1789 Fransız İhtilali sonrası ortaya çıkan yeni anlayış imparatorlukların sonunu getirdi. Akabinde ortaya çıkan gelişmeler sonrası Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’da yeni devletler ortaya çıktı. Ortaya çıkan bu devletlerden birisi de Türkiye Cumhuriyeti oldu. Bu aşamada Türkler, İlteriş Kağan misali dağılan imparatorluğu derlemek, toparlamak için uğraştılar. Ama elde kalan bugünkü sınırlar oldu. Fakat yeni kurulan cumhuriyet, uzun yıllar Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi üzerine kurulan bir devlet olduğu fikrini inkâr etti. O derece ki Osmanlı Osmanlıdır; Cumhuriyet de Cumhuriyet’tir. Osmanlı yapmışsa bize ne gibi Osmanlının yaptığı şeyler reddetmek istedi. Bu o kadar uzun sürdü ki, 1988 yılında Turgut Özal’ın Yunanistan ziyareti öncesi konuşma metnini hazırlayan tarih ve milli şuurdan yoksun danışmanlarından birisi “Türkiye Cumhuriyeti ve Yunanistan aynı kaderi paylaşmaktadır; her iki toplum da Osmanlıya karşı bağımsızlık mücadelesi vererek milli devlet kurmuşlardır.” notunu yazma cehaletini / garabetini göstermiştir. Bu hatayı fark eden Turgut Özal, tüm dünyanın basın mensuplarına dağıtılmış olmasına rağmen metnin bu kısmını okumayarak atlamıştır. Acaba Özal, neo-Osmanlı mı idi? Yoksa geleceğin vizyonunu mu çiziyordu, bilinmez. Fakat bir gerçek var ki, rahmetli cumhurbaşkanı Turgut Özal ulus devlet anlayışının yeni dünya düzeninde Türkiye’ye dar geldiğini ilk fark eden kişiydi.
Bu sefer de yeni bir sorun ortaya çıktı ki, o durumu aşmak daha da zor gibi görünmektedir. Çünkü Osmanlı Devleti ulus devletlerin aksine çeşitli renkleri, kültürleri, dinleri, anlayışları barındıran bir devletti. Yıllarca Türk milletinin tek bir kültür çerçevesinden geldiğini savunan çevreler, mefkûrelerini bu çerçevede geliştirmek isteyenler, tarihi gerçekleri, hakikatleri görmezden geldiler. Fakat son zamanlarda ortaya çıkan yeni anlayış tarzı, tarihin akışı, bazı hakikatlerin daha net anlaşılmasına zemin hazırladı. Bu süreçte ortaya çıkan gelişmeler ise Osmanlı’nın mirasını devralan Türkiye’ye, ulus devlet kimliği ve kabuğunun da dar gelmeye başladığını gösterdi. Aslında ulus devlet anlayışı, XIX. yüzyılda ortaya çıkan ve I. Dünya Savaşı sonrası yaygınlaştırılarak İmparatorlukların mirasına sahip çıkmak isteyen odakların tezgâhlarından başka bir şey değildi. Çünkü Kadim Türk kültür ve medeniyetine baktığımız zaman Asya Hun İmparatorluğu, Göktürk İmparatorluğu, Gazneli Devleti, Karahanlı Devleti, Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti gibi ulus devlet kimliğinden sıyrılmış devletlerin daha kalıcı ve uzun ömürlü olduklarını görmekteyiz. Bugün Türk kültürünü her alanda hissedebiliyorsak bu medeniyetler sayesinde hissediyoruz. Demek ki farklı renklere, kültürlere, inançlara kucak açmak; özden sapmak veya yok olmak anlamına gelmemektedir.
