Türk Tabipleri Birliği (TTB)’nin düzenlediği ve beklenenin üstünde katılım olması nedeniyle başarılı olarak nitelenebilecek “çok ses tek yürek” eylemi ne yazık ki basında ve kamuoyunda beklenen etkiyi yaratmadı. Bu durum (gündemi dolduran başka olayların olması da bunu etkilemiş olmakla birlikte) performans sistemine karşı olanların görüşlerinin kamuoyuna benimsettirilemediğini düşündürmektedir. Nitekim günlük uygulamalarda gözlenenler ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun Sağlık Hizmetleri Memnuniyet Araştırması’nda çıkan sonuçlar da halkın performans uygulamalarından şikâyetçi olmadığını, hatta memnun olduğunu göstermektedir. Bu bilgiler hiçbir çıkar düşünmeden yalnız iyi niyetle hareket eden hekimlerin işinin ne kadar zor olduğunu kanıtlamaktadır. Kamuoyu oluşturmanın yalnız açıklamalar yapmakla sağlanamayacağı artık anlaşılmalı, kamuoyunu etkilemenin ve halkın gözünde mesleki ve kurumsal görüntünün nasıl düzeltilebileceğinin yolları bulunmaya çalışılmalıdır.
Bu yolda ilk yapılması gerekenlerden biri, mesleki kurallara aykırı ve etik dışı davranan hekimlere gereken cezaların verilmesidir. Fakat ne yazık ki bu konuda ne tıp fakülteleri ne de TTB gerekli özeni göstermemekte, şikâyet dilekçeleri ya da soruşturmalar gerektiği gibi ve hızlı biçimde ele alınmamakta ya da sonuçlandırılmamaktadır. Adam kayırma ve kollama yaygın biçimde görülmekte, adalet duygusu sarsılmaktadır. Tıp fakülteleri ve TTB adil ceza uygulamaları ile hekimlerde etik dışı davranış gösteren melektaşlarını dışlayarak her zaman doğrunun peşinde olduklarını herkese kanıtlamalıdır.
Ülkemizde her alanda görülen kutuplaşma sağlık alanına da yansımakta, neyin doğru, neyin yanlış olduğu yalnız sağlık çalışanlarının değil, halkın kafasında da karışmaktadır. Bu konunun en son örneği Medimagazin’deki Medi Anketin “Bıçak parasını etik buluyor musunuz?” sorusuna verilen cevaplardır. Bu ankette bıçak parasını etik bulduğunu söyeleyenlerin oranının yüzde 42.29 olduğu görülmektedir. Medimagazin’i izleyenlerin ve bu anketi yanıtlayanların ağırlıklı olarak hekim olduğu göz önüne alındığında karşı karşıya olunan sorunun ne kadar büyük olduğu görülmektedir. Her ne kadar bir web sitesinde yapılan herhangi bir ankette elde edilen sonuçları genelleştirmenin mümkün olmadığı ileri sürülebilecek olsa da günlük uygulamalarda karşılaşılanlar anketi doğrulamaktadır. Yasal olmadığı gibi uygulandığı şekliyle etik olmadığı çok açık olan ‘bıçak parası’na hekimlerin azımsanmayacak bir kısmının bakış açısı üzüntü vericidir. Bu anlayışın uzantısı olarak tıp fakültelerinde performans sonrasında ‘cepten cebe’ uygulamalarının daha da yaygınlaşacağını tahmin etmek güç değildir.
Üniversitelerde performans sisteminin uygulanmaya başlanması ile öğretim üyelerinin (kendilerince performans sistemini protesto etmek amacıyla) gösterdikleri hekimlik mesleğine uymayan bazı tutum ve davranışlar halka ve kendimize açıklanması zor sonuçlar yaratmıştır. Örneğin; sayıları az da olsa performans sistemini protesto etmek için bazı öğretim üyelerinin daha önce ‘özel hasta’ statüsü ile izledikleri hastaları artık kendi hastaları olmadıkları gerekçesiyle polikliniklere göndermiş olması hekimlerin paragöz oldukları görüşünü pekiştirmiştir.
Diğer yandan daha çok döner sermaye alabilmek için öğretim üyelerinin birbirinin önünü kesmeye çalışması, yapılmayan ya da yapılmasa da olacak bazı işlemleri yapmış gibi göstermeye başlaması, puanlama sistemindeki açıkları yakalayarak daha yüksek puan elde etmenin yollarını bulmaya çalışması içler acısı bir tablodur. Bu uygulamalar ile haksız kazanç elde eden öğretim üyesinin elde ettiği gelirin bir kısmını arkadaşlarının hakkından aldığını düşünememesi (belki de düşünmemesi) anlaşılması çok zor bir durumdur. Bu tablo ne yazık ki dayanışma ruhunu derinden sarsmaktadır.
Yine tıp fakültelerinde yönetici konumunda olanların gücü orantısız biçimde kullanmaları da dayanışma ruhunu olumsuz etkilemektedir. Bazı ana bilim dalı başkanları kendilerine daha çok hasta gelmesi amacıyla çeşitli önlemler almaktadır. Örneğin; özel bir eğitimi olmasa da ana bilim dalı başkanı belli bir konuda özel dal polikliniği oluşturarak polikliniğe başvuran hastalarda aslan payını kapabilmektedir. Sağlık hizmeti dışında her türlü eğitim-öğretim etkinliklerinin ve araştırmaların perfomans uygulamasında dikkate alınacak olması yöneticilerin eline büyük bir güç vermektedir. Ne yazık ki üniversitelerdeki örgütsel işleyişe bakıldığında performans sisteminin adaletsizlikleri daha da arttıracağı görülmektedir. Haksızlığa uğrayanların hakkını arama yollarının tıkalı olduğu ülkemizde performansın adil bir biçimde uygulanması ne yazık ki yöneticilerin insafına kalmıştır.