Sanat ve bilim alanlarında, eleştirel düşünce adıyla önemli bir yere sahip olan eleştiri kavramı, günlük yaşamda başkalarının açığını bulma ya da eleştiri yapana üstünlük sağlama gibi olumsuzlukları çağrıştırır. Bu nedenle de eleştirel davranış; toplum tarafından kabul gören bir davranış biçimi değildir. Çoğu kimsenin, gördüğü eksiklik ve yanlışlıkları görmezden gelmesi ya da bunları dillendirmekten kaçınması bu nedenlerle bağlantılıdır. Böylece “Etliye sütlüye karışmamak” diye adlandırılan tepkisizlik; adeta bir erdem olarak nitelendirilmektedir. Bugün siyasi ve sosyal alanda çekilen sıkıntıların bu yanlış tutum sonucu ortaya çıkmış olabileceğini söylemek bir abartı olarak düşünülmemelidir.
Eleştiri; gerek sanatsal ve bilimsel alanda gerekse günlük yaşamımızda olsun, mükemmeli aramak ve ona ulaşmak amacıyla verilen bir uğraştır. Bu özelliği nedeniyle her birey, yanlışların düzeltilmesinde sorumluk taşımalı ve düşüncelerini dile getirmeyi görev edinmelidir.
Ancak bu görevin; amacına hizmet edebilmesi için, konuya çok özenli yaklaşılması gerekir. Aksi halde iyi niyetle yola çıkılmış olsa da, yanlışlık ve eksiklikler konusunda bireylerin özensizce uyarılmasından yarar sağlanması beklenilemez. Zaten eleştirinin olumsuzlukları çağrıştırması ve yanlış algılanması da bu yüzdendir. Oysa eleştiri, gelişi güzel bir yaklaşımla başkalarına müdahale edilmesi değil, düzeltilmesi gereken objeye odaklı bir eylemdir. Bu hususun hem eleştirilen hem de eleştiren tarafından çok iyi bilinmesi ve tüm girişimlerin buna göre yapılandırılması eylemin başarısında vazgeçilmez bir yere sahiptir.
Bu görevin eksiksiz yerine getirilmesi için insana çok öncelerden yatırım yapılması zorunludur. Bunun için ailelerin ve eğitimcilerin hedefi; soran, sorgulayan ve düşüncelerini korkusuzca dillendiren gençler yetiştirmek olmalıdır. Aksi halde bireyleri, her toplumun gereksinimi olan aydın insan düzeyine ulaştırmak kolay olamayacaktır.
İnsanları eleştiri yönünden değerlendirmeye kalkıştığımızda, eleştiri kabul edenler, eleştiri kabul etmeyenler diye sınıflandırabiliriz. Eleştiri kabul etmeyenlerin, kendilerine yanlışları ve eksikleri söylendiğinde hemen savunuya geçtiklerine ilişkin hemen herkesin sayısız gözlemi vardır. Böyle bir durumda, amacı eksiği tamamlamak ve yanlışı düzeltmek olan eleştiren bireyin, bu amacını gerçekleştiremeyeceği ortadadır.
Eleştiriyi yapan kişinin, eleştirdiği konu ya da obje hakkında güvenilir bilgi sahibi olması çok önemlidir. Çünkü bu bilgi yanlış ve eksiklerin karşılaştırılmasında ölçüt işlevini yerine getirir. Bilgi aynı zamanda kişinin, yanlışın farkına varmasını, yanlışlığa karşı duyarlılık düzeyinin yükselmesini, olumsuzluklardan rahatsızlık duymasını sağlayarak, onu harekete geçiren itici güç etkisi yaratır. Ancak gözlemlerin çekinmeden, uygun ve yapıcı bir biçimde dillendirilmesi; özel bir çabayı, insanları umursamayı ve yanlışı düzeltme konusunda sorumluluk duygusunu gerektirir.
Bazı durumlarda, eleştirinin amacına ulaşmasında sadece eleştirilen konu ya da obje bilgisi yeterli olmayabilir. İnsan ve insan tepkileri hakkında bilgi sahibi olunmasına da gereksinim vardır. Bu bilgiler insanların eleştiriye karşı neden olumsuz tepki verdiği konusunda aydınlatıcı rol oynar ve eleştiriden beklenilen yararın sağlanması için insana nasıl yaklaşılması konusunda ipuçları verir.
Günümüzde her alanda ve her türlü ortamda doğruları bilen, yanlışları görebilen, bunları dillendiren ve düzeltme konusunda isabetli girişimlerde bulunan sorumluluk duygusuna sahip insanlara her zamankinden daha çok gereksinim vardır. Düşüncelerin korkusuzca dillendirmesi konusunda insanları cesaretlendirmek ve eleştiriye karşı olumsuz tepkileri azaltmada, bu çaba sayesinde ulaşılan doğruların herkesin yararına olduğu hususunun her fırsatta, herkesle paylaşılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.