Çok eski zamanlarda, güneşin çimenler üzerinde neşeyle parıldadığı, rüzgârların ağaç dallarıyla dans ederek estiği, yağmur damlalarının çiçekleri şefkatle okşayarak toprağa kavuştuğu bir orman varmış. Herkes bu ormanı Nefisler Ormanı olarak bilirmiş. Çeşit çeşit sakinleri varmış Nefisler Ormanı’nın. Ne kadar farklı olsalar da, tropik bir iyi niyet havasının tatlı yumuşaklığında, tüm orman hayvanları uyum içinde yaşarmış. Bu güzel havanın altında huysuz olanı da, neşeli olanı da huzuru bozmadan paylaşırlarmış hayatın güzelliklerini. Bilge orman sakinleri düzeni korumaya çalışır, çıkan tatsızlıklarda orta yolu bulur, yanlış ve art niyetli olan hayvanları uyarırlarmış. Her yerde olduğu gibi, adalet kantarı bazen ufak şaşırmalar gösterse de, sonuçta ormanın huzuru ve refahı için en dengeli yol bulunurmuş. Çoğu sakin üzerine düşen işleri, becerileri doğrultusunda aldığı görevlerle yerine getirmeye çaba gösterince de, Nefisler Ormanı’nda hayat keyif vererek parıldarmış.
Nefisler Ormanı’nda bir sabah, küçük karınca güneşin göz kırpan ilk ışıklarında heyecanla açtı gözlerini. Heyecanlıydı çünkü babasıyla birlikte Okuma Dağı’na çıkacaklardı o gün. O yüksek zirvelerde kim bilir ne kadar muazzam manzaralar vardı. Daha önce hiç görmediği ne hoş sürprizler bekliyordu küçük karıncayı. Yuvanın içinde telaşla hareket ediyordu. Babasının güven veren gülümseyişinde biraz olsun sakinledi telaşı. Yola çıkmaya hazırlardı.
Yolculukta ihtiyaçları olacak en önemli şeylerden yanlarına bolca aldılar; kitaplar. Çantalarını hazırlarken oğlu babasına merakla seslendi: “Çantamıza kitap koydukça ağırlığımız artacak zannediyordum ama yanımıza kitap aldıkça daha da hafiflediğimi hissediyorum”. Oğlunun gözlerinin içine sevecen bakışlarla gülümseyen babası: “Kitaplar okuyanlara ağırlık yapmaz oğlum. Tam tersine, onları ferahlatarak hayat yolundaki yüklerini hafifletirler. Olabildiğince yanımıza kitap almalıyız, ancak öyle bu kadar uzun yolu yürüyüp o güzelim tepelere ulaşabiliriz” dedi. Hazırladıkları çantalarını sırtladılar. Baba oğul yola koyuldular. Yürüyecekleri epeyce yol vardı.
Yolda yürürken bazen sessizce etrafı seyrediyorlardı. Küçük karınca meraklı bakışlarla çevrelerini izliyordu. Kafasında beliren sorular için bazen kitaplarını açıyor, bazen de babasıyla sohbet ediyordu. Bir yandan doğanın güzelliğini seyrediyor, bir yandan sohbet ediyor ve bir yandan da bol bol okuyarak yol alıyorlardı. Küçük karınca etrafını izlerken daha önce okumuş oldukları da zihninde canlanıyordu. Bu güzel birleşim adeta çiçeklerin renklerini daha parlaklaştırıyor, suyun sesini daha iyi hissetmesini sağlıyor, yedikleri meyvelerin tatlarını bile çok daha lezzetli kılıyordu.
Arada güzel molalar da veriyorlardı. Yol alma telaşından uzaklaşıp, yolun güzelliğinin farkına varabilmek içindi bu aralar. Durup havanın taze kokusunda oksijeni içlerine çekiyorlardı. Babasıyla yürüdükleri bu yollar, gördükleri, okudukları, düşündükleri, hayal ettikleri öylesi mutlu etmişti ki küçük karıncayı, kocaman bir gülümseyiş ışıldıyordu yüzünde hep.
