Haziranın ortasına kadar gelindi ve nihayet yaz da geldi. Okullar tatil oldu. Hala pek çok yerde aşırı yağmurlar devam ediyor. Ülkede gündem günden güne değişiyor. Hatta gün içinde saatlik değişmeler bile oluyor.
Şöyle biraz geriye dönelim. Neydi önceki gündemimiz: Covid salgını, ‘maske, mesafe, temizlik’. Bu üçlüsü, kural gibiydi. Maskeni taktın, takmadın, takarsın, takmam kavgaları. Başta bankalar olmak üzere, bazı kurumlara maskesiz girilmiyordu. Özel güvenlikler, daha girişte maskesiz olanları geri çeviriyordu. Aşı, geldi gelmedi, aşıya karşı olanlar, Çin aşısı, Biontek aşısı. Derken sonunda yerli aşımız, Turkovac aşısı da çıktı.
-Sen kaç kez aşı oldun, -dört, -yetmez, ben beş kere oldum. Seninkinin kaçı Çin aşısı, kaçı Biontek? Ne oldu, hepsi birden unutuldu. Covid’den kurtulanlar sevindi, ölen öldüğüyle kaldı.
Bu yıl, şubatın altısı ve sonrasında, toplam on bir ilimizde meydana gelen depremler, gündemi birden değiştirdi. Enkazdan sağ olarak çıkarılanlar, kaybettiklerimizin hastane bahçelerindeki, yürek yakan görüntüleri. Günlerce dondurucu soğuğa karşın, yıkıntılar arasında yakınlarının kurtarılmasını bekleyenler. Deprem bölgesine olan yardımlar, çığ gibi aktı. Tüm iyi niyetli ve olağanüstü çabalara rağmen, AFAD yetkililerinin, her yerleşim bölgesine yetişmekte zorlanmaları. Sivil toplum kuruluşlarının, kah amatör, kah profesyonelce yaptıkları, fedakarca çabaları. Yabancı kurtarma ekipleri, belediyeler, itfaiyeciler ve maden işçilerinin insan üstü gayretleri. Muhabirlerin, kurtarılma çalışmalarını ve sağ olarak kurtarılanları gösterebilmek için, birbirleriyle olan yarışları. Günler geçip de umutlar tükenince, iş makinalarının devreye girmesiyle, toz bulutları içinde, yıkıntı ve molozların temizlenmelerini çokça izledik.
Yardımların dağıtılmasında görülen düzensizlikler, Kızılay’ın çadır satarak, tüm güzelliklere tuz biber ekmesi. İlk günlerde, temiz su, elektrik, tuvalet sıkıntıları, çadır bulunamaması ve haliyle ısınma sorunları. Nihayet, deprem bölgelerinden başka illere olan, kaçınılmaz göçün başlaması.
Dedim ya, bizde gündem, günü geçtim saatler içinde bile değişiverir. Depremden sağ kurtulanlar, bir yandan kaybolan yakınları ve çocuklarını ararken yaşam mücadelesiyle baş başa kalıverir. Deprem bölgelerine en çok gidenler, yine siyasilerimiz oldu. Ne de olsa seçimler yakındı. Sonra gündem, kısa sürede yeniden değişirdi. Öyle de oldu, seçimlerden sonra gündem de değişiverdi.
Seçimler, nasıl olacak, özellikle deprem bölgelerinde seçim güvenliği nasıl sağlanacak, vatandaş yapılan mülteciler de oy kullanacaklar mı. Yüksek Seçim Kurulu ne gibi önlemler alacak derken, deprem bölgelerinden ayrılan muhabirler, liderlerin peşine düştüler. Kim nereye gidiyor, kim nerede konuşacak, kim neleri söyledi, hangi vaatlerde bulundu. Günlerce ekranlarda bunları izledik. Liderler bol bol nutuk attılar, demeçler verdiler, her yerde resim ve afişlerle, yalan ve sahte filmleri bile gösterdiler. Nihayet, genel seçimler de yapıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi için, vatandaş ikinci kez sandık başına gitti.
Kazananlar da kaybedenler de belli oldu. Kaybeden liderlerin partilerinde, ‘gitsin gitmesin’ tartışmaları başladı. Bu arada, kimler bakan olacak diye beklenirken, vali, kaymakam tayinleri gibi, ikisi dışında tün bakanlar toptan değişiverdi. Sağlık ve turizmin dışında, hepsi de mi başarısızdı? Kahvelerde, sokakta ve evlerde, günlerdir bunlar tartışıldı. Mehmet Şimşek geldi, gelmiyor, Soylu ve Nebati, hele de esprileri gündemimizi bolca doldurdu.
Seçim öncesi çokça konuşulan, Karadeniz’de bulunan doğal gaz haberlerini bilmem hatırlayanınız var mı?
İtalya’dan ithal, yerli Togg’lardan elli altmış kadarı, devlet büyüklerimize, bakanlara, alay-ı vala, büyük gösterilerle dağıtıldı. Fabrikası Gemlik’deymiş dediler. Fabrika da her gün imalat olur da, orada, böyle bir hareket görülmüyor. Para yatırıp sıraya girenlerin kısmetine, ne zaman çıkar, orası belli değil. Ben ilk kez, geçen gün şarj istasyonunda gördüm, dış görünüşü oldukça güzel. Merak işte, sahibine sordum, – biz firma olarak, Togg’un ana ortaklarındanız, Türkcell’in sahiplerindenim dedi. Anladım ki, bakanlarla ortaklara yetecek kadarı ancak getirilebilmiş. Önceden para yatırarak, hasret ve umutla bekleyen vatandaşlarımıza da, sabırlar dilerim.
Asgari ücret belli oldu. Enflasyon, dolar, euro ve altın, almış başını gidiyor, vatandaş bunların hepsinden haberdar olsa da, onun esas derdi tasası, bu pahalılıkta nasıl yaşanılır, yani geçim derdi. Et, mutfakları çoktan terk etti. Çarşıda, pazarda, yeni bir şey alabilene aşk olsun. Bu arada, evlerde yıllardır depolanan eskilere de gün doğdu. Dolaptan çıkar, yıka, ütüle, eskisini, söküğünü tamir et ve kullan dönemi başladı. Ayrıca, bit pazarları ve eskicilere rağbet de çok arttı. Eski ayakkabıları da boyasanız, iyi olur diyorum.
Artık geç de olsa, yaz geldi, tatilciler yollara çıkınca, trafik kazaları, sıcaklar artınca da, orman yangınları gündemimize girmeye başladı. – Süleyman abi, ‘yaz geldi hafif şeyler yaz’ demiştin. Yazdıklarıma bak bakalım, oldu mu? – Az da olsa, yine birilerine dokundurmuşsun. Neyse, bu kez de idare eder diyelim.
3 yorum
Çok güzel geldi bencede. 😃😃😃
Yaz geldi ama yürekler hep kışta kaldı bence .
Saygılar sevgiler Hocam
👏👏👏👍👍👍❤️❤️❤️