Dört bin yıllık geçmişi olan “Üniversite Kurumu” nun 21. yüzyılda “nasıl bir üniversite” diye sorgulanması, ülkemizde “Üniversite kurumu” açısından içinde bulunduğumuz durumun hiç de iç açıcı olmadığını düşündürtmektedir. Bu makalede üniversite tanımlandıktan sonra ülkemizde ve dünyada Üniversite Kurumunun tarihsel süreçte gelişimi gözden geçirilecek ve güncel durum irdelenerek olması gereken yapılanma ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Üniversite, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırmalar ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri birim ve bölümlerden oluşan, bilimsel özerkliği ve kamu tüzelkişiliği bulunan öğretim kurumudur. Tüzel kişiliği olması nedeniyle yasalar karşısında bağımsız bir kişilik varsayılır, varlık ve borçlara sahip olma hakkı vardır ve çeşitli ticari ve sosyal amaçları yerine getirmek için bir araya gelmiş gerçek kişilerden oluşur.
Günümüzde üniversite eğitiminin temel amacı bir yandan eğitim ve öğretim ile bireylere meslek kazandırma iken diğer yandan yaptığı bilimsel araştırmalar ile üretime katkıda bulunmaktır.
Tarihsel sürece bakıldığında üniversite geçmişi milattan önce (MÖ) 2000’lı yıllara kadar uzanmaktadır. Bu dönemlerde üniversitelerin amacı dinsel veya siyasi otoriteye eleman yetiştirmek iken, MÖ 5. yüzyılda Eflatun, 3. yüzyılda Aristo ile modern anlamda yükseköğretimin kökenleri atılmış, M.S 425 yılında Doğu Roma İmparatoru ll. Theodosius tarafından İstanbul’da hukuk, tıp, aritmetik, geometri, astronomi ve hitabet dersleri verilen zamanının en büyük üniversitesi açılmıştır.
Avrupa’da meslek öğrenmek isteyen öğrenciler tarafından ilk kez bu amaçla 1088 yılında Bologna Üniversitesi, 1160 yılında Katolik kilisesi tarafından ruhban sınıfı yetiştirmek için Paris Üniversitesi kurulmuştur. Paris Üniversitesinde kilise ile öğretmenler arasında anlaşmazlık ortaya çıkmış ve üniversiteden ayrılan öğretmenler 1167 yılında günümüzde dünya üniversite sıralamasında 4. Olan Oxford Üniversitesi’ni kurmuşlardır. Avrupa üniversitelerinin ilk örnekleri olan bu üniversitelerdeki öğretmenler ile siyasi otorite arasında zaman zaman anlaşmazlık baş göstermiş ve her anlaşmazlıkta yeni bir üniversite ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede 1204 yılında Venedik, 1209 yılında Cambridge ve 1220 yılında da Pauda Üniversitesi kurulmuştur.
Türklerde yükseköğretim XI. yüzyılda kurulan medreseler ile başlamıştır. Bu dönemde Selçuklu Türkleri, dini ve doğa bilimlerinin beraberce öğretildiği Nizamiye medresesini kurmuşlardır. Osmanlı döneminde ilk medrese 1335 yılında Sultan Orhan zamanında İznik Orhaniyesi olarak açılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda eğitim, öğretim ve bilime en fazla önem verilmesi Fatih Sultan Mehmet ile olmuştur. Kendisi de pozitif bilimler, sosyal bilimler ve sanatsal faaliyetlerde çok iyi eğitim almış olan Fatih Sultan Mehmet hemen İstanbul’un fethinin ertesinde eğitim ve öğretim çalışmalarına başlamış, bu konulara önemli oranda kaynak ayırmış, Ayasofya ve Zeyrek Medreslerini hayata geçirmiştir. Avrupa üniversitelerinde eğitim öğretim kilisenin kontrolü altında din eğitimine dayanmasına rağmen, Türklerin, Selçuklu, Osmanlı ve daha pek çok değişik dönemlerde kurduğu çeşitli yapılanmalardaki üniversiteler de pozitif bilimlerin öğretilmesi amaçlanmıştır.
Günümüzdeki örgütlenme ve yapılanmaya sahip üniversiteler ise Türkiye’de, 1863’te kurulan Dârülfünunla başlar. 2020 verilerine göre ülkemizde 131 devlet üniversitesi ve 78 vakıf üniversitesi olmak üzere toplamda 209 üniversite vardır ve 100 bin kişiye düşen üniversite sayısı 2.2’dir. Bu oran bazı İskandinav ülkeleri ve ABD de 10 civarındadır. Kuşkusuz sayılar ve oranlar bazen hiçbir şey bazen de çok şey ifade eder. Eğer sayıların içini doldurursanız çok şey ifade eder. Yani nicelik yanında nitelik çok önemlidir. Son 20 yılda pıtrak gibi tüm illerimizde, çoğu kez yerleşkesi ve öğretim elemanı olmadığı için gerçek amacı olan bilim üretemeyen, nitelikli meslek elemanı yetiştiremediği için binlerce işsiz üniversite mezunu veren veya bilimsel proje yapamadığı için üretime katkıda bulunmayan üniversiteler yüksek okullar açılmıştır. Birçok fakülte ve yüksekokulda yeterli verimlilik araştırması yapılmadan açıldığı için yeterli öğrenci başvurusu olmadığından kapanmıştır.
