Ben ardışık iki yazıda, adli tıbbın önemli konularından olan “cinsel suç” muayenelerinin, var olan ve olması gereken uygulama açısından, niçin özel donanımlı birimlerde yapılması gerekliliğine değineceğim. Konuyla ilgili olarak yargılamanın sağlıklı yapılabilmesinde düzenlenen hekim raporlarının önemi konusunda herkes hem fikir. Gelelim uygulamaya;
Pek çok hekim, uygulamada bu tür muayenelerin nasıl yapıldığına aşinadır. Bir cinsel suç şüphesi olduğunda, kişinin kendisi ya da ailesi öncelikle bir karakola başvurur. Bazıları direk savcılığa başvurur. Karakola başvuru yapılmışsa, karakol amiri durumu savcılığa bildirir. Savcılık, en yakın sağlık kuruluşundan, mağdurun muayenesini talep eder. Mağdur en yakın sağlık kuruluşu olan sağlık ocağına götürülür. Ocaktaki yeni mezun hekim, daha önce hiç böyle bir muayene yapmamıştır. Fakültedeyken, hocaları bu konuda pek çok şey söylemiştir ama hiç tek başına böyle bir muayene yapmamıştır. Yapamam deme hakkı yoktur. Bu onun adli sorumluluğudur, yapmazsa adli sorumluluğu ihmal suçu ile karşı karşıya kalabilir. Dolayısıyla mecburiyetten doğan çaresizlik ve tedirginlik içinde ya tek başına ya da ebe/hemşire vb. yardımcı sağlık personelinin yardımıyla muayeneyi yapar ve raporunu yazar. Bu, çıplak gözle yapılan genital muayenedir. İlk basamaktan bu muayene talep edilir ama genellikle alınan sonuçtan tatmin olunmaz. Bir üst sağlık kuruluşundan da muayene talep edilir. Burası da bir devlet hastanesi olsun. Kadın doğum uzmanı kendi açısından genital muayene yapar. Anal yönden cinsel dokunulmazlık ihlal edilmiş mi diye bir de genel cerrah muayene eder. Bu muayeneler talep edilir ama yine tatminkâr bulunmaz. En yakın bir adli tıp şube müdürlüğünden muayene ve raporun tekrarı istenir. Daha önce verilen raporlardan herhangi biri ile şube müdürlüğü raporu arasında çelişki olması halinde, bu çelişkinin giderilmesi gereklidir. Hadi bakalım İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına. Senaryonun başlangıç ve seyrinde farklılıklar olsa bile sonuç genellikle böyle. Bu arada yapılan tüm muayeneler çıplak gözle muayeneden ibaret. Durum Adli Tıp Kurumuna yansıdığında ortalama 6 ay geçmiştir. Bu yazdıklarımın hepsi sadece benim düşüncelerim değil, konu ile ilgili adli tıp araştırmalarında elde edilen ortak sonuçlara dayanmaktadır. Konu ile ilgili işleyişten kaynaklanan, oradan oraya, tekrarlı muayenelerle mağdurun mağduriyetinin kaç kat arttığını söylemeye bile gerek yok. Dava seyrinin uzaması, adli dosyanın bir türlü kapatılamaması, yazışmalar, posta masrafları, ulaşım, iş gücü kayıpları vb. görünmez maliyetler ise buz dağının görünmeyen tarafı.
Yeni TCK’da bekâret ya da bakirelik kavramının olmaması sevindiricidir. Aslolan cinsel dokunulmazlığın ihlali olup, “kişinin vücuduna organ ya da sair cisim sokulup sokulmadığı” hususu suçu ağırlaştıran bir faktör olarak yer almaktadır. Sadece çıplak gözle yapılan muayene ile pek çok olguda kişinin cinsel dokunulmazlığının ihlal edilip edilmediği aydınlatılamamaktadır. Hatta olguların bir kısmında suçu ve verilecek cezayı ağırlaştıran “vücuda organ ya da sair cisim sokulup sokulmadığını” bile aydınlatmaya yetmemektedir. Keza evli ya da daha önceden cinsel partneri olan kişilerde, vücuda vaginal yoldan organ ya da sair cisim sokulup sokulmadığını, himen bütünlüğüne bakarak değerlendirmek mümkün değildir. Yine toplumda belli oranda varlığı bilinen, esnek ve yırtılmadan penis geçişine uygun himen yapısı olan kişilere karşı cinsel suç işlendiğinde de, çıplak gözle yapılan muayene konuyu aydınlatmaya yetmeyecektir. Aslolan cinsel dokunulmazlığın ihlali olup, buna dair bulguların elde edilebilmesi ve belgelendirilebilmesi kritik öneme sahiptir.
Yazının başlığına dayanak teşkil eden ne yapılması gerektiği ve yapılabilirliği konusunu yazının ikinci kısmında ele alacağımı belirtirken, Medimagazin okuyucularına şiddetten uzak günler dilerim. (Hangi ilde ne kadar cinsel suç muayene beklentisi olduğuna ilişkin tabloyu www.medimagazin.com.tr’de görebilirsiniz.)