Toplum dinamik bir varlıktır. Sürekli kendini yeniler. Eğer bu yenileşmenin ve değişimin karşısında durmak istenirse yeni sorunların depreşmesine zemin hazırlanmış olur. Bugün tarihi bir hakikat var ki, Osmanlı Devleti’nin bir arada huzur ve barış içerisinde yaşattığı toplumlar birbirine düşman kesilmiş durumda. Dün Bosna Hersek’te Sırplar, Hırvatlar ve Boşnaklar birbirlerini boğazladı. Bugün Irak’ta, Suriye’de -dün kardeş olan toplumlar- birbirlerine karşı hasmane bir tavır içerisine girdiler. Aynı değerler için yaşayan insanlar bugün birbirlerini boğazlamaktadırlar. Bu süreçte binlerce kadın ve çocuk acımasızca katledildi. Hala da katledilmeye devam ediyor. Dünyayı özgürleştirecek en ufak bir somut adım atılmamakta. Türkiye bu durumda kendine düşen tarihi misyona uygun bir şekilde hareket etmelidir. Tarihte üstlenmiş olduğu bütünleştirici, derleyici, adil görevlerine yeniden kavuşmalıdır. Zaman ilerlemekte, dünya hızla değişmektedir. Bu değişimle birlikte insanlığın zamanın ruhunu yakalayabilmesi için tarihi olayları yeniden yorumlaması gerekmektedir. Bu yorumlamayı yaparken hakikatin ne olduğunu ortaya koymak için uğraşmalıdır. Sırlar hakikatlerde gizlidir. Hakikatin ne olduğunu ortaya koyamadığımız zaman, olaylara ve sonuçlarına herkesin kendi durduğu noktadan bakmak zorunda kalabiliriz. Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için tekrar tekrar günün şartlarına göre, geçmişe doğru pencereden bakmalıyız. Tarihte yaşanmışlıklar, toplumlar ve toplum bireyleri arasına set çekmemelidir.
3 yorum
TARİHTE MİLLİYETÇİLİK YAPMAYAN OSMANLI BUNUN BEDELİNİ ÇOK AĞIR ÖDEMİŞTİR.. ÖZELLİKLE TÜRK TOPLUMUNU OLUŞTURAN ÇEKİRDEK BOYLAR, ( HUN’LAR GÖKTÜRKLER, KARAHANLILAR SELÇUKLULAR’DAN SONRA ) ZAMANLA DEJENERE OLMUŞ, KENDİ ÖZ KİMLİĞİNE SARILIP, MİLLET RUHLU DEVLET KURMAKTAN UZAKLAŞARAK, KARMA ULUSTAN İMPARATORLUK KURMUŞ VE HER FIRSATTA BU ZÜMRELER, İÇ VE DIŞ ODAKLARCA KIŞKIRTILMIŞ, SONUNDA AÇIKÇA OLACAKLAR GÖRÜLMESİNE RAĞMEN, HİÇ BİR TEDBİR ALINMAMIŞ, MİLYONLARCA TÜRK’ÜN KATLEDİLMESİNE KADAR DEVAM ETMİŞTİR. TARİH, BUGÜN ŞİŞİRİLEN VE SÜREKLİ ÖVÜLEN OSMANLI YI , İÇİNDE BARINDIRAN VE KÜÇÜMSEDİKLERİ TÜRKMENLERİ HER FIRSATTA HARACA BAĞLAMIŞ, REFAH İÇİNDE DEBDEBEYLE YAŞARKEN ASIL TÜRK UNSURLAR HEP EZİLMEYE MAHKUM EDİLMİŞTİR. EĞER GERÇEK BİLİMADAMLARI ÜLKEMDE KORKMADAN İYİ BİR ARAŞTIRMA YAPSA, BUNLAR DAHA ÇOK GÜNYÜZÜNE ÇIKACAK, YIKILIP DAĞILMAMIZIN TEMEL SEBEBLERİNDEN EN ÖNEMLİSİNİN TÜRK BİRLİK VE BERABERLİĞİNİN SÜRDÜRÜLMEMESİ, ÜMMETÇİLİK VE KÖLELEŞTİRİLEN ÜRETEN HAS TÜRKLERİN VARLIĞINI KORUMAKTAN ACİZ OLANLAR ,ŞAKŞAKÇILAR VE SÖZÜM ÖNA DÖNEKLERDEN OLUŞAN OSMANLI SARAYLARI, KASIRLARI, ŞEYHULİSLAMLARI VS VS OLDUKLARINI GÖRECEKLER.
Ulus devletin tarifi yapılmadan tarih anlatıyorsunuz. Önce ulus devleti tarif et sonra Turkiyenin şimdiki yasal tarifini ve politikasını söyle. Lafı uzatmadan ulus devlet ve millet tarifini yaparsanız sevinirim. Ama, fakat, lakin demeden tarif….
Polemiğe gerek yok. Karahanlı, Gazneli, Memlük Devleti, Selçuklu [Türkiye ve Büyük Selçuklu], Osmanlı’nın nasıl bir zeminde kurulduğunu okursanız ve Hun hükümdarının “Güneşin battığı yere kadar her yeri zapt edebilirim.” cümlesinden ne denmek istediğini iyi anlarsanız, benim de ne demek istediğimi, ulus devlet ve çok uluslu devletlerden ne kast edildiğini iyi anlarsınız. Selametle. Saygılar.
– Hun Hükümdarı Uldız