Rusya’nın sıcak denizlere inmek hususunda isteklerinin önüne Karlofça ve İstanbul antlaşmaları ile set çekilince Rusya yönünü İsveç’e çevirmişti. İsveç Kralı Rus tehlikesine karşı Osmanlı’ya iş birliği teklifinde bulunmuşsa da Osmanlı bu teklife Rusya ile arasında olan barış anlaşmasından dolayı çok sıcak bakmadı. Bu arada Rusya üzerine yürüyen İsveç Kralı başlangıçta önemli bir zafer kazanmışsa da Rusya’nın ani bir baskını ile karşı karşıya kaldı. Poltava yakınlarında meydana gelen bu baskın sonrası İsveç Kralı XII. Şarl (Demirbaş) canını zor kurtararak Osmanlı topraklarına sığındı. Rus Çar’ı Osmanlı’ya sığınan kralın geçiş güzergâhını kapatarak memleketine dönmesini engelledi. Bu durum karşısında çaresiz kalan kral, Osmanlı memleketinde yaşamaya mecbur kaldı. Başlangıçta Osmanlı ile diplomatik ilişki kurmakta tereddüt eden XII. Şarl, Sultan III. Ahmed tarafından çok iyi karşılandı. Kral, Sultan’ın bu davranışı karşısında bir ara tereddüt etse de elçisini İstanbul’a yolladı. İsveç elçisi Divan’ı Hümâyun’da kabul edildi. Bu kabul sonrası Sultan III. Ahmed kralın ihtiyaçlarının giderilmesi ve Bender’de ikameti için Özi valisi Yusuf Paşa’ya talimat verdi. III. Ahmed tarafından çok iyi karşılanan kralın tüm ihtiyaçları devlet tarafından karşılandı. Kralın güvenliğinin sağlanması için de İstanbul’dan silah ve silahtar zümresinden 1500 serdengeçti Bender’e gönderildi. Böylece Osmanlı Kral’a karşı misafirperliğini en iyi şekilde göstermiş oldu. Kral ve mahiyetinin barınma başta olmak üzere tüm ihtiyaçları bölge valileri ile birlikte Kırım Hanı’nın mahiyetinde en iyi şekilde karşılanmaya çalışıldı. Nakit sıkıntısı çeken Kral’a borç para da verildi. Kral Osmanlı’dan aldığı borç parayı daha sonra ödemek üzere senet verdi. Fakat kralın 1718 senesinde bir muharebe sırasında ölmesi üzerine bu borç para ödenmedi. Damat İbrahim Paşa döneminde bu paraların tahsili için Bekçi Mustafa Ağa Stockholm’e gönderilmişse de İsveç’in içinde bulunduğu ekonomik durum sebebi ile Osmanlı borçları tahsil edemedi. Bu borçlar daha sonra Osmanlı sultanı I. Mahmud tarafından silinmiştir.[1]
İsveç Kralı’nın Osmanlıya sığınması başta Rusya ve Avusturya olmak üzere birçok Avrupa devletinin en önemli diplomatik konularından birisi haline gelmiştir. Rusya, Kralın teslimi konusunda Osmanlı Devleti’ne baskı yaptıysa da bir sonuç alamadı. Çünkü Osmanlı sultanı Rusya’nın baskılarına rağmen kralı iade etmedi. İsveç Kralı’nın Osmanlı Devleti tarafından korunması yeni bir Osmanlı Rus mücadelesini de başlatmış oldu. Çorlulu Ali Paşa kralın tesliminden yana olduğu için görevden alındı. Onun yerine Baltacı Mehmed Paşa sadrazamlık makamına getirildi. Osmanlı topraklarında ikamet eden Kral XII. Şarl’da durumu yakından takip etmekteydi. Kralın elçisi Ponitovk İstanbul’a gelerek sarayda bazı görüşmelerde bulundu. Aslında kral menfaati icabı bir Osmanlı-Rus savaşı istemekteydi. Bu durum Osmanlı Devleti’nin de ilk seçenekleri arasındaydı. Çünkü Osmanlı Devleti Karlofça ve İstanbul antlaşmalarının acısını hala unutamamıştı. Böyle bir vesile ile çıkacak bir Osmanlı-Rus mücadelesi Osmanlı Devleti’nin elini diplomatik anlamda güçlendirecek gibi gözükmekteydi. Bu arada Rusların Buğdan arazisine girerek Osmanlı topraklarını ihlal etmesi bardağı taşıran son damla oldu. Siyasi ve diplomatik ortamın da elvermesi üzerine Rus elçisi Yedikule’ye hapsedilerek Rusya’ya savaş açıldı. İsveç meselesi bahane edilerek açılan bu savaşın asıl nedeni, Rusya’nın Karadeniz’e inme hususundaki istekleri ve bu yönde adımlar atmasıdır. Osmanlı-Rus savaşına Rusya’nın da istekli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Rusya 1700 İstanbul Antlaşması ile tam istediklerini elde edememişti. Yeni bir Osmanlı-Rus savaşı Rusya’nın bu emellerine hizmet edecek gibi görünmekteydi. Bu arada İsveç Kralı’nın Osmanlı tarafından himayesi ve bu duruma Avrupa devletlerinin ekserisinin de karşı olması durumu biraz daha kolaylaştırmıştır.[2]