Okuma Dağı’na tırmanış yoluna başlamışlardı. Geçtikleri yerler değişiyor, doğa kucağında özenle büyüttüğü farklı güzelliklerini cömertçe baba oğulun önüne seriyordu. Çiçekler, ağaçlar, sesler, gölgeler değişse de, aynı gökyüzü altında yolda ilerlemenin güzelliği değişmiyordu. Yükseklere çıktıkça taze hava daha derin işliyordu içlerine. Diğer yandan, zirveye yaklaştıkça oksijen azalıyor, koşullar daha da çetinleşiyordu. Oksijen azlığı hissettikleri anda da kitaplar yardıma koşuyor, temiz havayla dolduruyordu zihinlerini. Aklı beslemek, mideyi beslemek kadar hayati önemdeydi. Hatta koşullar zorlaştıkça aklı beslemenin önemi daha da artıyordu.
Babasıyla bilgelik dolu, içten sohbetin eşliğinde, kitapların verdiği ferahlıkta, doğanın güzelliklerinin içinde zirveye varmışlardı. Kocaman Okuma Dağı’nın tepesindeydiler şimdi. Küçük oğlan bir an şaşırdı. Neredeyse hiç yorulmamıştı. Babasına sarıldı sevinçle. Bulunan belki de en yüksek, en güzel noktadan Nefisler Ormanı’nı ve hatta onun bile ötesini görüyordu kendi gözleriyle.
Okuma Dağı hakkında birçok farklı yerde konuşulduğunu duymuştu küçük karınca. Farklı farklı hayvanlar kendilerince birçok şey söylemişlerdi. Okuduğu doğru kitaplar ve sohbet ettiği bilge sakinlerden, aslında konuşulanların çoğunun yalan, yanlış ve gerçeği aslında hiç yansıtmayan şeyler olduğunu zaten fark etmişti ama yine de gözleriyle gördükleri şaşırtıcıydı. Heyecanını yansıtan tatlı bir ses tonuyla konuşmaya başladı: “Babacım bu ne kadar muhteşem bir manzara böyle. Herkes buranın varlığını biliyor. Neredeyse herkes burası hakkında konuşuyor. Ama anlamıyorum. Çoğunun söylediklerinin gerçekte olanla hiçbir alakası yok. Biz iki küçük karınca bile buraya çıkıp, bu güzelliği görebiliyorken. Daha fazla gücü ve imkânı olanlar bile neden buraya gelip, kendi gözleriyle bu güzelliği görmüyorlar? Ve neden göremedikleri böylesi yerler için yalan yanlış konuşup ormanın diğer sakinlerini yanlış bilgilendiriyorlar, huzursuz ediyorlar?”
Babası oğlunun haklı ve anlamlı sorularını can kulağıyla dinledi. Biricik oğlunun farkındalığını görmenin hayranlığı da vardı gözlerinde. O gözlere bir de baba sevgisi eklendi ve küçük karıncayı sıcacık sardılar. Sonrasında da babasının kelimeleri tane tane döküldü: “Sevgili oğlum bu güzel manzara çok şey anlatıyor ve hissettiriyor. Hatta göz önünde doğrudan var olmayanı bile gösteriyor. Ne mutlu ki sen de hemen görebildin bu hakikati ve iki güzel soru belirdi aklında. Sorduğun bu sorular bu manzaranın doğrudan gösterdikleri olmasa da, Okuma Dağı’na çıkabilmek, yüksekten bakabilmek bu görüş gücünü sana sağladı. Bu yüksek görüş açısına çıkabilmek senin de fark ettiğin gibi, sadece bu dağın yolundan geçmiyor. Buraya gelene kadarki, hatta yolculuğumuzdan önceki tüm gözlemlerinden, birçoklarından dinlediğin doğru ya da yanlış kelimelerden, hayatla kurabildiğin bağlantılardan, zorluklar karşısında, yanlış yönlendirmeler altında bile ilerlemeye, keşfetmeye duyduğun tatlı heyecanla yol alabilmenden kaynaklanıyor. Ve en önemlisi tüm bunları yapabilmek için okumanın gücünü, kitapları kendine dayanak noktası olarak alman birçoklarının asla göremeyeceği bu noktaya ulaşmanı sağladı. O nedenle bu dev dağın adı Okuma Dağı’dır. Buraya çok azları erişebilir”.
