Herhangi bir konuda kusur veya eksiklik gündeme geldiğinde, konu ile ilgili olan her kişi veya kurumda korunma refleksini tetikler. Herkes kendi üzerine düşeni yaptığını düşünür, iddia eder. Bu yaklaşım sorunların tespitini ve düzeltilmesini zorlaştırır. İlgililerin öz eleştiri yapmaları, kendi eksikliklerini bulmaları veya en azından kabul etmeleri düzeltmenin ilk adımıdır.
Bir sinema filminin gişe hasılatını çok sayıda faktör belirler. Yapımcı, yönetmen, senarist, oyuncular, filmin çekildiği mekanlar, teknik ekipman, filme ayırılan bütçe, tanıtım gibi unsurların tamamı film kalitesinde rol oynar. Film setindeki çaycı da dahil olmak üzere filmin akıbetinde her unsurun farklı oranlarda katkısı olur.
Tıp eğitimi filminin de çok sayıda bileşeni mevcuttur. Yapımcısı devletin başıdır. Senaristleri Yüksek Öğretim Kurumu ve Sağlık Bakanlığı, yönetmenleri yerel idareciler (rektörler ve dekanlar), oyuncuları ise öğretim üyeleridir. Filmin çekildiği mekanlar tıp fakültesi derslikleri, laboratuvarları ve hastaneleridir. Öğrenciler ise ne yazık ki figüran konumundadır. Filmin bütçesi ise maliye bakanlığı tarafından belirlenmektedir.
Şüphesiz ki adı geçen her unsur film kalitesini etkiler, ancak senaryo ve oyuncular en etkili olanlarıdır. Şayet senaryo seyircinin ilgisini çekmiyor ise ne kadar iyi oynanırsa oynansın gişe hasılatı düşük olacaktır. Benzer şekilde, iyi bir senaryo kötü oyuncular tarafından icra edildiğinde de beklenen hasılat olmayacaktır.
Ülkemizde “tıp eğitimi” isimli filmin güncel senaryosu ne yazık ki henüz tam olarak yazılmamıştır. Ulusal Çekirdek Eğitim Programı 2020 yılında güncellenmiştir. Ancak sadece filmin bir sahnesini temsil etmektedir ve henüz sahaya yansıması sınırlıdır. Ortada ana senaryo veya prensipler olmadığı için her fakülte kendince uygun gördüğü bir modeli esas olarak kendi senaryosunu oluşturmaya çalışmaktadır. Bu yerel senaryoların çoğu kopyalama veya uyarlama şeklindedir. Bazı fakültelerimizde özgün senaryo arayışları ve uygulamaları da mevcuttur. Sonuç olarak, kağıt üzerinde bile olsa her fakültenin bir eğitim senaryosu vardır.
Her senaryoda can alıcı sahne veya sahneler olmalıdır. Bu sahnelerdeki replikler veya verilen mesaj en az filmin kendisi kadar akılda kalıcı olabilir. Tıp eğitimi senaryosunun vurucu sahnesi ise sınavlardır. Öğrencinin müfredatı, sınav içeriğidir. Sınavda çıkmayacak hiçbir konu öğrencinin ilgisini çekmez. Ne kadar iyi anlatılır veya gösterilirse gösterilsin, sonuç değişmez.
Günümüzde yapılan yerel ve merkezi sınavlar, istisnalar dışında çoktan seçmeli sorular ile yapılmaktadır. Yerel olarak yapılan sözlü ve pratik sınavların ise belirli bir standardı yoktur. Nesnel yapılandırılmış pratik ve klinik sınavları (OSPE ve OSCE) yapan fakültelerin sayısı sınırlıdır ve heterojen uygulamalar mevcuttur. Yazılı sınavlarda çoktan çoklu seçmeli veya açık uçlu soru tipi kullanan fakülte sayısı çok düşüktür.
Çoktan seçmeli soru ile yapılan sınavlar altı basamaktan oluşan Bloom Taksonomisi’ne göre ilk üç basamağı ölçebilir. Dördüncü basamaktaki (analiz) bilgiyi test etmek için yetersiz kalır. İlk iki basamak (tanıma ve kavrama) için konuyu ezberlemek yeterlidir. Üçüncü basamak (zihinsel uygulama) için ise ek olarak bilginin yeni bir duruma uyarlanabilmesi gerekir.
Tıp fakültesi mezunu ise en az dördüncü basamak düzeyinde ve “bir bütünü parçaları ile birlikte değerlendirerek aksaklığı bulabilme” yeteneğine sahip olmalıdır. Bir bütünden kastedilen insan, aksaklıktan kastedilen ise “teşhis” tir. Teşhis koyamayan hekim niteliksizdir. Yaygın olarak uygulanan çoktan seçmeli sorular ile yapılan sınavların ürünü ise ezberci ve problem çözemeyen mezunlar olacaktır.
Merkezi sınavların da (TUS) çoktan seçmeli sorular ile yapılması ise eğitim sistemini ezberciliğe doğru itmektedir. Esas işleri hekim yetiştirmek olan fakülteler; bilerek veya bilmeyerek, TUS başarısını artırmak amacıyla ezberciliğe yönelmektedirler.
Senaryodan sonra filmin gişe hasılatını etkileyen önemli ikinci faktör oyunculardır. Oyuncularda olması gereken özellikler ise kabiliyet, yeterlilik ve istekliliktir. Öğretim üyeleri kabiliyet açısından heterojendir. Ancak, fakültelerimizde yeterli sayıda kabiliyetli akademisyen mevcuttur. Yeterlilik yönüyle de heterojen bir dağılım vardır. Bunun temel sebebi ise öğretim üyesi atamalarında sadece bilimsel faaliyet dosyaları üzerinden karar verilmesidir. Bilimsel kapasitenin iyi olması, eğitici yeterliliği anlamına gelmez. Yeterliliğin bir parçası olan “eğitici eğitimi” uygulamaları da çoğunlukla şekilseldir.
Eğitim gönüllüsü akademisyen sayısı giderek azalmakla birlikte halen yeterli sayıda “istekli” mevcuttur. Şüphesiz, marifet iltifata tabidir. Maddi ve manevi olarak iltifat göremeyen az sayıda istekli akademisyenlerin tek motivasyon kaynağı ülkelerine ve mesleklerine olan bağlılıklarıdır. Bu öğretim üyelerinin sayısı giderek azalmaktadır ve yerine yenisini koymak onlarca yıl alabilir.
Sonuç olarak; gösterimde olan filmin gişe hasılatının düşük olacağını ya zaman gösterecek, ya da önceden fark edilerek güncel senaryolar ile sağlık hizmetlerindeki nitelik problemi çözülecektir. Takdir ve sorumluluk karar vericilerindir.
1 yorum
Sayın Hocam kutlarım, tıp eğitimini film yapımı üzerinden kaleme almak hoş olmuş, zevkle okudum, einize sağlık