EŞLER ARASINDA HAKLILIK DEĞİL MUTLULUK ESASTIR.
Beslenme, büyüme ve üreme tarih boyunca toplumları hep meşgul etmiştir.
Tarihten günümüze üreme sorunu birey ve toplumların birlikte yaşam projesi olmuştur.
Evlilik ise insanlık tarihinin en büyük sözleşmesidir.
Evlilik bir aile olmak, adeta bir devlet kurmaktır.
Aile olmak ise bir aşka yuva kurmaktır.
Aile olmak demek insanlık bahçemize atılan adeta bir tohumdur.
Bu bağlamda evlilik ise adeta geleceği inşa edecek bir fidan dikmektir.
Keza her kuşun bir yuvası her ağacın bir gölgesi aranır.
Keza her arıda bal, her ağaçta dal aranır.
Öyle ki evlilik, bir aşka postu sermektir.
Öyle ki evlilik, tevhit olmak yani tek beden olmaktır.
Tek bedenin günahı olmaz derler.
Aşk olmadığı için biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçlar hep sorundur.
Aşk varsa biyolojik ve fizyolojik ihtiyaç asla bir sorun olamaz.
Aşk sadece bir anlaşma imzalanarak gerçekleştirilemez.
Aşkın kaynağı akıl değildir.
Bugün sorunu yaratan aşkın boşluğudur.
Eşler arasındaki ilişkide aşk yoksa sadece birbirlerini kullanır ve yararlanırlar.
Zira bir aile ile birlikte yaşamak onlara belli bir güvenlik duygusu sağlar.
Bunu bir guruba, bir topluma ve bir devlete yayabiliriz.
Gerçek olan aşkın ailesini kurmak, sukunete ermektir.
Öyle ki aşk ve gerçek, ne aracı kabul eder ne de satın alınabilir.
Bugün eşler arasında genel anlayış patron kocadır.
Yasaları o koyar, çünkü onun ekonomik gücü vardır.
Bu yüzden eşinin görevlerini o belirler.
Kadın egemen olmadığı için, ekonomik bağımsızlığı olmadığı için, görevlerini belirleyemez.
Desene kadın açısından bakacak olursak; ekonomik özgürlüğü olmadığı, kısıtlı bir eğitim aldığından düşük bir düşünme yeteneğine sahip olması toplumun ona erkeklerin belirlediği kuralları ve davranışları uyguladığını görüyoruz.
Evlilik ise doğal olarak bir kontrat niteliğinde görüldüğünden sürekli güçlükler yaşanır.
Bir de eşler arasında bürokratik hak ve görevler meselesi vardır.
Eşlerin birbirlerine karşı hak ve görevleri vardır.
Koca haklarında ısrar ederse, eşinin kendisine itaat etmesini isterse, aralarındaki ilişki bir iş sözleşmesinden başka bir şey olamaz.
Eşler arasında ilişki parayla, sahiplenmeyle, yetkiyle ya da egemenlikle, bir sözleşme temeline dayanıyorsa kaçınılmaz olarak haklar ve görevler yumağına dönüşür.
Bu ilişki sözleşmesinde olağan üstü karmaşık bir hal alacığı açıktır.
Bir kadın eşi belli davranışlarında ona ısrar eder ve zorlarsa, o da doğal olarak isteklere boyun eğer çünkü ipler kocanın elindedir.
Eşlere belli kurallar, haklar ve görevler yüklerseniz böylece sözleşmenin içeriği karmaşık bir yapıya dönüşür.
Oysa aşk varsa görev yoktur.
Âşıksanız eşinizle her şeyinizi, mallarınızı, sorunlarınızı, endişelerinizi ve mutluluğunuzu paylaşırsınız.
Eşlerinize hükmetmeye kalkmazsınız.
Hiçbiriniz kullanılıp bir kenara atılacak üretim ve yararlanma makinası değilsiniz.
Aşk var olduğunda görev kelimesi ortadan kaybolur.
Haklardan ve görevlerden bahseden bir eşlerin yüreğinde aşk yoktur.
Haklar ve görevler aşkın yerini almışsa kıyamet zaten kopmuştur.
Kurallar, sevginin sıcaklığından daha fazla önemseniyorsa; aile tuzu kokmuştur.
Oysa aşk varsa sorun basittir.
Aşk yoksa sorun karmaşık hal alacaktır.
Eşler, birbirlerini ve çocuklarını seviyorlarsa haklardan ve görevlerden söz edemezler.
Eşinizle sorumluluklarınızı, mal varlıklarınızı paylaşmaz, sahip olduklarınızın yarısına sahip değillerse ve onu kendinizden aşağı seviyede görüyorsanız, dahası o sadece sizin için kullanılacak bir nesne ise iş daha da çekilmez olacaktır.
Bu yüzden hak ve görev kelimelerini icat edip bir onu hapishaneye tabi tutabilirsiniz.
Haklardan ve görevlerden bahseden bir toplum durağan ve yozlaşmış bir toplumdur.
Yüreklerimiz ve beyinlerimiz incelendiğinde bu aşkın olmadığının bir yasasıdır.
Yeni bir kültür, yeni bir toplum oluşturmak için ne erkek ne de kadın egemen olmaması gerekir.
Egemenlik iç dünyanın sefaleti yüzünden oluşur.
Ruhsal yoksulluk çektiğimiz için egemen olmak isteriz.
Eşler birbirilerine tahakküm etmek ister, zamanla köle anlayışına geçebiliriz.
Yeni bir toplum ve yeni bir kültür oluşturmak ancak aşkın ve sevginin sıcaklığı ile mümkündür.