Biraz duraksayan babası, gözlerini önlerinde sınırsız uzanan, muazzam manzaraya çevirdi ve konuşmasına devam etti, “Her kitap ayaklarının altına koyduğun temel bir taştırır. Ne kadar çok okursan, her taş seni daha da yükseltir ve ulaştığın yükseklikten daha net görebilirsin büyük resmi. Temelin ne kadar çürük taşla doluysa ya da ne kadar noksan taş varsa, görüşün o kadar kısıtlı ve karanlık olur”.
Baba oğul bitlikte güzelim manzaranın tadını çıkarıyorlardı. Küçük karınca daha önce hiç görmediği güzelliklerin farkına vardıkça kalbinde melodik heyecan ritimleri hissetmeye başladı. Diğer taraftan, hep içinden, yanından geçtiği ve çok iyi bildiğini zannettiği yerleri de böylesi yüksekten iyice izleyebiliyordu şimdi. İçindeyken göremediği ama bu yüksekliğin fark ettirdiği yeniliklerin heyecanı da kalbinde hissettiği melodinin ezgisine ekleniyordu. Şimdi daha iyi görebiliyordu.
Babası henüz yanıtlamadığı soruların cevapları öncesi güzel bir alan açmıştı. Ve o alandan ilerlemeye devam etti: “Birçok hayvana ne yazık ki kitaplar, yani okumak ağırlık yapıyor. Düşünme zahmetine girmek, çaba harcamak, yol alıp ilerlemek hoşlarına gitmiyor. Öyle olunca da kanatları olan hayvanlar bile buraya ulaşamayabiliyor, ulaşmak da istemiyorlar zaten. Bazılarının da yapılarına çok ters geliyor bunlar. Yaradılışlarından uygunlukları da olamayabiliyor. Aslında her canlının ayrı bir güzelliği ve yeteneği vardır oğlum. Gönülden isterler, gerçekten emek harcarlarsa, okumanın güzelliğinde kitaplar tüm canlılara yol gösterecektir. Her biri kendi güzel kabiliyetleri ile buraya çıkabileceklerdir. Oysa bazıları kendi yeteneklerine odaklanmak yerine, başkalarının kabiliyetlerine kıskançlık duyarak hayatı zehirliyorlar ne yazık ki. O yüzden burası hakkında da hiç görememelerine rağmen yalan yanlış konuşabiliyorlar. Dedikodu yapıp kendilerinde var olmayan başka kabiliyetlere de utanmadan dil uzatabiliyorlar. Ne yazık böylelerine”.
Gözlerini sonsuz manzaradan alan küçük karınca babasına dönerek “Keşke tüm canlılar, başka hayvanların yeteneklerine kıskançlık duyacaklarına, kendi yeteneklerini kullanarak hayatın içinde var olsalar baba, ne kadar güzel bir yaşam olurdu hepimiz için” dedi.