Yukarıda anlatılan dünya ve Türkiye’deki Üniversite Kurumu’nun tarihsel gelişiminden günümüze baktığımıza gelişmenin tamamlanmış ya da geriye düşmemiş olması beklenir. Dünyadan ayrı düşünmek küresel çağda çok mümkün olmamakla birlikte son 20 yılda ülkemizdeki üniversite kurumunun uluslararası derecelendirme kurumlarındaki sıralamalara göre giderek gerilemesi bunun irdelenmesini ön plana çıkartmaktadır. Dünyada üniversiteleri değerlendirmede farklı derecelendirme kurumları olmakla birlikte bunların için en objektif ve doğru değerlendirmeyi yapan kurumlardan biri Quacquarelli Symonds (QS) şirketi tarafından çeşitli akademik kriterlere göre yapılan ve yayınlanan” QS Dünya Üniversiteleri Sıralaması” ismi ile bilinen üniversite başarı sıralamasıdır. 2004 yılında ilk kez yayınlanan liste 3.000 üniversiteye yer vermiş ve bu üniversiteler arasından “ En İyi 400 “ listesi oluşturmuştur, günümüzde bu liste genişletilerek 700 üniversitenin bulunduğu liste yayınlanmaktadır.
QS Dünya Üniversiteleri Sıralaması oluşturulurken araştırma, öğretim metotları, mezun olunduğunda iş bulma oranı ve uluslararası görünüm olmak üzere 4 kriter ele alınmaktadır. Yüz üzerinden değerlendirme yapılırken kullanılan kriterlerin değerlendirilme oranları aşağıdaki gibidir:
- Akademik itibar ( %40 )
- Mezunların istihdam edilebilirliği ( %10 )
- Fakülte / öğrenci oranı ( % 20 )
- Fakülte başı atıf oranı ( % 20 )
- Uluslararası Öğrenci Oranı ( % 5 )
- Uluslararası Akdemik Kadro ( % 5 )
Belirlenen kriterler doğrultusunda QS Dünya Üniversiteleri Sıralaması listesine göre dünyanın en iyi üniversitesi; Massachusetts Institute of Technology (MIT) olup, MIT, Stanford Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi listed değişmeyen ilk üçe girmektedir., 12. Yüzyılda Paris üniversitesinden kilisenin baskı ve hegemonyası nedeniyle ayrılan öğretim üyelerinin kurduğu Oxford Üniversitesi ise dünya sıralamasında dördüncü, İngilterede ise en iyi üniversitesi olmaya devam etmektedir.
Peki Türkiye dünyanın en iyi 1000 üniversitesi sıralamasında ne durumda; 2010 yılında dört üniversite ilk 500 içinde yer alırken 2020 yılında sadece Koç Üniversitesi (Sıralaması:451) ilk beş yüz içinde yer almakta, diğer üniversiteler ise Bilkent Üniversitesi( 501-520 aralığında), Sabancı Üniversitesi (521-530 aralığında), Ortadoğu Teknik Üniversitesi (591-600 aralığında), Boğaziçi Üniversitesi (651-700 aralığında), İTÜ (651-700 aralığında), Ankara Üniversitesi (801-1000 aralığında), Hacettepe Üniversitesi (801-1000 aralığında) ve İstanbul Üniversitesi (801–1000 aralığında) kendine yer bulmaktadır. MIT’in dünyanın en iyi üniversitesi olmasında akademik ve finansal özgürlük ile üst düzeyde bilimsel veri üretmenin yanında en iyi öğrenciyi seçme çabasıdır. Örneğin 2020 yılında 20 bini aşkın başvurudan sadece 10 bin öğrenci başvuru kriterlerini sağlamış, bunlardan da sadece 1400 ünün üniversiteye girme şansı olmuştur. MIT başvurusunda birçok zorlu sınav ve başarılı bir transkript yanında benim en çok dikkatimi çeken aday öğrenciye ikisi 100’er kelimelik, üçü ise 200-250’şer kelimelik uzunlukta olacak şeklide 5 adet makale yazdırılmasıdır. Yazılan bu makaleler aday öğrenciyi tanımak ve MIT için uygun biri olup olmadığını anlamak için kullanılmakta ve bu nedenle çok büyük önem taşımaktadır. Ayrıca daha üniversiteye başlamadan aday öğrencinin bilimsel bilgiyi yazıya dökme becerinin ölçülmesi akademik hayatın olmazsa olmazı olan yapılan çalışmaların makale haline getirilip dünya bilim ortamına sunulması ve kabul görmesi için de elden gelen tüm çabanın gösterilmesine giden yolun ilk adımlarının atılmasına olanak sağlamaktadır.
Ülkemizde Üniversite Kurumunun dünyanın en iyileri arasına girmesi için yapılacaklar çok zor değildir. Milli eğitimimiz okul öncesinden başlamak üzere yeni baştan düzenlenerek araştırma ve incelemeyi önceleyen bir yapıya evrilerek üniversiteye gelen öğrenci “ Üniversite Kurumu” amacına yönelik nitelikleri taşımalıdır. Üniversite Kurumu kendisini oluşturan öğrenciler ve öğretim üyeleri tarafından yönetilmeli, devlet kurumu veya özel sektör sadece finansal destek sağlamalıdır. Üniversitelerde bulunduğu bölge veya şehrin coğrafi, sosyolojik, tarihi, kültürel ve tarım, hayvancılık, sanayi, hizmet sektörü gibi dayandığı ekonomik sistemlere göre fakülte veya yüksek okul açılmalı, ülke kaynakları verimli olmayacak kurumsal yatırımlar için harcanmamalıdır.