne olduğunu anlatamadık. Sağına da soluna da birlikte emperyalizmin ne olduğunu anlatamadık.
Artık anlayalım:
- Narsizmin dini gururdur.
- Kapitalizmin dini para/dolar/faizdir.
- Emperyalizmin dini sömürü/zenginliktir.
- Siyonizmin dini ırkçılık/soykırımdır.
Trump, dinci ve ırkçı ideolojisini siyonizmle, kapitalizmle harmanlayarak yeni bir dünya görüşü tasarlıyor.
Bu dünya görüşünde, ABD geleneği açısından ve dış politika konusunda bir sapma yok. Sadece Trump’ın karakterini yansıtan narsizm etiketinin ilavesi var. Dünya kamuoyunu şaşırtan bu ayrıntıdır.
Benim üzüldüğüm şey, bizim bazı aydın olarak bilinen insanlarımızın bir türlü “peşko”nun kapitalizmi, “kafega”nın emperyalizmi, “koğlaçis”in siyonizmi simgelediğini anlamaktan gelmeleridir.
Trump’ın ideolojisinin hikâyesini artık doğru anlamalıyız.
Trump’ın hikâyesi yeni değil. İkinci Cihan Savaşı’nın sonundan başlar ve günümüze kadar değişik versiyonlarıyla dünya halklarına dokunur.
İkinci cihan savaşına biz girmedik; ancak halen açıklanmayan nedenlerle, savaşın egemeni olan ABD ve müttefikleri, hükümetimizin ABD yanlısı olarak ABD karşıtlarına karşı savaş ilan etmesini dayattılar. Akşam savaş ilan ettik, sabah olunca da Almanya ve Japonya’yi teslim aldılar, savaşı bitirdiler.
Savaşı bitirmek için bilimin ürettiği atomu parçalayarak o zamana kadar keşfedilen en büyük enerjiyi/atom bombasını Japonya’nın iki büyük kentini ortadan kaldırmaya yönelik, kullanma cüretini göstererek 150-300 bin insanın katledilmesini insanlığa batı medeniyeti olarak sunmuş oldular.
Savaş sonrası, savaşta ABD’nin müttefiklerine yardım programını gündeme getirdiler ve Türkiye’nin önce yardım programına dahil edilmemesi sonrada ABD’nin halen açıklanmayan ancak yaşanarak günümüze kadar uygulanması devam eden MARSHALL Yardımı’na Türkiye’yi de dahil ettiler.
Neydi bu yardımın parametreleri:
Tartışmaya açılsın, bilmediklerimiz bilim insanlarımız ve ilmi siyaseti bilen siyasetçilerimiz ‘yalan söyleyen tarih utansın’ hassasiyetiyle halkımızı aydınlatsın diye uyararak yazıyorum.
Biz en azından yaşadıklarımızı hatırlatmalıyız ki bizden sonraki nesiller doğruyu doğru, yanlışı yanlış; güzeli güzel, çirkini çirkin; iyiyi iyi, kötüyü kötü; dostu dost, düşmanı düşman bilsinler, istikbalimiz karanlık olmasın.
Marshall Yardımı:
Beslenmede: Öncelikle halkın cahil olduğunu, beslenmenin nasıl olacağını bilmediğini, köylülerin, özellikle köylü kadınların çocuklarını proteinle besleyemediklerini, tereyağının damar sertliğine sebep olduğunu, tansiyonu yükselttiğini, öğretmenler, muhtarlar ve bir takım bilim adamları kanalıyla kamu oyu oluşturduktan sonra, ücretsiz süt, tozu ve margarinlerle yardım kampanyaları yapılarak doğal protein ve doğal tereyağını beslenme kalemlerinden çıkarmanın eylemini gerçekleştirdiler.
Anadolu köylüsünün ürettiği doğal beslenmenin en önemli ürünlerin olan yumurta, süt, tereyağının yerini, İkinci Cihan Savaşı sonrası tankerlerde birikmiş ve artık kalmış süt tozları ve margarinler almış oldu.
Ne yazık ki, öğretmenler kanalıyla ilkokullarda süt tozları sulandırılarak çocuklara içtirilmiş, bazı bilim insanlarına ağır yağ olan tereyağının yerine hafif yağ olan margarinlerin tüketilmesinin daha iyi olabileceğini(!) benimsetebilmişlerdi.
Daha iyi (!) beslenmeyi öneren kapitalizm, Anadolu çocuklarını proteinsiz ve tereyağsız bırakan Siyonizm, daha 40’lı ve 50’li yıllarda anlaşılmalıydı.