Babası oğlunun konuşma tonuna düşen hüzün damlalarının sesini işitiyordu. Yine her zamanki sıcak gülümseyişi belirdi yüzünde ve zihin açan ses tonuyla devam etti konuşmasına: “Ne kadar hoş söyledin oğlum. Her canlının, kendi kabiliyetleri doğrultusunda hayatın içine katabileceği güzellikleri vardır. Örneğin hamamböcekleri yaşamın devamı için önemli görevleri yerine getirebilirler ve radyasyondan bile etkilenmeyen bir yaşam gücüne sahiptirler. Ama içlerinden bazıları bu önemli kabiliyetleriyle yaşamı güzel kılacak görevlerine odaklanmak yerine, mesela arılar gibi uçmaya çalışırsa ne olur? Kendilerinin uçma kabiliyeti olmadığından dolayı, arıların görevlerini de asla layıkıyla yerine getiremezler. Hem kendi özel kabiliyetlerini kullanmadıkları için hayata sunabilecekleri asıl güzellikleri üretemez, hem de arıların yapması gerekenleri beceremedikleri için o taraftaki hayat dengesini de bozarlar. Bir yandan başarısızlıklarıyla kendi motivasyonlarını zedeleyerek mutsuz olurken, diğer yandan yaşamın dengesini bozdukları için başkalarının da mutsuz olmasına neden olurlar. Daha da kötüsü, bu üzüntüyle gerçekleri örtmeye çalışarak, uydurma başarılar yaratıp, arıların aslında uçamadığı hakkında da konuşmaya başlarlarsa, işte orada hayat çürümeye yüz tutar oğlum”.
Baba karınca son kelimelerini söylerken ileride görünen bir bölgeyi oğluna işaret etti. Küçük karınca hemen bakışlarını Nefisler Ormanı içindeki o bölgeye çevirdi. Yeşilin hayat müjdeleyen tonları arasında patlayan rengârenk çiçeklerin sunduğu renk harmonisinde, arada siyah bir bölgeydi burası. Babası “Buraya dikkatli bak oğlum. Bu bölgede doğanın sunduğu güzelim renk paletinden eser yok. Çünkü o bölgede bazı hamamböcekleri arıların yerine çiçekler arasındaki iletişimi sağlamaya çalıştılar. Uçarak çiçekten çiçeğe polen taşıyamadıkları için çiçekler yeşeremedi, öldüler. Ve o bölge çürüdü.” dedi.
Kısa bir duraksama ardından umut dolu bir sesle devam etti baba karınca: “Yanlışları konuşmak can sıksa da, teşhisi doğru yapabilmek çözüme giden ilk adımdır. Çürüyen yerleri görebilirsek, neden çürüdüklerinin farkına varabiliriz ve sonrasında başka yerlerin çürümesini engelleyecek çözümler üretebiliriz. Eğer orayı çürüten hamamböceklerini dinlersek, onlar sadece arılara atarlar suçu, arıları kötülerler. O çürümüş karanlıklarda dedikoduyla geçer tüm zamanları. Yalan söyledikçe gerçekleri de yalan olur. Kendileri de yalanla gerçek arasındaki arafta hapsolur, ziyan olurlar. O yüzden hep söylenir ya ‘sorunu yaratanlar çözüm üretemezler’. Ama bu dağın zirvesinden her şey ne kadar açık ve net görünüyor. Kimin ne yaptığı o kadar ortadaki. Eninde sonunda zaten herkes de anlayacak ama buradan bakabilmenin bir avantajı da her şeyi zamanında görebilmektir oğlum. Buradan güzelce görmeni istiyorum ki, gelecekte böylesi hamamböceklerini tanı ve onları hiç dinleme. İyi niyetli olanlarıyla, art niyetli olanları kolayca ayırt edebilirsin artık”.
