Herhangi bir konuda aksaklıkları gündeme getirmek kolay ve yaygın bir davranıştır. Tribündeki her seyirci, teknik direktör veya hakem kıvamındadır. Haykırarak beyan ettikleri hatalar genellikle duygusaldır. Gerçek sorunları ve sebeplerini tespit etmek sanıldığından daha zordur. Çözüm üretmek ise sıra dışı bir davranıştır, onu da dikkate alan azdır. Dikkate alanlar arasında karar vericiler varsa şanslıyız demektir.
Bir önceki yazıda, halen gösterimde olan “Tıp Eğitimi” isimli filmin gişe hasılatının düşük olacağını gerekçeleri ile birlikte ifade etmeye çalıştım. Şimdi yapılması gereken ise “Nitelikli Tıp Eğitimi” isimli yeni bir filmin çekilmesidir. Yeni film için kilit görev yapımcıya (siyasi irade) düşmektedir. Yapımcı yeni bir film yapmaya karar vermez ise eskisi ile idare etmek zorundayız demektir.
Şayet yeni film yapımına karar verilirse, YÖK tarafından ve sağlık bakanlığı işbirliği ile yeni senaryo yazılmalı, standartlar belirlenmelidir. Bu senaryoda anahtar kelime olan “nitelik” çok iyi tanımlanarak, objektif ve ölçülebilir parametreler ile somutlaştırılmalıdır. Kritik olan konu, niteliğin hangi aşamada ölçüleceğidir.
Bir hammaddenin ürüne dönüşmesi sürecinde tüm aşamalar önemlidir. Ancak, nihai ürün (mezun) özellikleri tüm süreçlerin özeti mahiyetindedir. Bu durum süreçlerin denetlenmeyeceği anlamına gelmez. Belirleyici olan mezun kalitesidir. Yeni filmin senaryosunda mezun olacak öğrenciler merkezi olarak, nitelik yönüyle ve objektif parametrelerle değerlendirilmelidir.
Mezun veya mezun adaylarının niteliği, başlangıç olarak analiz düzeyindeki sorular ile yapılacak olan merkezi sınavlar ile belirlenebilir. İlerleyen aşamalarda ise nesnel yapılandırılmış klinik sınav (OSCE) ile değerlendirme gerekir. OSCE gibi performans sınavları, gerçek hayatta sağlık hizmeti verme yeterlilik düzeyini değerlendirmeyi sağlar. Gelişmiş ülkelerde hekimlik yapmak için OSCE sınavını geçme zorunluluğu olması anlamlıdır.
Mezun kalitesine göre fakülteler kategorilere ayrılmalı ve asgari düzeyin altında kalanların kontenjanları dondurulmalıdır. Mezun kalitesi yüksek olan fakülteler maddi ve manevi olarak ödüllendirilmelidir. ÖYSM sınav kılavuzlarında fakülte eğitim kalitesinin A, B, C, D gibi kategorilere ayrılarak ilan edilmesi manevi bir ödül olacaktır. Fakülteler bütçelerinin de her kategori için farklı olması doğaldır.
TUS sınavlarının da analiz düzeyini ölçecek şekilde düzenlenmesi ve çoktan seçmeli soru tipinden uzaklaşılması önemlidir. Başlangıç olarak çoklu seçmeli soru tipi kullanılması uygun olacaktır. İlerleyen süreçte, teknolojik alt yapı ve nesnelliği yüksek düzeyde sağlamak kaydıyla, boşluk doldurmalı ve açık uçlu sorulara geçilmelidir. Yeterli alt yapı oluşturulduğunda ise TUS sınavı iki aşamalı olmalı, ikinci aşamada OSCE uygulanmalıdır. TUS sınavları, mezunun sağlık hizmeti performansının düzeyini ölçecek hale geldiğinde, fakültelerin eğitim kalitesi için iyi bir belirleyici olacaktır.
Sağlık ile ilgili birimlerin aynı çatı altında toplanacağı “Sağlık Bilimleri Üniversiteleri” kurulması da seçenekler arasında olmalıdır. Bu oluşum idari performansı yükseltecektir. Tıp fakültesi kontenjanlarının kademeli olarak azaltılması da eğitim kalitesini artıracaktır.
Yeni ve nitelik odaklı bir senaryomuz olsa bile yerel uygulayıcılar rollerini oynamaz veya oynayamazlarsa da amaca ulaşılamaz. Yerel yöneticilerin en önemli görevleri olan “eğitim” ile ilgilenme düzeyleri, ilgili kurumdaki temel belirleyici faktördür. Ne yazık ki istisnaları dışında, yerel yöneticiler kendilerine dokunmayan işlere yeterli ilgiyi göstermezler.
Halen % 500-600 olan dekan ve rektör döner sermaye ek ödemelerinin mezun kalitesine göre % 0 ile % 900 arasında uygulanması iyi bir başlangıç olacaktır. Rektörlerin yeniden atanmalarında, kurumun eğitim performansının belirleyici olmasının da etkisi yüksektir.
Yerel uygulayıcıların ana aktörleri öğretim üyeleridir. Öğretim üyeleri eğitici potansiyeline göre heterojen dağılım gösterir. İlk aşamada nitelikli ve istekli eğiticilerin belirlenmesi gerekir. Ancak, bu aşama objektif parametrelere göre yapılarak, idarecilerin keyfine bırakılmamalıdır. Öğrenci geri bildirimi, ders içeriği, sınav soru kalitesi, cevaplanma oranı gibi parametreler değerlendirme için kullanışlıdır.
Eğitici potansiyeline sahip olan öğretim üyeleri, nitelikli “eğitici eğitimi” programları ile geliştirilmelidir. Ekonomik kaynakların, sağlık hizmetlerine yakın düzeyde, eğitim fonksiyonuna da aktarılması gerekir. Halen uygulanmakta olan standart ders ücreti ödemesi yerine, “niteliğe göre ders” ücreti ödenmelidir. Döner sermaye ek ödemelerinde, nitelikli ders veya uygulama yapan öğretim üyeleri, sağlık hizmeti veren hekimler kadar ek ödeme alabilmelidir. Buradaki kritik unsur ise ders veya uygulama kalitesinin objektif parametrelere göre belirlenmesidir.
Eğitimde dönüşüm uzun ve meşakkatli bir yolculuktur. Önemli olan ilk adımın atılması, yapımcının “nitelik” odaklı yeni bir film isteğini beyan etmesidir. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” gibi radikal bir kararı alabilen siyasi iradenin, bu kararı da vermesi mümkündür.