Önce geleceğimiz ve umudumuz olan üstün yetenekli gençlerimizin ülkeyi terk ettiklerini örnekleri ile anlatan “Bu Çığlığımı Mutlaka Okuyun” başlıklı bir yazı yazdım. Bu yazıma gelen soru ve yorumların neden gidiyorlar üzerine yoğunlaşması üzerine bu defa “Neden Gidiyorlar” başlığı ile ikinci bir yazı yazdım. İkinci yazım üzerine gelen soru ve yorumlar ne yapmalı üzerine yoğunlaşınca bu yazıyı kaleme aldım.
Aşağı yukarı bir aydır kafamdaki çözüm önerisini okunabilir bir yazıya nasıl dönüştürebilirim diye düşünürken imdadıma Nobel ödüllü insanımız Prof. Dr. Aziz Sancar yetişti. Yapılması gereken onun hayat hikayesinde ve yaptıklarında yazılı diyeyim ben size. Bakalım;
Tıp fakültesini bitiren Dr. Aziz Sancar Amerika’nın yolunu tutar. Başlangıçta, başta barınma olmak üzere birçok zorluklar çeker. Çalışkanlığı hocanın dikkatini çeker ve onun yardımını görür. Nitekim bu çalışkanlık Nobel ödülüne uzanan bir başarılı yolculuk ile sonuçlanır.
Prof. Sancar ister ki, kendi yolundan gitmek isteyen Türk gençleri aynı zorlukları çekmesinler. Onlar için kafasında bir misafir evi planlar. Bunun için 2008 yılında aldığı Vehbi Koç ödülünü ve aile birikimini harcar. Böylece aynı zamanda Türk Kültür Merkezi olarak faaliyet gösteren Türk Evi ortaya çıkar. Sadece ve sadece 4 öğrenciyi misafir edebilen bu evin rağbet görmesi ve bir kültür merkezi olarak Amerika’daki Türklerin buluşma mekanı olması üzerine, genişletme sevdasına düşer. Nasıl yaparım derken imdadına 2015 yılında aldığı Nobel ödülü ve Bursalı iş insanları yetişir.
Prof. Sancar bir rol model. İşte böyle olmalı diyebileceğimiz ne kadar haslet var ise şahsında barındırıyor. Başarılı ve ödüllü bir bilim insanı. Kalbi Atatürk ve Türkiye sevdası ile dolu. Yardım etmeyi ve insanımıza sahip çıkmayı seviyor. Bunu sadece ve sadece memleket sevdası için yapıyor. Şimdi siz, böyle bir rol model insanın sağladığı imkanlar ile Amerika’da tutunma imkanı bulan, üstün yetenekli bir gencin, hangi duygular ile kariyer planlaması yapacağını bir düşünün.
Elbette ki gençlerimiz ülkeyi terk etmesinler. Geleceklerini ülkelerinde ararken, üretecekleri katma değer de ülke içinde kalsın. Ama iki yazımda da tarifini yapmaya çalıştığım süreci, maalesef bugünden yarına tersine çevirmek mümkün değil. Bu duruma nasıl birkaç yılda gelmedi isek, çözümü de birkaç yılda üretemeyiz. Yani biz birkaç yıl içinde yurt dışına beyin göçünü durduramayız. Bunun için toptan sosyolojik bir dönüşüme ihtiyacımız var. Bizim ise acil müdahaleye ihtiyacımız var.
Bir grup gencimiz yurt dışına zaten çıkmış durumda. Onları geri döndürmek mümkün olmadığına göre, onlara bulundukları ülkelerde sahip çıkmak gerekir. Bu sahip çıkma ifadesinin içini öyle bir dolduracağız ki, onların bir gözleri ve bir kulakları, yani akılları ülkelerinde olacak. Yaptıkları her işte ve attıkları her adımda ülkelerinin ve kendi insanlarının desteklerini üzerlerinde hissedecekler. Yarattıkları her katma değerde acaba bundan ülkemi nasıl faydalandırabilirim diye düşünecekler.
Gidenlere sahip çıkma gayreti aynı zamanda onları ülkelerine karşı borçlandırma sürecidir. Biz ilköğretimden lise ve fakülte sonuna kadar ülkenin eğitim imkanlarını olabildiğince onlara sunmuştuk. Yani demem o ki bu bakımdan bu ülkeye zaten borçlular. Biz onlara bulundukları ülkelerde sahip çıkma gayreti içinde olduğumuzda, hem bu borcu hatırlatmış, hem de ilave yükümlülükler yüklemiş olacağız.
Prof. Sancar örneği çoğaltılabilir. Benim aklıma hemen hemşerim Prof. Yusuf Altıntaş geliveriyor. Hayatını hikayeleştirdiği kitabından anladığımız; benzer şekilde ülke dışında zahmetli bir tutunma mücadelesi veren Prof. Altıntaş, Kanada’nın en prestijli bilim ödülünün sahibi. Neden bir misafir evi de Kanada’da onun adına kurulmasın. Denizli’nin iş insanları böylesi bir projeyi destekleyecektir.
Ya da Prof. Sancar adına farklı ülkelerde misafir evleri kurulur. Bu evlerde kalanlar yılda bir Türkiye’de veya farklı ülkelerdeki bu kültür merkezlerinde bir araya getirilir. Kendilerini tanıttıkları bilimsel bir sempozyum ortamı oluşturulur. Tanışma kaynaşma Türkiye’de yürütülmekte olan kimi projelerin puzzle parçalarını tamamlayabilir.
Ayrıca bir avcı timi oluşturmak lazım. Hali hazırda yurt dışına çıkmış, tutunmuş ve tutunmaya çalışan üstün yetenekli gençlerimizin izini süren. Neredeler, ne yapıyorlar, hangi alanda çalışıyorlar, ihtiyaçları var mı, nasıl karşılanabilir. Çalıştıkları alanlar Türkiye’deki hangi projeler için tamamlayıcı olabilir gibi.
Tüm bu çabaların profesyonel bir ekip tarafında amatör bir ruhla yapılması gerekir. İçinde siyaset, cemaat, tarikat, parti, ideoloji olmayan, sadece Türk olma şuuru ve anlayışı ile. Bakarsınız bu çabalara Türk devletlerinin üstün yetenekli gençleri de eklemlenir. Reklama başvurmadan, iyilik yap denize at misali.
Haydi, bugünden tezi yok, 40 yıldır üniversite sınavlarında ilk bine girmiş ve yurt dışına çıkmış gençlerimizin envanterini çıkaralım ve peşlerine düşelim. Sonra ilk iki bine girenler derken arkasını getirelim. En büyük yatırım insana yapılan yatırımdı ya, hem yapılmış yatırımları devşirelim hem de yatırım yapmaya devam edelim.