Teknoloji yönünden: İkinci Cihan Savaşından arta kalan tankları yardım olarak sunan ABD, yedek parçalarını alma şartı koyarak, yedek parça almaya yetiştiremeyen ülkemiz yöneticileri, bırakın savunma sanayiini geliştirmeyi, konuyu gündemine almaya bile ortam bulamamışlardı. Ülkemiz gelişmekte olan ülkeler kategorisine kaydedilerek Güdümlü demokrasi aldatmacasıyla sömürtülmüştü.
Siyası yönden: Abdülhamit ve Atatürk döneminde İsrail’in Filistin topraklarında devlet kurmasına izin verilmemesine karşın, Abdülhamit’i tahtan indiren ve Atatürk’ü hastalandıran kapitalizm ve Siyonizm 1948de İsrail devletini ilk tanıyan ülkelerden olmamızı gerçekleştirmişti.
Eğitim yönünden, yüzyılın en önemli eğitim projelerinden olan Köy Enstitüleri projesinin halk arasında dedikodu kültürünü geliştirerek ve destekleyerek; okullarda fuhuş yapılıyor, kız erkek beraber eğitim göremez gerekçeleri ile projenin ortadan kaldırılmasının alt yapısını yerli işbirlikçilerle organize ederek ve koordinasyonunu sağlayarak başarılı olan emperyalizmdi.
Fulbright Programı kapsamında burslar vererek ve seçerek eğittiği öğrencileri, ülkemizin eğitim kurumlarında görevlenmelerini sağlayıp işbirlikçi olarak kullanan Siyonizm’di.
Din yönünden: İslam’a alternatif dinsel örgütler kurdurarak, kimine Kur’an eğitimi adı altında ezberlettirilerek anlamını anlamadan kurumsallaştırılmasını, kiminin kurucu liderini kutsallaştırarak dokunulmaz hale getirip eserlerini Kur’anın önüne geçirerek liderini mazlumlaştırıp, eserlerini meşrulaştırarak alternatif İslam iklimi oluşturan Siyonizmdi.
Hukuksal olarak: toplumun sosyolojisine uymayan yasa ve yönetmeliklerle eğitim kurumlarının ve üniversitelerin yönlendirilmesini dayatan emperyalizmin oluşturduğu kaotik ortamdı.
Ve darbelere devrim diyecek kadar bilinç altı hurafelerle doldurulan ideoloji sahiplerini kullanan Emperyalizm ve Siyonizm’di.
İşte Marshall yardımı, ikinci cihan savaşından bu yana her ayağa kalktığımızda darbe yediğimiz sürecin handikaplarının gizli olduğu plan; Truman doktrininin planladığı Marshall yardımının günümüze kadar sızan parametreleri.
Günümüzde nükseden Amerikan rüyasının Don Kişot aktörlüğüne soyunmuş başkanı Trump, ABD ideolojisine ilave ettiği ‘narsist’ karakterle, ABD’yi: ‘’Narsizm, Kapitalizm Emperyalizm ve Siyonizm ideolojisi’’ temeline oturtmaya çalışıyor.
Ancak bu kez Müslüman Türk Milletinin yapılandırdığı sert kayaya çarpmıştır.
Kendi Yeni Dünya Düzeninin, milletimizin yapılandırma sürecine girdiği DOĞAL DÜNYA DÜZENİ ile yarışma zorunda kalacağını bilmesi gerekiyor.
YOLUMUZ AYDINLIK OLSUN.
Not: Bu makale Filistin ve Suriye’de kurulmaya çalışılan devletlere, yeni MARSHALL yardımlarının planlandığı ve uygulama yöntemlerinin geliştirilme sürecinin yaşandığını hatırlatmak ve uyarmak amacıyla yazılmıştır.
3 yorum
Filistinlileri dayanıp destek alabilecekleri çevrelerden tecrit ederek çaresiz bırakıp buna razı hale getiriyorlar. Bu materyalist dünyevi bir aklın uygulaması. Sonrası bölgeyi ve kaynakları çıkarlarına göre paylaşmak gayreti ile devam ediyor. Dünyevi açlık böyle bir şey sonları Karun gibi olur. Mülk Allah’ın gam yok. Saygılarımla.
Ahmet hoca teşekkürler.
Mülkün sahibine ihanet etmedikçe sorun yok.
Hikmet hocam çok güzel bir Trump tanımlaması yapmış. Sömürgeci ABD ve Batının da tarihsel bir özetini çıkarmış. Elinize, kaleminize sağlık.