Yüreğin gelişmesi akıl yolu ile olamaz.
Akıl yüreği geliştiremez ancak aklın işleyişi anlaşıldığında aşk ortaya çıkar.
Aşk bir kelime de değildir.
Aşk kelimesi bir nesne olmadığı kavranırsa aklın tüm yasa ve kuralları hak ve görevlerin araya girmesini engeller.
Evlilik âşık olanlar için bir anlam taşır.
Böyle bir evlilikte boşanma da olamaz.
Bu tür evlilik bir alışkanlıktan ibaret değildir.
Biyolojik ve fizyolojik bir ihtiyaçtan kaynaklanmaz.
Evlilik birbirini tamamlama ve dinginliğe erme olayıdır.
Aşk bir keyif ve alışkanlık değil yepyeni bir duygudur.
Hiçbir koşul gerektirmez.
Aşkınız yoksa düzenli bir gelire sahip olsanız da yozlaşmışsanız mutlu değilsiniz.
Sevgi olmayan bir evlilik zoraki sürdürülebilir.
Herkes kendi alanlarında, kendi tutkularında, kendi istemleri peşinde koşuyorsa ekonomik ve ruhsal güvence içindeyseniz böyle bir ilişki ruhsal, biyolojik ve ekonomik ihtiyaçların karşılanması olur ki sonuç çatışmaya, mutsuzluğa, dırdıra, bencil bir korkuya ve kıskançlığa yol açar.
Sonuçta evlilik bir alışkanlık, bir biyolojik ve fizyolojik duygusallık içeriyorsa aşkta alışkanlığın yeri olmadığından bu yozlaşmışlığın göstergesidir.
Aşk bir alışkanlık değildir, mutluluk veren bir duygudur.
Toplumun ilerlemesi yasalara değil kişilere bağlıdır.
Yasalar ancak alışkanlıkları ya da geleneklere ayak uydurmayı önemser.
Birbirinizle kavga ederek yaşamınızı sürdüremez, mutluluğu yakalayamazsınız.
Cennette değil cehennemde yaşarsınız.
Bugün asıl sorunumuzu çözebilmiş değiliz.
Aşkta duygusal çatışma yoktur.
Aşk kıyaslanmaya ya da kuşatılmaya da gelmez.
Aşkın dışındaki evlilikler yararlanma ve karşılıklı bir sömürüye dayanır.
Düzgün bir aşk ilişkisi ile insan tomurcuklanır, aşk ile çiçek açarsınız.
Aşk hiyerarşi de tanımaz.
Aşkta sen ve ben yoktur. Biz vardır.
İster toplumu iyileştirin, ister fakirleri doyurun aşk olmazsa daha fazla sorun yaratırsınız.
Aşk ve güzellik varsa yaptığınız her şey doğru ve güzeldir, düzenlidir.
Çatışması olmayan tek toplum aşk toplumudur, sevgi toplumudur.
Aşk olmazsa ilişkiniz yalnızlık içinde yürür, korku toplumu bireyisiniz.
İnsanın düşmanı yine kendisidir.
Zihinlerimizi şartlandırırsak tüm duygularımızı yitiririz.
Yaşamak ilişki kurmak demektir.
Kendimizle ve bir başkasıyla ilgili bugün imgelere sahibiz.
Var olması gerekeni değil, var olanı kabullendiğimiz zaman insanlar arasında bir ilişki kurulabilir.
Bugün ilişkilerimiz yapay, fiziksel ve zevkten ibaret bir hal aldı.
Ancak dürüst olursak, yaşam önümüzü açar güzelliğe kavuşuruz.
Eşler ve bireyler aralarında ilişki kuramazsalar, birbirleriyle gizli savaş içinde olurlar.
Günümüzün ahlaki değerleri yozlaştığından; önce bunların yok edilmesi gerekmektedir.
İmgeler arası ilişki gerçek ilişki olmadığını, böyle bir ilişki sürekli çatışma ortaya çıkaracağını görmeliyiz.
Arzularımızı bastırırsak kendi biyolojik düzenimizi bozar, felce uğratır zamanla kendimizi de yok edebiliriz.
Zira arzuyu bastırmak başka çelişkilere yol açabilir.
Bir hastalığı bastırmakta olunduğu gibi onun gerçekliğini kabul edip bir çare aramazsanız zaman içinde iş işten geçebilir.
Eğer hastalığı örtbas ederseniz daha güçlenir ve daha saldırgan olur.
Bastırılmış duygularda daha azgınlaşır ve daha kontrol edilmez boyuta ulaşabilir.
Başka bir şeye zarar vermediği sürece belki arzu güzel bir şeydir.
Öyle ki arzular iyi ve kötüyü de içinde barındırabilir.
Zamanla birçok arzu doyuma ulaşabilir ve sakinleşebilir.
Aşk, arzu ve tutku aynı şeylerdir; birini yok ederseniz öbürünü de yok edebilir siniz.
Oysa aşk olmadan gerçeği asla bulamazsınız.
Bugün neden hep acı çekiyoruz.
Desene maddi ve manevi aşkımızı bir zemine oturtamadik galiba.
Bizler takılıp kaldığımız bir görüşe veya şartlanmalara göre düşünüyoruz.
Sorunlarımızın asıl sorunu zihinlerdir.
Bu sorunlar bu çatışmacı ve çelişkili zihinlerle giderilemez.
Zira zihnin kendisi, mekanik öğretilerle çelişkiler içindedir.
İnsanlar zamanla bir bilgisayar programı gibi adeta yapay birey olmaya namzet hale gelmiştir.
Yoksa farkına varmadan yapay zeka anlayışına mı evriliyoruz.
Saygılarımla…