Türkiye’nin halen kullanmakta olduğu saat dilimi İzmit’ten geçen ve Greenwich meridyenine göre 300 doğuda olan meridyen (GMT+02h, 300E) esas alınarak ayarlanmıştır. Gelişmiş ülkelerin çoğunda ise ülkelerin en doğusundan geçen meridyene göre ayarlanmış zaman dilimlerinin kullanıldığı görülmektedir. Zaman diliminin batı bölgelerinden geçen meridyene göre ayarlanması nedeniyle ülkemiz, doğu illerimizde daha belirgin olmak üzere, coğrafi konumunun gereği olan gerçek yerel saate göre ortalama bir saat kadar daha geç olarak güne başlamakta ve bir saat kadar daha geç olarak günü tamamlamaktadır. Türkiye’nin saat dilimindeki uygunsuzluk diğer ülkelerle kıyaslandığında daha iyi anlaşılacaktır. Örneğin; Ankara’da resmi saat Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den iki saat daha geride iken Atina ile aynı, Avrupa’nın batısındaki Paris ya da Berlin’den sadece bir saat daha ileri konumdadır. Bu kıyaslamayı Erzurum, Diyarbakır ya da Trabzon için yaptığımızda yanlışlık daha net ortaya çıkmaktadır. Coğrafi konumun gerektirdiği saate göre resmi saatin bir saat geride olması demek, güneş ışığından her gün en az bir saat daha az istifade edilmesi, başka bir deyişle aydınlatma ve ısıtma için günde en az bir saat daha fazla elektrik tüketilmesi demektir. Bu kaybı azaltmak için yılın 7 ayında yaz saati adı altında, ülkemizin coğrafi konumuna daha uygun olan saat dilimine geçilmektedir. Her yıl yaz saati uygulamasının sonuna gelindiğinde kaç milyon kilovat saat elektrik tasarrufu yapıldığı ve bunun karşılığında kaç milyon TL’nin kurtarıldığı da resmi makamlarca açıklandığı halde, nedense sanki kışın elektrik tasarrufuna ihtiyaç yokmuş gibi yeniden ülkemiz için bir saat daha geride olan saat dilimine geçiş yapılmaktadır.
Saat dilimindeki uygunsuzluğun insan fizyolojisi ve verimlilik açısından ayrıca ele alınması gerektiğini düşünüyorum. İnsan vücudunun düzenli çalışması günlük, aylık veya yıllık olarak işleyen belli mekanizmalarla kontrol edilmektedir. Bunlardan günlük ritimle işleyen mekanizmaya sirkadiyan ritim denmektedir. Sirkadiyan ritim insanda uyku-uyanıklık, kan basıncı, vücut ısısı, ruh durumu, stres, yorgunluk-dinçlik, fiziksel ve zihinsel performans gibi pek çok fonksiyonu etkilemektedir. Sirkadiyan ritmi kontrol eden hormonlar glukokortikoid hormonlar ve melatonin; ritmin ayarlanmasında en önemli etken ise güneş ışığıdır. Melatonin hormonu gece salgılanmakta; gündüzün uzun, gecenin kısa olduğu yaz aylarında daha kısa sürede daha yoğun olarak salgılanırken; gecenin uzun olduğu kış aylarında daha uzun sürede ve daha az yoğunlukta salgılanmaktadır. Vücuda zindelik, güç, streslere dayanıklılık sağlayan glukokortikoid hormonlar ise gece boyunca düşük miktarda salgılanırken, güneş doğmadan bir-iki saat önce artmaya başlar ve güneş doğduktan sonraki iki-üç saat içinde en yüksek düzeylere ulaşır. Sonra yavaş ve dalgalı bir şekilde azalmaya başlayıp, akşam saatlerinde düşük düzeylere iner ve gece boyunca düşük kalır.
Bu bilgilerle ülkemizdeki saat dilimi ve çalışma saatlerini göz önüne aldığımızda çalışma ve eğitim saatlerini verimsizleştirdiğimiz ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde resmi çalışma saatleri genellikle 08.00-12.00 ve 13.00-17.00 arasındadır. Özel sektörde de genellikle benzer saatler uygulanmakta, okullarda eğitim saatleri de genelde buna göre düzenlenmektedir. Batı bölgelerimiz dışında, özellikle kış aylarında, ülkemizin önemli bir kısmında vatandaşlarımız güneş doğduktan bir-iki saat sonra işe gitmekte, güneş battıktan sonra işten ayrılmaktadır. Yani glukokortikoidlerin yüksek olduğu günün en verimli saatlerini evde (belki yatakta) geçirirken, işteki son bir-iki saatleri glukokortikoidlerin düşük olduğu verimsiz saatlere denk gelmektedir. Bu şekilde önemli bir iş verimsizliği ortaya çıkmaktadır. Belki de bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik kayıp elektrik tüketimi sonucu olandan çok daha fazladır. Bu verimsizliğin ve iş gücü kaybının güneşin daha erken doğup battığı doğu bölgelerimizde daha fazla olacağı ise aşikârdır. Ayrıca, sirkadiyan ritme uymayan bu çalışma şeklinin insanların psikolojisini ve ruh sağlığını da etkileyeceği kanaatindeyim.
Geçen haftalarda TBMM Dilekçe Komisyonunda, kış saati uygulamasının tamamen kaldırılması ya da 3 aya indirilmesi konusunda tavsiye kararı alındı. Önceki yıllarda da bu uygunsuzluğun düzeltilmesi için bazı adımlar atılmıştı. 1978 yılında ülkemiz için daha uygun olan GMT+03h (450E) zaman dilimine geçilmiş, ancak 1984 yılında tekrar GMT+02h zaman dilimine dönülmüştü. 2008 yılında Enerji Bakanlığı tarafından yaz saati uygulamasının devamlı olması ve kış saati uygulamasına dönülmemesi planlandı, ancak bu konuda özellikle “Avrupa Birliği ülkeleri ile ekonomik ilişkilerimizin bozulacağı” tezi üzerine kurulu itirazlar geldi ve sonuç alınamadı. İlginç olanı ise bu itirazların ekonomi çevrelerinden ve iş dünyasından değil de Dışişleri Bakanlığı bürokratlarından gelmesiydi. Bugünlerde yeniden canlanan, ülkemizde kullanılan saat dilimini düzeltmeye yönelik girişimleri umutla izliyor ve destekliyorum. Umarım bu sefer basit gerekçelerle engellenmez ve ülkemiz için önemli bir adım atılmış olur. Ancak, yapılan işin adını da doğru koymak gerekir. Bu düzenlemenin adı “yaz saati uygulamasının devamlı olması” değil, “ülkemizin coğrafi konumuna uygun olan saat diliminin uygulanması” olmalıdır.