“Alim unutmuş, kalem unutmamış” derler. Bu nedenle şimdiye kadar, Medimagazin, Gazi Tıp Kirpi dergisi, Gazi Mezunlar yıllığı, Gölbaşı Yeni haber gazetesi ile, Türkiye Klinikleri Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi editör köşesinde yayınlanmış olan yazılarımı, değişik platformlarda yaptığım konuşmaları ve henüz yayınlanmamış makalelerimi, ilk yazıdan beri topluyorum. Hepsini tek tek adlandırıp numaraladım. Bir önceki yazıyla da, yüz sayısına ulaştım. İlk yüz yazının dosyasını kapatıp, bundan sonra yazacaklarım için yeni bir dosya açtım. Eskiler topluca yayınlanacakları güne kadar, artık arşivde bekleyecekler. Bu iş ne zaman gerçekleşir, onu bilemem. Sırası ve eşref saati geldiğinde, basılı olarak karşınıza yeniden gelecekleri günü bekliyorlar.
Yazılarımda, kişileri ve kurumları direk olarak suçlamamaya ve onları karşıma almamaya gayret ettim. Ancak sade suya tirit, suya sabuna dokunmayan yazılar yazacak da değiliz. Benim için önemli olan, sağlık sistemimizde ve sosyal olaylardaki aksaklıklardı. Kimseyi direk suçlamadan, zaman içinde aksaklıkları ve bulabildiğim çözüm önerilerimi dile getirmeye çalıştım.
Geçenlerde bazı meslektaşlarımızın oluşturduğu bir internet grubundan, tesadüfen bana da gelen bir yazı dikkatimi çekti. Yazıda, doktorluk mesleği fahişelikle bir tutuluyordu. Yok, “iki meslekte en eski mesleklermiş, geceleri çalışılırmış, her isteyene hizmet verilirmiş, “hayır” demek olmazmış. Alınan ücrete ikisinde de vizite denilirmiş” vs vs. Üşenmeden, kendilerine bunu böyle olmadığını anlatan kısa bir yazı gönderdim. Gruptaki bir kaç genç meslektaşımızdan aşırı tepki dolu mesajlar aldım. Yok cevap veren onların sınıfından değilmiş, grup biraz haber, biraz matrak, biraz geyik olsun diye kurulmuşmuş. İnternet kuralları gereği bunları açıklamayacağım. Kendilerine yeniden cevap yazarak, daha fazla polemiğe girmek de istemedim.
Boşverin bunları. Gelin, ben size bir hikaye anlatayım :
Bir kasabada çok küfürbaz bir adam yaşarmış, vara yoğa küfreder dururmuş. Günün birinde şikayet ederek, kadının huzuruna çakarmışlar. Kadı esip gürleyip, küfrün kötülüklerini saydıktan sonra,
– Bre adam, ona buna neden küfredersin, diye soracak olmuş, o da ne, birden dışarıdan aşırı gürültüler gelmeye başlamış. Kadı bakmış davaya devam edemiyor. Mübaşire seslenmiş,
– Ne oluyor dışarıda bir bak bakalım.
Biraz sonra mübaşir içeri girmiş,
– Kadı efendi dışarıda birisi var, acele sizi görmek istiyor. Duruşma var dediysem de dinletemedim deyince Kadı,
– Çağırın şu adamı bakalım, acil ne derdi var dinleyelim demiş. İçeri giren adam soluk soluğa konuşmaya başlamış.
– Kadı efendi, benim babam dün gece öldü, artık üvey anam bana helal olur mu? diye sorunca, davası görülen adam, uygunca bir küfür ettikten sonra,
– Kadı efendi işte ben bunlara küfrediyorum deyivermiş. Sonrası malum, kadı küfürbaz adamı salıvermiş.
İşte ben de, böyle yersiz ve mesnetsiz benzetmelere kızıyorum arkadaşlar.