Yanlarındaki onca kitaptan bir kaçını şefkatle kucağına alan baba sözlerine şöyle devam etti: “Herkes kendi kabiliyetleri doğrultusunda hayatta var olduğunda, yaşamanın sevinci hepimizi sımsıkı kucaklar oğlum. Arada bahsettiğimiz art niyetler var olduğunda da Okuma Dağı’ndan bakıp hakikatleri görerek sorunları çözebiliriz. Hiçbir zaman umudunu kaybetme, yaşam mutlaka bir yolunu bulur her defasında. Zararlı otlar ayıklanır, güneşin ışığı çamurla kapatılamaz asla. Tüm canlılara saygı göster, hepsinin kabiliyetlerinin senin de yaşamını güzel kıldığını hiçbir zaman unutma. Sende var olmayan yetenekleri de takdir etmesini bil. Sende olmayan yetenekleri kullanmaya beyhude çabalar harcayacağına, kendinin farkında ol. Böylece yeteneklerini daha da parlatıp, yaşamın damarlarına karışabilirsin en derininde. Sevgiyle üretir, katkıda bulunursun tüm canlıların yaşamına. Sadece kendi kabiliyetlerin doğrultusunda var olmaya çalış bu güzel yaşam sevinci içerisinde. Yürüdüğün yolda okumanın ışığından sakın ayrılma. Çünkü kendini tanıyıp kendi yeteneklerini anlamanı sağlayacak olan da, sen de olmayan yetenekleri fark etmeni sağlayıp çıkmaz sokaklardan seni koruyacak olan da kitaplardır oğlum. Başkalarının sana zarar verebilecek kötülüklerini bilmek kadar, kendi kötü yanlarının farkında olabilmek de hayati önem taşır”.
Küçük karınca zirvedeki rüzgârın serin uğultusunda babasını tüm dikkatiyle dinliyordu. Babası konuşmaya devam etti: “Bu yükseklikten bakarken şekilleri karıştırmaz ve hatta şekillerin ötesini de görebilirsin zaten ama yine de belirtmek istediğim bir nokta var. Arılar ve hamamböcekleri sadece küçük bir örnek. Benzer şekilde, eğer arılar hamamböceklerinin özel yeteneklerine kıskançlık duyup, onların hayatta yapabildiklerini yapmaya çalışırlarsa, aynı hüzünlü son bu sefer arılar için olacaktır. Ve yine bundan tüm yaşam zarar görecektir”.
Küçük karınca görebilmenin lezzetindeki bu sohbette babasına baktı gülümseyerek. Gözlerini hayranlıkla dinlediği babasından hiç ayırmadan konuşmaya başladı: “Nefisler Ormanı’nı çok büyük sanırdım. Aslında buranın da ötesinde ne güzellikler daha varmış. Hepimiz gibi, bütün güzelliğin bir parçasıymış yaşadığımız orman da. Şimdi tahmin edebiliyorum babacım. Ama yine de senden duymak istiyorum; Neden bu ormanın adı Nefisler Ormanı?”
Baba karınca kollarındaki kitaplara biraz daha sarılarak, oğluna doğru hafifçe eğildi. Gülümsemesi yeniden belirmişti ve şöyle yanıtladı: “Gözlemlediklerimizden, okuduklarımızdan, dinlediklerimizden biriktirebildiklerimizle yaşarız hayatı. Aynı ormanın içinde olsak da kimileri dağların cesur yamaçlarından haykırırlar hakikatleri, kimileri de karanlık köşelerde fısıldarlar zehirli yalanlarını. Kimi hayatın güzellikleri içindeki nefis yaşamı tatmaya çalışırken, kimileri de nefislerine yenik düşerek zehirlerler kendilerini. O nedenle aynı yerde, aynı isimde bile senin ne görebildiğin önemlidir. Tıpkı aynı yaşamın içinde neler yaptığın ve nelerle uğraştığın gibi. Herkesi toplayan bu güzel ormanın adı da Nefisler Ormanı’dır bu nedenle”.
Babasıyla benzer düşüncelerde buluştuğunu gören küçük karınca sevinçle konuşmaya başladı: “Ben de benzer düşünmüştüm ama senin ifadelerinden dinlemek de ayrı bir güzeldi, teşekkür ederim” dedi. Ve çocuk kalbinin temizliğiyle ekledi: “Umarım bir gün tüm canlılar, yani hepimiz ayrı ayrı çok özel bir mucize olduğumuzun farkına varabiliriz. Hayatı beraberce huzurla yaşayabiliriz babacım”.
2 yorum
harika bir yazı 👏👏👏
Tek yönlü eleştirel bir anlatımla değil aynı zamanda öz eleştiri yaptıran bir anlatımla farkındalığı arttırıyor. Çok güzel bir yazı emeğinize sağlık.