Osmanlı Devleti’nin siyasi ortamı kollayarak 1710 Kasım’ında Rusya’ya savaş ilan ettiğini bir önceki parağrafta ifade etmiştik. Rusya, Prut savaşında Osmanlı karşısında ağır bir yenilgi alarak 22 Temmuz 1711 yılında Prut Antlaşması’nı imzaladı. Rusya bu antlaşma ile şimdilik Karadeniz’deki isteklerinden tekrar vaz geçmiş oldu.[3] Antlaşma gereği Azak kalesini iade edecek, Azak denizi kıyısında Rus Taygan kalesini yıkacaktı. Aslında Prut antlaşması Osmanlı-Rusya arasındaki güç dengesi yönünden önemli bir değişiklik getirmedi. Sadece İstanbul Antlaşması’ndaki kayıpların bir kısmının telafisine imkân vermiştir. Fakat bu antlaşma her ne kadar Rusya’nın aleyhine de olsa diplomatik anlamda Avrupa güçler dengesinin değişmesinde önemli bir dönüm noktası kabul edilebilir.[4] Çünkü Rusya bu dengeyi on altı yıl süren büyük savaş sonrası imzalanan Karlofça Antlaşması ile değiştirmek istediği için başlangıçta Karlofça Antlaşması’na imza koymayarak Osmanlı karşısında daha rahat etmek ve istediklerini alabilmek düşüncesi ile Osmanlı ile daha sonra İstanbul Antlaşması yapmıştı. İstanbul Antlaşması’nda da istediğini alamayan Rusya, 1711 savaşını kaybetmiş bile olsa Prut Antlaşması’ndaki bazı maddeleri yerine getirmedi. Bunun üzerine Rusya üzerine yeni bir sefer kararı alındı. Bu durumdan korkan Rusya, Karadeniz’in kapısı konumundaki Azak ve Taygan kalelerini yıktı. Fakat Osmanlı Devleti’nin bu durumdan pek memnun olduğunu söylemek mümkün değildir.[5] Çünkü Osmanlı Devleti neticelenmemiş İsveç ve Lehistan meselesi yüzünden Rusya’ya tekrar harp açmaya karar verdi.[6] Fakat Osmanlı Devleti’nin harp kararı vermesi üzerine İngiltere ve Hollanda elçilerinin arabuluculuğu sayesinde Edirne’de 5 Haziran 1713’te bir antlaşma imzalandı. Antlaşma gereği Rusların Lehistan’ı hemen terk etmesi, XII Karl’ın ülkesine dönmesi ve Rusların Karadeniz kıyılarındaki toprakları bırakması sağlandı. Bu antlaşma ile şimdilik Osmanlı Devleti’nin kuzey sınırı sorunu çözülmüş oldu. Osmanlı Devleti, Prut zaferi ile başlayıp 5 Haziran 1713 yılında son şeklini alan bu muahede ile Rusya’nın Karadeniz’e inme ve Balkanlara açılma hususundaki isteklerinin önüne geçmiş oldu.[7]
1711 Osmanlı-Rus savaşının en önemli sebeplerinden sayabileceğimiz İsveç Kralı XII. Şarl, savaş bitmesine rağmen memleketine dönme hususunda çok isteksiz davranmıştır. Bu durum Osmanlı iç işlerinde de bazı sorunların çıkmasına neden oldu. Mesela muzaffer komutan ve sadrazam Baltacı Mehmed Paşa XII. Şarl’ı zorla ülkesine göndermek istediği için görevinden alındı. Fakat devlet erkânı ve yeni sadrazam da kralın memleketine gönderilmesi düşüncesindeydi. Çünkü 1711 Osmanlı-Rus savaşının en önemli sebeplerinden birisi misafir olmanın ötesinde “demirbaş” unvanına layık olacak bir süre, XII. Karl’ın Osmanlı Devleti tarafından korunmasıydı. Osmanlı devlet erkânının tüm baskılarına rağmen memleketine geri dönme hususunda çok isteksiz olan Demirbaş Şarl’ın günlük ödeneği 414,5 kuruştan 50 kuruşa indirildi. Hatta Kral’a eğer Osmanlı ülkesinde hala oturmaya devam edecekse reaya olarak başka bir yere yerleşmesi teklif edildi. Tüm bu baskılara rağmen kral memleketine dönmeme konusunda ısrarını devam ettirdi. Bu durum üzerine Kral 1713 yılı başlarında Dimetoka’da bir konağa yerleştirildi. Yıllarca Osmanlı Devleti’nde ikamet etmesinden dolayı haklı bir şekilde “Demirbaş” unvanına sahip olan XII. Karl, 1714 sonlarına doğru kendi isteği ile memleketine dönme arzusunu hükümet yetkililerine bildirdi. Bu istek üzerine gerekli hazırlıkları yapan Kral Eylül 1714’te Osmanlı topraklarından ayrıldı.[8] Kralın Osmanlı topraklarından ayrılması Osmanlı yönetimine rahat bir nefes aldırdı.
[1] Tahir Sevinç, “İsveç Kralı XII. Şarl’ın Osmanlı Devleti’ne İlticası ve İkameti (1709-1714), History Studies, 6/I, s. 142-144.
[2] Nicolea Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1640-1774), (Çev. Nilüfer Epçeli), C. IV, Yeditepe Yayınevi , İstanbul, 2005, s. 232 vd.
[3] Said b. Halil İbrahim, Tarih-i Sefer-i Rusya, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Kısmı, Nr: 2143, 3b, 4a.
[4] İlber Ortaylı, “Une Proclamation Universalle du Cimée de Janvier 1711”, Studies on Ottoman Diplomatic History, (Ed. S. Kuneralp), The Isis Press, İstanbul, 1987, s. 105.
[5] Mücteba İlgürel, “III. Ahmed”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınları, C. XI, İstanbul, 1993, s. 120.
[6] BOA, C. AS, 103/4660.
[7] Stanford Shaw,Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye,(Çev. Mehmet Harmancı), E Yayınları, İstanbul, 1983, s. 315.
[8] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s. 91-95; Sevinç, a.g.e., s. 151-155.