Tarif gerekirse, üniversiteler on binlerce öğrenciye çeşitli disiplinler açısından lisans ve lisansüstü eğitim verebilen çok çeşitli programları olan ve çok sayıda öğrenciye eğitim verme gibi özellikleri olan kuruluşlardır. Bu tarifte bir sorun yoktur. “Nasıl bir üniversite olmalı” sorusunun cevabı başlangıçta üniversite tarifine uygun olmalıdır diye cevaplandırılabilir.
Ülkemizde bir üniversitenin en az iki fakülte çerçevesinde kurulması gerekiyor. Bu fiziki yapıda da bir sorun yoktur. Ancak üniversitelerin iki önemli işlevi var ki üzerinde önemle durulması gereken bu işlevler ve bunların uygulamadaki karşılığıdır. Bu işlevlerden birincisi bilgi üretmektir. Bunun için gerekli olan araştırmalar yapılmasına uygun altyapılar, imkan ve ortam sağlamaktır. Bu işlerde maddi kaynak önemli bir konudur. Devlet tarafından finanse edilen üniversitelerde bu devletin bir plan ve stratejisini gerekli kılar ve bu planlama ve stratejiler de boşa para ve zaman harcamamayı hatta evrensel ve etik değerler çerçevesinde kazanmayı ilke edinir. Bunun için yurt dışından örnekler vardır: örneğin Japonya tıbbi alanda nanoteknoloji, kök hücre ve bir üçüncü konuda daha araştırmaları destekliyordu. Yani her araştırmayı desteklemiyordu. Çin eleştirel tartışmalara neden olsa da Ar-Ge’ye para ayırmadan endüstrisini kurdu ki bu bana “öğrenmenin en akıllıcası kendi hatalarından ders çıkarmak ise daha akıllıcası başkalarının hatalarından ders çıkarmaktır” özlü sözünü hatırlatır. Biz de maddi imkanlarını akıllıca kullanması gereken bir toplum olarak bu örneklerden ders çıkarabiliriz. Buna göre örneğin araştırmalar açısından her alanda en önemli 3 tane konuyu belirleyerek işe başlayabiliriz. Önemlilik ise etik değerlerin ışığında bu bizim ihtiyacımız mı, insanlığın ihtiyacı mı gibi sorulara ve daha sonra belki bize maddi fayda sağlayacak mı sorusuna “evet” cevabı vermekle belirlenebilir.
Üniversitelerin ikinci işlevi meslek sahibi insanlar yetiştirmek için lisans programları uygulamak ve ayrıca lisansüstü programlar ile bilim adamı yetiştirmektir. Bizim üniversitelerimizde lisans programları yaygın ve bunlarda sorun yoktur. Ayrıca lisansüstü programları da çok da az değildir. Hatta son on yılda sayıları tam olarak YÖK’ten edinilebilir doktora programlarının çok arttığını ve tıpta da yan dalların çok öne çıktığını görebiliyoruz. Tıpta artık ana dallar yan dal vermekten geriye bir şey bırakamadılar nerdeyse. Hatta ana dal küçük görülmektedir. Bu yaklaşımlar doğru mudur, yanlış mıdır, gerekli midir sorularının cevabı aslında ülkeden ülkeye, ekonomiden ekonomiye, endüstriden endüstriye değişmelidir. Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinde tüm üniversiteler yüksek lisans verir. Üniversitelerin bölüm sayfalarında vizyon ve misyonlarına bakacak olursak dünyaya liderlik yapacak bilim adamlarını yetiştirmek gibi ifadeler olduğunu görebiliriz ve hayranlık duymamak takdir etmemek mümkün değil böyle bir amacı. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üniversiteler elbette yüksek lisans verecek ve tıpta her alanda yan dalcı hatta yan dal içinde bile daha spesifik uzmanlık alanlarında uzman yetiştireceklerdir. Çünkü gelişmiş ve dünyada yaygın bir tıp teknolojisine sahipler. Her bir alt uzmanlık alanında teknolojinin de bir şekilde işin işinde olduğunu görmek mümkündür. Bilim ve teknoloji birbirini destekleyen bir bütündür o gibi ülkelerde. Yoksa “bilim için bilim” yapsalardı yabancı teknolojilerinin ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyan araştırmalarını devletleri destekler miydi ben çok emin değilim.
Biz yüksek lisans doktora vs. gibi alanlarda bilim adamı yetiştirme işini nasıl yapmalıyız konusuna gelince hemen cevap verecek olursak bunu akıllıca yani ihtiyacımıza göre yapmalıyız. Bunun için de önce üniversitelerimizin vizyon ve misyonlarını kendi ihtiyacımıza göre belirlemeliyiz. Bunu yaparken de bizim üniversitelerimizde eğitimin amacı nedir sorusunun cevabı ilk olarak cevaplamamız gereken soru olmalıdır. Basitçe mezunlardan ne bekliyoruz o alanda çalışmalarını mı yoksa o alanda bilgi üretmelerine ihtiyacımız var mı sorusuna cevap vermekten başlayabiliriz yani. Bu konusunun üstünde teknolojimizin ilerlediği her aşamada bir daha çalışılmalıdır. Ülkemizin bunlardan hangisine ihtiyacı var sorusunun cevabına göre bir eğitimin amacını yine teknolojideki ilerlemelere paralel tekrar tekrar oluşturmalıyız. Eğer yine düşünürsek bunu her bilim alanı için eşit bir şekilde yapamayacağımızı işi teknolojiye bağlı olarak götürmemiz gerektiğini zaten en baştan görebiliriz. Yoksa yetişmiş ve “şimdi ben ne yapacağım” diyen bilim adamları yetiştirmiş oluruz. Yani sonuçta tüketen değil üreten bilim adamı yetiştirmeyi baştan planlamalıyız. Bunun yapmamız gereken tek şey düşünerek adım atmak ve adım attıktan sonra düşünmektir.
Sonuç olarak üniversitelerimizin amacını biz kendi ihtiyacımıza göre belirlemeliyiz, yurt dışındaki üniversitelere bakarak aynen kopyalama yaparak değil. Bizim üniversite sayımız da bilim adamı sayımız da az değil ancak beklenen ilerlemeyi elde edebildik mi sorusunun cevabını ortaya döken tartışmalar yapmalıyız. “Nasıl bir üniversite” konulu tartışmaları üniversiteler, hem meslek adamları yetiştirmek hem de bilim adamları yetiştirmek açısından ve araştırmaların gerekli ve faydalı araştırmalar olma özellikleri açısında sorgulanarak yapılması bakımından, kendi içlerinde de ülke çapında da yapmalı. Tek bir cümle ile özetlemek gerekirse bir üniversitenin maddi kaynağı, fiziki şartları, özgür araştırma sonuçlarını koruyabilmesi vs. önemlidir evet ama üniversite düşünen, düşünerek kendi amacını belirleyen buna göre çalışan, bilgi üreten, teknoloji ile beraber yürüyen ve hatta kazandıran üniversite olmalıdır diyoruz.
1 yorum
Büyük resmi görmeye çalışmak*
Faydalandım,cok tesekkurler.